21 Eylül 2010 Salı

KUR’AN’A GÖRE ZİNA VE CEZASI, NİKAH VE EVLİLİK

Fuhuş: Kelime ve terim olarak İslâm dininde ve müslümanlar arasında daha geniş bir kullanım alanı bulunmakla birlikte fuhuş genellikle, "bir kadının evlilik dışında meslek edinerek veya başta para olmak üzere herhangi bir karşılık gözeterek vücudunu bir erkeğin cinsî tatminine sunması" anlamına gelir. Bunun yanında, kadının kadınla ve erkeğin erkekle veya erkeğin anılan şartlarda başka bir kadınla olan cinsî münâsebeti de fuhşun tanımına girer. Fuhşun tanımı, Talmud'da belirtildiği gibi, hayvanlarla cinsel ilişkiye girmeye kadar genişletilebilir. Bu şekilde gayri meşrû yollara sapan kadınlara (bazı durumlarda erkeklere de) fâhişe denilir.
Dinî literatür göz önüne alındığı takdirde iki tür fuhuştan söz edilebilir. a) Bazı çok tanrılı dinlerde ortaya çıkan kutsal fuhuş, b) Meslek olarak icrâ edilen ücretli fuhuş. Bu iki gruptan hangisine girerse girsin fuhşun tarihi oldukça eski dönemlere ve geniş bir coğrafî alana uzanır. Sık olmasa bile arkaik ve çağdaş dinî topluluklarda fuhşa rastlanmaktadır. Bununla birlikte bu tip dinî gruplarda görülen fuhuş daha ziyâde kutsal fuhuş veya "tanrısal evlilik"tir.
Kutsal fuhuş, anaerkil dönemden kalma bir geleneğin devamı niteliğindedir. Buna göre yer ve göğün birleşimini taklit edecek şekilde özel seçilmiş kadınlar, erkeklerle cinsî münâsebete girerler; böylece göğün yeri "dölleme"sinin benzeri olarak erkekler de bir bakıma tanrıça addedilen özel kadınları döllemiş olurlardı. Çok eski dönemlerden itibaren kutsal sayılan bu evlilik kurumunun zamanla organize hale geldiği anlaşılmaktadır. Genellikle bereket tanrılarına ayrılan tapınaklarda görevli kadınlar, istekli erkeklerin dâvetlerini reddedemezlerdi.
Kutsal fuhşa âit en eski yazılı belgeler Mezopotamya'da Ur şehrinden gelmektedir. Milattan önce 2300 yıllarına âit Sümerce bir tablet Tanrıça İnanna'nın hizmetindeki kutsal fâhişelerden bahsetmektedir. Aynı geleneğe Sâmîler arasında da rastlanmaktadır. Suriye ve Filistin'de Adonis tapınaklarında da aynı işlem yapılmaktaydı. Kutsal fâhişelik kurumuna değişik bir şekilde Anadolu'nun Frig ve Lidya devletlerinde de rastlanır. Ana Tanrıça Kibele ve Attis'e adanan tapınaklarda Galli adını alan râhipler kendilerini hadım ederler ve homoseksüel bir anlayışla fuhuş yaparlardı. Kutsal fâhişelik eski Mısır ve Suriye'de de yaygındı. Öte yandan, eski Ön Asya'da kutsal fâhişelik dışında, ücretli fâhişelik de mevcuttu. Sâmîler arasında maddî imkânsızlıklar dolayısıyla genelevlerde fâhişelik yapan çok sayıda kadının olduğu bilinmektedir.
Eski Yunanistan'da gerek "hierodouleia" denilen kutsal fâhişelik gerekse ücretli fuhuş oldukça yaygındı. Aynı gelenek Helenistik ve Roma dünyasına da girmiştir. Atina'da Helenistik dönemin sonuna kadar her mahallede bir genelev bulunuyordu. Sıradan fâhişelerin yanında "heteira" adını alan kültürlü fâhişeler de vardı. Öte yandan gerek eski Yunanistan'da gerekse Roma'da icrâ edilen ve sonraları "lucerna extincta" (mum söndü) adıyla 18. yüzyıl Rusya'sında devam eden Dionizak kökenli toplu seks âyinlerini de zikretmek gerekir. Eski Yunan dünyasında bereket tanrısı Dionizos'a adanan bu törende kandiller söndürülüp taraflar toplu olarak bir nevi kutsal fuhuş ritüeli icrâ ederlerdi.
Kutsal fâhişelik kurumuna Hindistan'da da rastlanmaktadır. Hindistan'ın yerli halklarından Hijralar arasında hadım edilen homoseksüel erkekler, tapınaklarda kutsal fâhişelik yapmaktaydılar. Orissa eyaletindeki Puri'de Jagannatha Tapınağı'nda "devadasi" denilen kutsal fâhişeler bu geleneğin Hindistan'da 3000 yıl önceye kadar uzandığını gösterir. Eski Ön Asya dünyasındakinin benzeri olarak bu kutsal fâhişeler genelevlerde çalışan fâhişelerden farklı mütâlaa ediliyordu.
İlâhî dinlerin ücretli fuhuş veya kutsal fuhşun hükmü hakkında yaklaşık aynı tutumda birleştikleri görülmektedir. Yahûdilik hem erkeğe hem kadına her türlü fuhşu yasaklamıştır. İsrâiloğullarının patriarklar (atalar) çağında kutsal fuhşun olduğu bilinmektedir. I. Samuel'deki (2/12) ifâdeye bakılırsa bu eylem "çadır"da icrâ edilmekteydi. Öte yandan ücretli fâhişelik de İsrâil tarihinde oldukça yaygın olmakla birlikte (Tekvîn, 38/14; Yeşu 2/1; I. Krallar, 3/16-27), bu tür fâhişelik kutsal fâhişeliğe göre daha az görülmektedir.
Hem On Emirde, hem de "Kızını fâhişe ederek onu murdar etme, ta zina etmesin ve diyar alçaklıkla dolmasın" (Levililer, 19/29) şeklindeki açıklamada, ayrıca kâhinlerin ve râhiplerin evlenecekleri kadınların fâhişe veya bozuk kadın olmamaları (Levililer, 21/7), bir kâhin kızının fâhişelik etmesi durumunda yakılarak cezâlandırılması (Levililer, 21/9), bir kız fâhişelik ederek lekelenmişse taşlanarak öldürülmesi gerektiği (Tesniye, 22/21), İsrâiloğulları'nda ücretli fuhuş yapanların bu ücreti mâbede adak olarak getirememeleri (Tesniye, 23/18) gibi hususlar yahûdi kutsal kitaplarında fuhşun yasaklandığını göstermektedir.
İsrâil'de kutsal fuhuş sıradan fuhuştan daha ciddi bir tehlike olarak görülmüş, Kutsal Kitapta bu fuhuş bir putperestlik geleneği sayılmıştır. Çünkü bu işin dayandığı inanca göre âlemin düzeni tanrılar ve tanrıçaların arasındaki ilişkilerle yürümektedir. Kutsal yerlerdeki tapınak fâhişeleriyle girilecek cinsî ilişki, taklit büyüsü yoluyla onların da ilişkiye girmesine yol açacak, ancak bu sûretle sürülerdeki, tarla ve bahçe ürünlerindeki bereketle âiledeki zürriyet gerçekleşebilecektir. Yahûdi kutsal kitabında erkek ve kadın kutsal fuhşu, “İsrâil kızlarından ve İsrâil oğullarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimse olmayacaktır. Kadın, fuhşunun kazancını yahut erkek, fuhşunun ücretini herhangi bir adak için Allah'ın rabbin mâbedine getirmeyeceksin; çünkü bunların ikisi de Allah'ın rabbe mekruh şeylerdir” (Tesniye, 23/17-18) gibi ifâdelerle yasaklanmıştır. Yahuda devletinde zaman zaman, kadınlardan ve erkeklerden kutsal fuhuşta bulunanların ülke dışına sürülmesi kararları alınmıştır (I. Krallar, 14/24, 15/12, 22/46; II. Krallar, 23/7; Hoşea, 4/14). Peygamberlerle ilgili kutsal kitap metinlerinde putperest kökenli olduğu için kutsal fuhşa çok hücum edilmiştir (II. Krallar, 23/4-14; Yeremya, 2/20; Hezekiel, 23/37 vd.).
Yahûdi dininde zinâ On Emir içerisinde yasaklanmıştır (Çıkış, 20/14; Levililer18/20; Tesniye, 22/22-29). Baba evinde zinâ yapan kadınla şehirde bu işi yapan erkek ve kadın taşlanarak öldürülür. Kırda zinâ yapılması durumunda ise sadece erkek öldürülür (Tesniye, 22/21-24).
Yeni Ahid'de (İncil'de) fuhuş için kullanılan genel terim "pornee"dir. Hıristiyanlıkta "fâhişe" (Matta, 21/31), "kötü kadın" (Luka, 15/30), "zinâ" (Korintoslulara Birinci Mektup, 6/13) gibi kelimeler kullanılarak fuhuş yasaklanmakla birlikte Eski Ahid ile karşılaştırıldığında Yeni Ahid'de fâhişeleri yermekten çok onları dine çekme gâyesinin ön plana alındığı görülmektedir. "Doğrusu size derim: Vergi mültezimleri ve fâhişeler Allah'ın melekûtuna sizden önce giriyorlar. Çünkü Yahyâ size salâh yolunda geldi, siz ona inanmadınız; fakat vergi mültezimleri ve fâhişeler ona inandılar..." (Matta, 21/31-32) cümlesi bunun delilidir. Bununla beraber, fuhşu yeren ifâdeler de bulunmaktadır (Meselâ bak. Luka, 15/30-32). İsa Mesih bir mesel içinde, fuhşa düşüp kötü kadınlara kapılanların mânen öldüğünü, onların bir kayıp olduğunu anlatmaktadır. Pavlus da fuhşu yermektedir (Korintoslular'a Birinci Mektup, 6/5-17).
Hıristiyanlıkta zinâ, İsa Mesih'in dağdaki vaazında (Matta, 5) on emrin, "zinâ etmeyeceksin" şeklindeki 7. maddesini yorumlamasıyla aydınlık kazanmıştır. Hıristiyanlar, on emrin zinâ ile ilgili yasağına uymaları yanında, "Bir kadına şehvetle bakan her adam zâten yüreğinde onunla zinâ etmiştir" (Matta, 5/28) şeklindeki İncil cümlesini göz önünde tutmak ve eğer bir göz sürçmelere sebep oluyorsa onu çıkarıp atmakla yükümlü idiler (Matta, 5/29). Bu sebeple yahûdiler kadar hıristiyanlar da eski Yunan ve Roma'da cârî olan fuhuşla mücâdele etmek zorunda kaldılar. Bazı hıristiyan azizleri, İmparator Teodosius ve Valentinius'u geneleevlerden vergi almaktan vazgeçirip bu kötülük odaklarını kapatmayı sağladılar. Buna benzer yollarla Ortaçağ başlarında Hıristiyanlığın hâkim olduğu ülkelerde fuhuş oldukça azaldı. Fakat fuhşun kesin olarak önlenmesi için başvurulan tedbirler yetersiz kalınca hıristiyanlık fuhşu "gerekli kötülük" olarak tanımaya mecbur kalmıştır. İki büyük teolog aziz Augustinus ve Aquinolu Thomas bu konu üzerinde durmuşlardır. Kilise yöneticileri, Ortaçağ Avrupa'sında fuhuştan vazgeçmiş kadınları topluma yeniden kazandırmak için onların evlenme masraflarını üstlenme gibi bazı teşebbüslerde bulundular. Ancak Avrupa'nın maddeci geleneği, sosyete hesapları, derebeylerin evlenen her kızdaki öncelik hakkına toplumların alışması gibi olumsuz şartlar fuhşun önlenmesini engelledi. (Avrupa’nın çoğu yerindeki derebeyler gibi, İngiliz lordlarının evlenen her kızla ilk olarak kendilerinin gerdeğe girmesi tavrına şâhit olup, karısının önce onlarla yatmasına tahammül edemediği için başkaldırıp en sonunda İskoçya halkının İngilizlere karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşı vermelerini anlatan Cesur Yürek filmini, seyredenlere hatırlatalım.) Bunun sonucunda fuhşun kanunlar dâhilinde yapılması sağlanmaya çalışıldı. Ruhsata bağlandı; sonuçta eski Yunan ve Roma'da olduğu gibi vergi gelirlerinin en önemli kaynağı haline geldi. Bütün Avrupa'da büyük şehirlerde genelevler açıldı. Ayrıca Rönesans'tan itibaren önce İtalyan saraylarında, ardından Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin aristokrat çevrelerinde eski Yunan ve Mezopotamya'daki gibi kibar fâhişeler sınıfı oluştu. Böylece Avrupa'da fuhuş genelevde, sokakta ve özel yerlerde yaygınlaştı. Toulouse'da genelevlerden alınan vergi, belediye ve üniversite arasında paylaşılıyordu. İngiltere'de ise genelev ruhsatlarını başlangıçta Winchester psikoposları, daha sonra da parlamento verdi.
Câhiliyye Döneminde Fuhuş
Arabistan’da Câhiliyye döneminde, erkekler çoğunlukla zinâyı ayıp saymazlar, hatta bununla övünürlerdi. Nitekim bu husus İmru'ulkays'ın şiirlerinde açıkça görülmektedir. Câhiliyye devrinde fâhişelik yapan câriyeler öksürerek ilişki teklifinde bulundukları için kendilerine "kahbe" de denirdi. Câhiliyye devrinde dost hayatı yaşayan çiftler de vardı. Erkek, kadının dostu ve arkadaşı (haden) olduğu için bu tür kadınlara "zevâtu'l-ahdân" veya "muttehızâtü ahdân" adı verilirdi. Bu dönemde metres hayatı yaşayan evli kadınlar da vardı. "Dımd" denilen bu kadınlar kocalarından başka bir veya birkaç erkekle beraber olurlar, özellikle kıtlık zamanlarında karınlarını doyurmak için bu tür ilişkide bulunurlardı.
İslâm öncesinde livâta, sevicilik, hayvanlarla ilişki şeklindeki cinsî sapıklıklara da rastlanmaktadır. Kur'ân-ı Kerim bunlardan özellikle livâta üzerinde durmakta ve bu çirkin ilişkiyi ilk defa başlatan Lût kavminin (27/Neml, 54; 7/A'râf, 80-84) bu yüzden helâk olduğunu anlatarak bundan ibret alınmasını istemektedir (29/Ankebût, 28-35). Câhiliyye devrinde birçok yerleşim merkezinde ve ticaret kervanlarının uğrak yerlerinde "mâhûr" (muhtemelen Farsça "mey-hor"dan -içki içen-) denilen işret ve zinâ âlemlerinin yapıldığı evler vardı. Buralarda câriyeler içki sunar, rakseder ve gayrı meşrû ilişkide bulunurlardı. Bu tür ilişkilerde pezevenklik (kıyâde) yapan kimseler de vardı. Bunlara "kavvâd" (Türk argosunda "kavat") veya "kavvâde"; âilesini kıskanmayan ve fuhşa itenlere de "deyyûs" denirdi. Bazı fâhişeler evlerinin veya panayırlarda kurdukları çadırların kapılarına bayrak asarak ücret karşılığı ilişkide bulunmak isteyenleri dâvet ederlerdi.
Recm: Taşla öldürme, taşa tutma, birine taş atma, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma; evli veya dul bulunan erkek veya kadının zina etmesi halinde Yahudiliğe göre taşlanarak öldürülmesi anlamında bir fıkıh terimi. R.c.m kökünden mastar, çoğulu "rucüm" dür. Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamındadır.
Kur'an-ı Kerim'de bu anlamda "recm" ifadesi bulunmamaktadır. Bir ayette gaybı taşlamak" (el-Kehf, 18/22), başka bir yerde, "yıldızları Şeytanlar için atış taneleri yaptık" (el-Mülk, 67/5) ayetinde "atış taneleri" anlamında "rucûm" çoğul olarak gelmiştir. Zina, bütün semavî dinlerde haram kılınmış ve çok kötü bir fiil olarak kabul edilmiştir. İslâm'da da zina büyük günahlardandır. Ancak uydurma hadislerde/tarikatlarda belirtildiği gibi zina suçu işleyenlere recm cezası/falakaya yatırma/100 sopa vurma gibi uyduruk cezalar yoktur. Zina suçuna uygulanan recm cezası, İslâm öncesi hukuklarda yer alan bir ceza şeklidir:
Zina suçu ve cezası, “Hammurabi Kanunları”nda da yer almakta olup, M.Ö. 1792-1750 yılları arasında hüküm sürmüş olan Babil kralı Hammurabi’nin yaptığı bu yasalar, o dönemde ittifak hâlinde olduğu ve içinde Asur Krallığı’nın da bulunduğu 15 ülkede uygulanmıştır. Bu yasaların kaynağı ise, daha önceki kent toplumlarına yüzyıllar boyunca yol göstermiş olan Sümer hukukudur. (The Code of Hammurabi (Tranlated by L.W. King) The Encyclopaedia Britannica c:14, s:385)
Hammurabi kanunları:
Madde; 129:  Eğer bir adamın karısı bir başka erkekle yatarken yakalanırsa onları bağlayıp suya atacaklar. Eğer kadının kocası yaşatırsa, kral da yaşatacak.
Madde; 130: Eğer bir adam, başka bir adamın babasının evinde oturan karısını zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür kalacaktır.
Kitab-ı Mukaddes: 
Tesniye bölümü Bab 22, 13-30. cümleler
“........ 13- Eğer bir adam bir kadın alır, ve ona yaklaşır, ve ondan nefret ederse, 14- ve ona ayıp şeyler isnat edip onun ismini kötülerse, ve: Bu kadını aldım, ve ona yaklaştığım zaman kendisinde kızlık nişanlarını bulmadım, derse; 15- o zaman genç kadının babası ve anası genç kadının  kızlık nişanlarını alacaklar ve kapıya, şehrin ihtiyarlarına getirecekler; 16- ve genç kadının babası ihtiyarlara diyecek: Kızımı bu adama karı olarak verdim, ve ondan nefret ediyor; 17- ve işte; senin kızında kızlık nişanlarını bulmadım, diyerek ona ayıp şeyler isnat etti; ve lakin kızımın kızlık nişanları bunlardır. Ve esvabı şehrin ihtiyarları önüne serecekler. 18- ve o şehrin ihtiyarları o adamı alıp kendisini tedip edecekler; 19- ve yüz şekel gümüş para cezasına onu mahkum edip genç kadının babasına verecekler, çünkü o adam İsrailin bir kızının ismini kötüledi; ve kadın o adamın karısı olacak; bütün ömrünce onu boşayamayacaktır. 20- Fakat bu şey, genç kadında kızlık nişanları bulunmadığı, hakikatse; 21- o zaman genç kadını babasının evinin kapısına çıkaracaklar, ve şehrin adamları onu taşla taşlıyacaklar, ve ölecek, çünkü babasının evinde zina etmiş olmakla israilde alçaklık etmiştir; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın. 22- Eğer bir adam, başka bir adfamın karısı olan bir kadınla yatmakta olarak bulunursa, o zaman kadınla yatan adam ve kadın, onların ikisi de öleceklerdir; ve kötülüğü israilden kaldıracaksın. 23- Eğer kız olan bir genç kadın bir adamla nişanlı ise, ve bir adam onu şehirde bulup onunla yatarsa;  24- o zaman onların ikisini de o şehrin kapısına çıkaracaksınız, ve onları, şehirde olduğu halde bağırmadığı için, kadını, ve komşusunun karısını alçalttığı için erkeği taşla taşlıyacaksınız, ve ölecekler; ve kötülüğü aranızdan kaldıracaksın. 25- fakat adam nişanlı genç kadını kırda bulursa, ve onu yakalayıp kendisiyle yatarsa, o zaman yalnız onunla yatmış olan adam ölecektir. 26- fakat genç kadına bir şey yapmıyacaksın. Genç kadında ölüme müstehak suç yoktur. Çünkü bir adam komşusuna nasıl kalkar, ve onu öldürürse, bu şey de öyledir. 27- çünkü onu kırda buldu, nişanlı genç kadın bağırmış, ve onu kurtaran olmamıştır. 28- Eğer bir adam, kız olan nişanlanmamış genç bir kadın bulursa, ve onu tutup onunla yatarsa, ve onlar bulunurlarsa, 29- o zaman onunla yatmış olan adam genç kadının babasına elli şekel gümüş verecektir. Ve kadın onun karısı olacaktır, çünkü onu alçaltmıştır; bütün ömrünce boşıyamıyacaktır. 30- bir adam babasının karısını almıyacak ve babasının eteğini açmıyacaktır.”
Levililer: 20/10, 14
10 "Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.
12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.
13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.
14 Bir adam hem bir kızla, hem de kızın anasıyla evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır.
…………
20 "Amcasının karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının bedelini ödeyecek ve çocuk sahibi olmadan öleceklerdir.
21 Kardeşinin karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir. Çocuk sahibi olmayacaklardır.
Yuhanna İncili; 8/1-11
 İsa ise Zeytin dağına gitti. 2Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk O`nun yanına geliyordu. O da oturup onlara ders vermeye başladı. 3-4Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa`ya, «Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı» dediler. 5«Musa, Yasa`da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» 6Bunları İsa`yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; O`nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!» dedi. 8Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. 9Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa`yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. 10İsa doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu.11Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!» 
Rabbimizin, tahrif edildiğini, sayfalarının gizlendiğini bildirildiği Tevrat ve İncil’de var olan, ama insanlar tarafından değiştirilmiş olan bu kitapların düzelticisi durumundaki Kur’an’da ise “müşriklerin ilkel bir uygulaması” olarak tanıtılan “recm” cezasının Müslümanlar arasına yerleştirilmesi, sinsi ve şeytanî bir yol izlenmek suretiyle olmuştur.
Bilindiği gibi, İslâm dininin dejenere edilmesi için kâfirlerin geliştirdiği yöntemlerin en başında “hadis uydurma”, “Kudsi hadis ihdas etme” gibi yöntemler gelmektedir. Ama hainler bunları yeterli görmemişler ve kepazeliklerine bir de “nesh” yöntemi eklemişlerdir. Kur’an’ı tanımayan ve Kur’an’ın “tartışılmayacak kadar net ve açık” niteliğini kavrayamayan bir kısım gafil ve cahil ilâhiyatçı, tefsirci sözde ulema da, İslâm’ı dejenere etmek için ortaya atılmış “nesh” konusunun geniş kapsamı içinde kaybolmuş ve yollarını şaşırarak sayıları 750’yi bulan ayetin birbiriyle çeliştiği, uyumsuz olduğu iddiasıyla, bu olumsuzluğu “nesh” kurallarıyla çözmeye çalışmıştır. “Nesh” yönteminde ileri sürülen bir diğer sapık görüş de, Kur’an’da lâfzı neshedilmiş ama hükmü baki kalmış ayetlerin var olduğu görüşüdür. Nitekim bu sapık görüş etkisinde kalan zavallılar, eskiden Kur’an’da bulunmasına rağmen bazı ayetlerin sonradan yok edildiğine inanmaktadırlar. Bu iddiayı ortaya atan rezillere göre Osman Mushafı tertip edilirken yok edilen bu ayetler Ahzab (bazılarına göre Nur) suresindeymiş ve Ahzab suresi ilk zamanlarda Bakara suresi kadar uzun bir sureymiş.
Müslümanlar arasında, Kur’an’ın korunmadığı, eksikliği, bir bölümünün kaybolduğu gibi kuşkular uyandırmaya yönelik olarak uydurulan bu tip rivayetlerden bir tanesi şudur:
Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber`in vefatıyla meşgul olduğunda keçi gelip onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni; c:4, s:105, İbn-i Mâce; c:1, s:625) Buna benzer bir hadis de Müslim`de yer alır ve orada Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu. (Bk. Muslim; c:4, s:167, Tirmizî; c:2, s:309). Ayrıca benzer hadisler, sözde dört hak mezhep kurucularından biri olan küffar Ahmed bin Hanbel’in kendi kitabında da yer almıştır.
"Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesini emreden ayet, Ayşe'nin döşeğinin altındaki sahifede yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Ayşe onun defin işlemleriyle meşgul iken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sahifeyi yedi ve böylece taşlama cezası Kur’an'dan çıktı; ama hükmü devam ediyor" (İbni Mace Nikâh 36, hadis no: 1944; Ahmed bin Hanbel 3/61; 5/131, 132, 183; 6/269). "Keçinin yemesi sonucu Kuran'dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran'a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi" (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).
Keçinin yediği sayfada bulunan ve Müslümanlar arasında tatbik edilmesi gerektiği telkin edilen, ama Kur’an’daki onlarca ayete de ters düşen ayetlerden birisi işte şu cümledir: “Eşşeyhu veşşeyhatü iza zeniya fercümühüma elbettete nekalen minellahi vAllahü azizün hâkim (İhtiyar kadın ve erkek zina ettiklerinde Allah’tan bir ceza olarak mutlaka ikisini de recm ediniz. Allah Aziz’dir Hakîm’dir.”
Ne acıdır ki, kimine göre Kur’an’dan sonra en muteber din kaynağı sayılan, kimine göre de Kur’an’dan önceki din kaynağı kabul edilen Buhari’nin kitabına girmiş ve sanki “Maymunlar bile recm uygularken insanlar niye uygulamayacakmış” anlamına gelen bir anlatımla, Amr ibn Meymun’un Müslüman olmazdan evvelki hâline ait bir başka rivayet de şudur:
68- ... Amr ibn Meymûn şöyle demiştir: Ben Câhiliyet dev­rinde zina etmiş olan bir maymunun üzerine birçok maymunların top­lanmış olduklarını gördüm. Maymunlar o zina eden maymunu recm ettiler. Ben de o maymunlar topluluğunun beraberinde zina eden may­muna taş attım. (Buhari; Menekib-ül Ensar; 26. bab, 68 nolu hadis) 
Ayetlerin yok edildiğini iddia eden bu ayet cinayetinden sonra “recm” konusundaki nakilleri, olayın vahametini teşhir etmek ve okurların tetkik edip ikna olmalarını sağlamak için, en muteber hadis kitabı sayılan Buhari’den ve klâsik kaynakların bir güncellemesi olan Prof. İbrahim Canan’ın tercüme ettiği, Akçay yayınları arasında neşredilen daha sonra da bir gazete tarafından promosyon olarak dağıtılan “Hadis Ansiklopedisi, KÜTÜBi SİTTE” den veriyoruz.
Buhari; Kitabül Muharibin … Bab 24, Hadis no; 34:
34-... Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid (R) şöyle haber ver­mişlerdir: İki adam Rasûlullah(S)`m huzurunda çekişip da`vâlaştılar. Biri:
— Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet! dedi. Diğeri de ikisinin daha anlayışlısı olduğu hâlde:
— Evet yâ Rasûlallah! Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet ve da`vâmı söylemem için bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona:
—  "Konuş!" buyurdu.
O da da`vâsım şöyle arzetti:
— Benîm oğlum bu adamın yanında ücretli idi. -Râvî İmâm Mâ­lik: "Asîf" "Ecîr" yânı "Ücretle çalışan" demektir, dedi.- Bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine recm cezası oldu­ğunu haber verdiler. Ben de oğlumdan bu adama yüz koyun ile bir de kendime âid olan bir cariyeyi fidye verip, oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz dey-nek ile bir yıl gurbete gönderme cezası olduğunu ve recm`in, yânı taş­lama cezasının ise ancak onun kansına düştüğünü haber verdiler! dedi.
Rasûlullah (S):
—  "Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan Allah `a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah`ın Kitabı ile hüküm vereceğim: Senin koyunlarına ve cariyene gelince; bunlar sana geri verilir!"`bu­yurdu ve onun oğlunu, yüz deynek vurup bir yıl gurbete gönderdi.
Uneys el-Eslemî`ye de diğer adamın karısına gitmesini emretti de:
—  "Eğer zina suçunu i`tir af ederse onu recm et!" buyurdu. Kadın zina suçunu i`tirâf etti, o da kadını recm etti
Buhari; Kitabül Muharibin … Bab 19, Hadis no; 29
29-... Bize Muhammed ibn EbîZi`b, ez-Zuhrî`den; o da Ubeydullah`tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)`den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber (S) mescidde otururken geldi de:
—  Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah`ın Kitabı ile hü­küm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı ve:
— (Evet) o doğru söyledi, onun için Allah`ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
— Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli (çoban) idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câri­ye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanla­ra sordum. Onlar, oğluma yüz deynek Cezâsıyle bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
—  "Nefsim elinde bulunan Allah`a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah `in Kitabı ile hüküm veririm! Koyunlara ve ca­riyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz deynek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
(Bedeviye hitaben de:)
—  "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın karısına git (zina suçunu i`tirâf ederse) onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti gitti, (kadının i`tirâfı üzerine) ona recm ce­zası uyguladı.
Buhari; Kitabül Muharibin … Bab 29, Hadis no; 46, 47:
 46-... Bize Ebu`z-Zinâd tahdîs etti ki, el-Kaasım ibn Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs, la`netleşme yapan iki- kişiyi zikret­mişti. Abdullah ibnu Şeddâd da:
— İşte o kadın, Rasûlullah(S)`m "Eğer ben bir kadını beyyine-siz olarak recm edici olaydım, bunu recm ederdim" buyurduğu ka­dındır, dedi.
İbn Abbâs:
—  Hayır, bu, çirkinliği ve fucûru açıkta yapan kadındır, dedi.
 47- ... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)`in yanın­da la`netleşme zikrolunmuştu. Âsim ibn Adiyy de bu konuda bir söz söylemişti. Sonra Âsim ayrılıp evine gitti. Akabinde ona kendi kav­minden olan (Uveymir adında) bir adam geldi ve kendi karısının ya­nında bir adam bulduğunu söyleyip şikâyet ediyordu. Bunun üzerine Âsim:
—  Ben bu belâya ancak kendi sözümden dolayı uğramışımdır, dedi ve o adamı Peygamber`in yanına götürdü.
Peygamber`e, o adamın karısını beraberinde bulduğu kimseyi ha­ber verdi. Bu adam sarı benizli, az etli, düz saçlı idi. Onun, ailesinin yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise esmer, kalın ve dolgun ba­caklı, çok etli şişman bir kimse idi.
Peygamber:
—  "Allâhumme, beyyin^ Allah`ım, beyân buyur!" dedi. Sonunda kadın, kocasının yanında bulduğunu zikrettiği adama
benzer bir çocuk doğurdu. Peygamber bu karı-koca arasında la`net­leşme yaptırdı...
Abdullah ibn Şeddâd, bulundukları bu mecliste Abdullah ibn Ab-bâs`a hitaben:
—  İşte o kadın, Peygamber(S)`in "Eğer ben beyyinesiz olarak recm edici bir kişi olsaydım, işte bu kadını recm ederdim"^buyurdu­ğudur, dedi.
İbn Abbâs da:
— Hayır, o kadın, İslâm içinde kötülüğü açıkça yapan bir ka­dındı, dedi
 İbn-ü Abbas anlatıyor:
Hz Ömer’i hutbe okurken dinledim. Şöyle demişti:
Allah Teâla hazretleri Muhammed aleyhisslamı hak din ile gönderdi ve ona kitabı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasülüllah zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitabullah’ta recm cezasını görmüyoruz deyip inkara sapabilecek ve Allah’ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veye itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabüllah’ta mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: “Ömer Allahtealanın kitabına ilavede bulundu” demeyecek olsalar, recm âyetini Kitabüllah’a yazardım.”
 (Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud.) KÜTÜB-i SİTTE;  5/161
 Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hz. Ömer'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15). Hz. Ömer'in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: "İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin" (Mâlik, Muvatta', Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183). Hz. Ömer'in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde birçok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097). Ömer (r.a)'in şöyle dediğini nakleder: "Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledildiğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resulullah (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. İşçinin babası şöyle dedi: "Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilmiştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13).
Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yarılarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).
Bu hadislerden yola çıkarak oluşturulan mezhep inanışlarında ise, bu durum kendini şu şekilde göstermiştir: Zinanın bir para karşılığında olması halinde Ebû Hanife'ye göre her ikisine de had cezası uygulanmaz. Çünkü bu durum bir mehir karşılığında nikâh akdine benzemektedir. Burada şüpheden dolayı had düşer. Ancak fiil haram olduğu için ta'zir uygulanır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bu durumda da had cezası verilir (Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1968, III,197 vd.). Ebû Hanife ve Mâlik'e göre, bir erkek veya kadının muhsan sayılması için müslüman olması şarttır. Bu yüzden evli olan gayri müslimlerin zinasına recm cezası uygulanmaz, çünkü recm, günahtan temizlenme yoludur. Zimmî ise günahtan temizlenmeye ehil değildir. Onun temizlenmesi ancak ahirette azapla gerçekleşir. Hz. Peygamber; Allah'a şirk koşan kimse muhsan değildir" (Zeylaî, Nasbü'r-Râye, III, 327) buyurmuştur. Bu görüşte olanlar için iki yahudinin Hz. Peygamber tarafından recmedilmesi olayı, Tevrat hükmüne göre olmuştur. Daha sonra bu neshedilmiştir (Zeylaî, a.g.e, III, 326; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 92).
Şâfiî, İbn Hanbel ve Ebû Yusuf'a göre, recmin uygulanması için zina edenin müslüman olması şart değildir. Bir zimmî zina suçuyla İslâm mahkemesine gelse had uygulanır. Müslüman bir erkek zimmî bir kadınla evlenip cinsel temasta bulunsa, her ikisi de "muhsan" olur. Delil, Hz. Peygamber'in iki yahudiye recmi uygulamasıdır. "Dulun dul ile zinasında taşlama vardır" (Müslim, Hudûd,12-14; Ebû Dâvud, Hudûd 23; Tirmizî, Hudûd, 8) hadisinin genel anlamı da başka bir delildir. Diğer yandan zina bütün semavi dinlerde haram kılınmıştır (bk. eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 267; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire 1970, VIII, 163; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VI, 43). Zina ikrarla sabit olmuşsa recm uygulamasına devlet başkanı veya infaz görevlisinin başlaması gerekir. Şahitle sabit olması halinde ise infaza şahitlerin tamamının hazır bulunması ve ilk taşı onların atması şekliyle başlanır. Böylece herhangi bir şüphe, vazgeçme yanlışlık vb. tüm ihtimallerin ortadan kalkması ve adli hataya düşülmemesi için gerekli önlemler alınmıştır. Hz. Ali'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Önce şahitler taş atmaya başlar, sonra devlet başkanı, sonra diğer insanlar" (Zeylai, a.g.e., III, 319 vd.; es-Şevkânî, a.g.e., VII,108). Bekârların zinasında ise değnek cezasına şahitlerin başlaması gerekmez. Çünkü onlar bunun usul ve şeklini bilmeye bilirler ve bu durum zulme yol açabilir. Recm cezası, ibretli olması için bir meydanda erkek ayakta, kadın ise tercih edilen görüşe göre göğsüne kadar bir çukura sokularak kendisine ölünceye kadar küçük taşlar atılmak suretiyle infaz edilir. Hz. Peygamber'in Gâmidiyeli kadın için, göğsüne kadar bir çukur açtırdığı nakledilir (Zeylaî, a.g.e., III, 325; eş-Şevkânî, a.g.e., VII, 109). Recmle öldürülen kimse yıkanır. Kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve defnedilir. Çünkü Hz. Peygamber, recmedilen Mâiz için Kendi ölülerinize yaptığınız şeyleri ona da yapınız" (Zeylai, a.g.e, III, 320) buyurmuştur.
Sözün özü Hadislere göre Kur’an eksiktir. Bir ayet kaybolmuştur daha doğrusu keçinin azizliğine uğramıştır. Bunun ayet olduğunu bilen Hz. Ömer bile onu Kur’ana koyamamıştır(!)  İftira üstüne iftira… Rabbimiz “Zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz” dediği halde hadislere dayanarak Kur’anın eksik olduğunu söyleyen Sünni arkadaşlara soruyoruz. Kur’anın değil bir ayetinin bir kelimesinin bile eksik olduğunu söyleyen kişinin dinen hükmü nedir? Rabbimiz bu saçma sapan hadisleri şu ayetiyle yalanlıyor. Kur’an bu haliyle eksik değildir, tamdır…
Hicr 9: Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.
KUR’AN NE DİYORSA ONU anlayacağız ve artık zina gibi konuları BİTİRECEĞİZ ve arkamıza bakmamız gerekmeyecek... Taşlayıp öldürelim mi? Kırbaç/sopa çekelim mi? Bunlar MEHDİce bir zekâyla KURAN ışığında KARARA bağlanmalı...
Allah’ın ayetini keçi niçin yesin? Keçinin Resulullahın dul eşi Aişe anamızın yatak odasında ne işi var? Bunları yazan Buhari ve Müslim ile Ahmed İbni Hanbel "Keçi zaten mübarek hayvandır" diyerek PAN ve SATİRlerin dinine, Satanistlerin dinine girmiştir. Fantastik ve mitolojik literatürde keçi şeytanı temsil eden bir yaratıktır. Ama bu üç HAZRET keçiyi kutsadılar. Müsned adlı kitaba "Keçi zaten MÜBAREK HAYVANDIR" yazdılar. "Allah keçiyi göndererek sevmediği bir ayeti ona yedirdi ve böylece eski ayetini ortadan kaldırıp, neshetti" diyenlere göre keçi kutsal bir hayvan. Çünkü deneme yanılması olan ALLAHımız (Hâşâ) keçiyi silgi niyetine kullanmış oluyor.
Koskoca Hanbelî mezhebinin kurucusu Yezidin baş uşağı İbni HANBELin şu söylediklerine ve yazdıklarına tükürün. Eğer HANİFSENİZ (DİKKAT HANEFİ DEĞİL/BÜTÜN MEZHEPLERE LANET OLSUN) tükürün! Allah’ı aciz bırakmak için kurulan bu mezhebler ve mezhebçiler, bu dini bir afete ve felakete sürüklediler. Yuh olsun onlara!
Allah’ımız "Bu Kur’an tastamamdır.... Zikri biz indirdik biz koruyacağız....vs.” derken, üç şerefsiz Yahudi uşağı Buhari ve Müslim ile İbni Hanbel, "KUR’AN EKSİKTİR, KEÇİ-TAVUK YEDİ DİYOR". Bunlar KEFEREDİR, Müslüman falan değillerdir.
Bir de yeni bir Babilik/bahailik mezhebi çıktı. Onlar da "Kur’an’da iki ayet fazladır" diyor. Yuh olsun "tastamam ve korunmuş ZİKRİ" böyle aşağılayanlara.
Evet, ağzı olan konuştu... Bir tek BİZ konuşmamıştık. Sıra bizde... Artık sıra bizde… En sonunda sıra HANİFLERE geçti. Bir avuç hanif. Dünyada üç yüz küsur kişiyiz. Resulullahın İLK ordusu kadar... Sonra göreceğiz ki, "İnsanlar akın akın bu HANİF İSLAM DİNİNE koşacaklar!". Hanif din Allah’ın en ÖVDÜĞÜ İslamiyet x İslamiyet dinidir.
Keçi mübarek hayvanmış! Kara köpek namaz bozan bir şeytan! Şafiilere göre köpek beslemek cehennem sebebi (Ashabı Kehf yandı desenize). Hanefi içtihadında kertenkele öldürünüz emri var. Ama nedense KEÇİ MÜBAREK HAYVAN OLUVERDİ... Yazıklar olsun dinimizi bu hale getiren "SAHİH" maskeli sahtekârlara... “Ma kâne HADİSen YÜFTERA!”.
Allah İlminizi artırsın Hanifdaşlarım. İlmi artanın YANLIŞI yok olur. Cahilin yanlışı çok olur. Allah’ımıza emanet olalım BİZLER. Bizlerden bizlere selam ve selam olsun.
İsra 32: Zinaya da yaklaşmayın. Şüphesiz ki o iğrençliktir ve kötü bir yoldur.
Mümtehıne 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana Allah`a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, ma’rufta sana isyan etmemeleri üzerine biat ederek (bağlılık yemini ederek) gelirlerse hemen onların biatlarını al ve onlar için Allah`tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Furkan 68-71: Ve işte o kişiler (Rahman’ın kulları), Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler. —Ancak hakk ile öldürürler.- Zina da etmezler. —Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tövbe eder ve salihi işlerse, kesinlikle o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.-
Nisa 22: Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; ancak (cahiliye devrinde) geçen geçmiştir. Şüphesiz o bir hayâsızlıktır (fahişedir), iğrenç bir iştir yol olarak da ne kadar kötüdür?
Bu nitelikler dikkate alındığında zinanın zararlarını şöyle sıralamak mümkündür:
Zina, aile kavramını yok eder! Ailenin çekirdeğini oluşturan eşlerden birinin zina suçu işlemesi, her toplumda o ailenin dağılmasına, o yuvanın yıkılmasına yol açar. Toplumun çekirdeği olan ailelerin dağılması ise, toplumlarda meydana gelen yozlaşmaların, ilk sırada yer alan gerekçeleri durumundadır. Zina, neslin heder olmasına yol açar! Zina gizli işlenen bir fiil olduğu için, böyle bir ilişki sonucu doğacak çocuğun babası genellikle açıklanamaz. Açıklansa bile bu durum, çocuğun babası olarak gösterilen şahıs tarafından kolay kolay kabul edilmez. Çünkü gizli ilişki yaşayan bir kadının, aynı anda başka gizli ilişkiler içinde olması uzak bir ihtimal değildir ve kendisine babalık yüklenilmek istenen şahsın da bu ihtimali düşünmemesi mümkün değildir. Babalığın reddedilmediği hâllerde de, normal bir aile ortamı içinde olamadığı için sorunlarla büyüyecek olan bir çocuğun topluma kazandırılması oldukça zordur. Bir zina ilişkisi sonucu dünyaya gelmiş olan çocuğun psikolojisinin  bozulmasına yol açan bir diğer etken de; çocuğun, bu durumu bilen çevresi tarafından horlanmasıdır. Böyle baskılar altında yetişen çocuk ise sonuçta, kaçınılmaz olarak topluma zararlı bir fert olup çıkacaktır. Bütün bunlardan daha kötüsü de, çok sık rastlanıldığı gibi, zina ilişkisi sonucu doğan çocukların terk edilmeleri, hatta öldürülmeleridir.
Zina, insanlar ve toplumlar arasında kin ve nefret oluşturur! İnsan fıtratında var olan kıskançlık duygusu ve bir toplum baskısı olarak insanların benliklerine işlemiş olan namus anlayışı; eşin, ananın, bacının bir zina ilişkisi içine girmesi hâlinde, bu kişilerin yakınlarının olaya soğukkanlı olarak yaklaşmalarına engel olmakta, bunun sonucunda da zina; kişiler, aileler, kabileler arasında oluşan kin ve öfkeyle cinayetlere, linçlere sebep olmaktadır.
Zina, hem kadının hem de erkeğin onurunu kırar! Aileyi, dolayısıyla da toplumu ayakta tutan iki unsurdan biri olan kadın, evde veya dışarıda çalışmak, üretmek, ekonomiye katkıda bulunmak, çocuklarının yetişmesini sağlamak, kısacası toplumun ihtiyaç duyduğu her işte var olmak zorundadır. Bu görevleri yerine getirmek ise kadının, sağlıklı ilişkiler içinde olmasını ve her türlü tacizden uzak, huzurlu bir ortamda bulunmasını gerektirmektedir. Ama eğer kadın, hem kendi hem başkaları tarafından sadece bir seks objesi olarak görülüyorsa, bu anlayıştaki kişiler arasında zina, ne yazık ki bir yaşam tarzı hâline gelir. Zinayı alışkanlık hâline getiren bir kadın ise, aynı anlayışta olmayan toplum fertleri tarafından dışlanır, fahişe damgası yer ve rencide edilir. Böyle bir kadın, evlenip aile kurması neredeyse imkânsız olduğundan orta malı durumuna düşer ve her bakımdan heder olur. Nitekim bu duruma düşmüş nice kadının hayatlarının intiharla sonuçlandığı, herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Zina, bireyin ve toplumun sağlığını tehdit eder! Bilindiği gibi, zührevi hastalıklar çoğunlukla, doğrudan cinsel ilişki ile bulaşmakta, dolayısıyla da zina, bu hastalıkların yayılmasında hem birey hem de toplum için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. İşte zina, birey ve toplum için en azından yukarıda sıraladığımız zararları oluşturduğundan, yeryüzünden kargaşayı kaldırıp adaleti sağlamak amacı ile ihdas edilmiş olan dinî hükümlerde de bu eylem yasaklanmıştır.
Nur 2: Ezzaniyeü vez zanı feclidu külle vahıdim minhüma miete celdetiv ve la te'huzküm bi hima ra'fetün fı dınillahi in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahır velyeşhed azabehüma taifetüm minel mü'minın.
Uyduruk meallerde Nur suresi 2. ayetin meali şu şekilde verilir:
Nur 2: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun; eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Allah’ın dinini uygulamada bunlara acıyacağınız tutmasın! Ayrıca müminlerden bir grup cezalandırılmalarına şahit olsun!
Şimdi geçekte Nur suresi 2. ayetin ne anlatmak istediğine bakalım:
Ayette erkek ve kadın kelimesi yoktur. Ayette geçen kelime “Ezzaniyetü”  olup “her biri” anlamına gelir. Bu kelimenin ise anlam içeriğine, her tür ilişki hatta bestialite (hayvanlarla ilişki) bile girer (Tevratta Hahamlar hariç, hayvanla ilişki çok uzun uzun yer alır. Sadece Hahamlara helal gibidir)...
Ayette geçen “Ezzaniyetü” ifadesiyle aslında şunların hepsi kastedilmiştir:

1. Erkek ve kadının,
2. İki kadının,
3. İki erkeğin,
4. İnsan-Hayvan arasında olan,
a) Amatör/Para karşılığı yapılmayan, aşka dayalı tür olan zina,
b) Para karşılığı yapılan zina türü FUHUŞ.
Ezzeniyetü vezzani= Bilin bakalım ne demek oluyor bu durumda?
Zina tipi 4, zina yapanlar 2 (Fuhuş ve Zina). Kur’an’ın az kelimeyle bu çok anlatma özelliği (ve yukarıdan aşağıya okunma özelliği ve de misal kelimelerini deşifre ettirme özelliği) gerçekten müthiş… Zaniyyen=Tüm zina biçimlerini (dört türünü) ve yine çoğul olduğu için PROFESYONEL ve AMATÖR iki biçimini de kapsıyor. İlla ki zinayı kadın ve erkek arasına indirgerseniz, Zaniyen=Zinacılar kelimesi güme gider... Tıpkı Hımar=Üzüm şarabı demek gibi... Ve Ezzaniyetü vezzani derken FUHUŞ (b şıkkında geçen) VE ZİNA (a şıkkında geçen) ikilisi de ÇOĞUL içine girmiş bulunuyor.
Zina kelimesinin kökü şudur: Zann=İSNAD=İDDİA=İLERİ SÜRME, sanma, zannetme... Zina bir İSBAT DEĞİLDİR! İddiadır. Zinanın bir suç olarak değerlendirilerek, zina edenlerin bir cezaya çarptırılması için DÖRT Şahidin aynı anda, zina edenleri kilit anahtar durumunda iken (cinsel organları iç içe geçmiş durumda) görmeleri buna şahit olmaları gerekir? Bunu ancak malum setlerde filmciler yapar ve o da elbette şahidli bir İDDİA ve İsbat olur. İşte o zaman siz, o zina edenleri suçlayabilir ve o zina edenlere Kur’an’ın hükümlerini uygulayabilirsiniz.
Arapça’da peltek z ve normal z ile yazılanların tüm kökenleri aynıdır. Hatta ZI ile yazılan (en kalın Z) biçimleri de... Cinlerin de anlayabildiği ortak dil ile üç z birbirine dönüşüyor... Cinler Zann, Zina ve Zıharı TEK BİÇİMDE algılarlar… Zıharı biliyorsunuz=Oidipus kompleksinin Kur’an’daki adı... Hani eşlerimizi ASLA ANNELERİMİZE BENZETMEME ikazı... Zıhar bu haliyle incest denen Kabil (Habili öldüren) hastalığıdır ayrıca. Cinsel bir hastalıktır. Firavunlar, kız kardeşleriyle evlenirlerdi. Nemrut ise annesiyle evlenirdi. İşte bu yüzden cinsel etik yoksunluğunun yelpazesi çok geniştir (VezZaniyenin anlamı bu… Her türlü cinsel sapkınlık bu kavram içinde değerlendirilir).
Ayette “Miete Celdetiv” ifadesi geçiyor. “100 sopa” diye bir şey geçmiyor. Onu oraya uydurukçu mealciler koyuyor. Mesela on sopa için Arapça’da "AŞRete Celde" denir, yüz sopa için “ASRete Celde” denir. Şimdi ayette gösterin bakalım “ASRete Celde” diye bir kelime geçiyor mu? Lütfen ayette YÜZ kelimesini gösteriniz. Örneğin Kadir suresinde ELFİ=BİN kelimesi var apaçık orada duruyor. Bize Nur 2. ayette geçtiği söylenen YÜZ kelimesini bulur musunuz? Bulamazsınız, çünkü “yüz”, “yüz sopa” diye bir şey geçmiyor, mealciler sadece her zamanki gibi uyduruyor… Biz ayete baktık… Tıpkı "taşlayarak öldürmek diye bir ayet varmış ya" onu BULAMADIĞIMIZ GİBİ, YÜZ SOPA kelimesini de bulamadık... “Miete Celdetiv” ifadesinin Arapçasına bakarsak, yüz sopa diye bir anlama gelmediğini ifadenin “Cilde eziyet edin” anlamına geldiğini görürüz.
CELDE (Cilde eziyet) şudur: KAN çıkmayacak, MORARTI olmayacak, sadece cilt kızaracak şekilde vücuda vurulmasıdır. Yani en kızdığınız anda, öfkenize hâkim olamayaraktan üç yaşındaki çocuğunuzu nasıl döverseniz ya, o şekildeki bir eziyet durumunu kapsıyor, cilde eziyet. Yani, sopa yok, kamçı yok, demir ucuna takılmış jilet falan yok; bunlar sadece sapık fırkalarda vardır! “Celde” sadece bir söğüt dalıyla cilde vurulması/eziyet edilmesi durumunu kapsıyor. CeLDe=CİLD=Cilde eziyet! Amhari ve Danakil dillerinde GELDE=Söğüt dalı... Esnek kamçı değil; Esnek Sopa değil... Söğüt dalı sadece... İşte yapılacak celde yani cilde eziyet bu söğüt dalı ile yapılacaktır.  Bir gün alıp denersiniz, bir kedinin bile canını yakmıyor, bunu uygulamadaki amaç ise sadece fuhuş yapanlara bir “KINAMA” cezası vermektir (Çünkü insan insan olması dolayısıyla bu şekildeki bir muameleyi hak etmiyordur, eğer insan bu şekilde bir muameleye tabi tutuluyorsa da belirttiğimiz gibi bir suçu işlemiş ve bu kınamayı hak etmiş demektir).
Nisa 34: Er ricalü kavvamune alen nisai bi ma faddalellahü ba'dahüm ala ba'dıv ve bi ma enfeku min emvalihim fes salihatü kanitatün hafizatül lil ğaybi bi ma hafızallah vellatı tehafune nüşüzehünne fe ızuhünne vehcüruhünne fil medaciı vadribuhünn fe in eta'neküm fe la tebğu aleyhinne sebıla innellahe kane aliyyen kebıra.
Bu ayette geçen “vadribuhünn” ifadesi uydurukçu mealciler tarafından “kadınları dövün” şeklinde çevrilmiştir. Oysa “Daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimelerdendir. “Darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dokundurmak, ayırmak, iki şeyi ayrı yere koymak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi) Nitekim Kuzey Afrika’da “idrib” kelimesi “çık dışarı” anlamında kullanılır. Durum bu olunca ayetteki “vedribuhunne” emrini bu anlamların muhtemel olan her biriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emrin ifade ettiği manalar şunlar olabilir: “Onları evden çıkarın” , “Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın”, “Onları dövün”. Ancak Kur’an’ın kendini Kur’an ile anlatma biçimi nedeniyle boşanmayla ilgili olarak Talak 1. ayette “... Açık bir fuhuş yapmamaları durumunda eşlerinizi evinizden çıkarmayın/atmayın…..” buyrulur. Yani “açık bir hayâsızlık halinde kadınlarınızı evlerinden çıkarın” denmektedir.
Hal böyle olunca Nisa 34. ayetteki “vedribuhunne” emrine “Onları evden çıkarın” anlamını vermek sonuç almak bakımından; Kur’an’ın emrettiği evliliğin amacı olan sevgi ve merhamete dayalı huzura, insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur. Yine bu ayetteki “nuşuz” kelimesi flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim bu ayeti dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görürüz.
Nisa 34. ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine, kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı/annesinin babasının evine göndermelidir. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını, dövmek zaten nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı olsa da bir çözümdür.
Nitekim “nuşuz” ve “darabe” kelimelerinin anlamlarına yukarıdaki anlamları yüklememiz, Kur’an’ın bütünlüğüne ters düşmemekle birlikte İslam’ın evlilik kurumuna olan ciddi yaklaşımını da gösterir. Bu durumda “nuşuz” kelimesine iffet ve “vedribuhunne” kelimesine de “Onları evden çıkarın” anlamı verirsek, Nisa 34. ayet şu şekilde meallenir;
Nisa 34: .......... İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, öğütten anlamazlarsa yataklarınızı ayırın, eğer ondan da anlamazlarsa onları evden çıkarın (yani annelerine gönderin/bir müddet ayrı yaşayın)…
Ayrı yaşamak yeniden bir araya gelme şartlarına göre uzun süreli ya da kısa süreli olabilir. O size kalmıştır. Nisa 34. ayete böyle bir bakış açısı Kur’an’ın genel yapısına hem de Kur’an’da verilen boşanma metoduna uygun düşmektedir. Ayrıca arkasından gelen Nisa 35. ayet de, bizim verdiğimiz meali desteklemektedir.
Nisa 35: Evli çiftin aralarının açılmasından endişeleniyorsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem atamalısınız. Barışmayı isterlerse ALLAH ikisinin arasını bulur. ALLAH Bilir, Haber alır.
[Kuran mealcileri Adribe kelimesini çevirirken kelimenin birçok ayette değişik anlamlarda kullanılmasından dolayı, meal sorunu ile karsılaşmışlardır. Aynı sorun "adribe" kelimesinin çevirisinde de yaşanmaktadır. "adribe"  kelimesi yüzden fazla değişik anlama gelebilmektedir. Bu Nisa 34. ayetindeki adribe kelimesinin DÖVMEK olarak çevrilmesi ise Hadislerden dolayıdır. Nitekim Hadisçiler, “adribe” kelimesinin dövmek anlamına geldiğini uydurma hadislerle desteklemişlerdir. (Davud 2141 Miskat El Masabih 0276). Yani DÖVME Anlamı Kur’an’dan değil uydurma hadislerden gelmektedir. Toplumdan gelen önyargılar ve ilk tefsircilerin Adribe kelimesine verdikleri DÖVME anlamının etkisiyle. Adribenin DÖVME anlamına geldiği sonraki mealciler tarafından sorgulanmadan kabul edilmiş ve hata tekrarlanmıştır.]
[Konuya bakış açımızı derinleştirmek için, Ömer Uysal’ın şu yazısını da okumak yararlı olacaktır:
Ayete dövmek anlamını, “vadribuhünn” kelimesi katmıştır. Kelime “daraba-darb” kökünden türemiştir ve dövmek, sefere çıkmak, vurmak, açıklamak, örnek vermek, kapamak, damgalamak, muaf tutmak, örtmek, harb halinde kıyım gibi birçok anlama gelmektedir. Kur’an’da bu kelime köken olarak en çok “örnek vermek, misal getirmek” anlamında kullanılmıştır.
Ayete genel olarak bakarsak, (“…Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! …”) kişinin sadakat ve iffetinden şüphe ettiği hanımından kademeli bir uzaklaşma söz konusudur. Öğüt verme, yataklarında yalnız bırakma… Daha sonrası ise gerek yukarıdaki açıklamalardan gerekse ayetin gidişatından dövmek kalıbında değil seyahate gönderme biraz daha uzaklaşma anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Kur’an’da evlilik, sevgi ve merhamete dayalı huzurlu yaşam anlamına gelir: ”Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. RUM 21.“ Erkeğin bayanı döverek zorla bir şeyler öğretme çabası içine girmesi, merhamet ya da sevgiyle bağdaşamaz.
Ayette “nüşüz/nuşuz” kelimesi kullanılmış olup bu kelime Nisa 128’de de aynı anlamda “sadakatsizlik ve iffetsizlik” anlamında kullanılmıştır. Hırçınlık, itaatsizlik, söz dinlememe, dik kafalılık, inatçılık değil… Sadakatsizlik ve iffetsizlik… Yani evli bir bayanın bir başkasıyla flört etmesi, eşini aldatması buna yeltenmesi gibi durumlar…]
Şimdi yukarıdaki kavramlardan yola çıkarak zina eden kişilere Kur’an’a göre verilecek cezaların ne olduğuna bakalım. Şüphesiz bu cezalar toplumun düzenin sağlanması için dünyada verilen cezalardır, ancak zina eden kişilere ahirette verilecek ceza ise bambaşkadır.
Para karşılığı olmayan/maddi kazancın olmadığı/bir porno endüstrisi kapsamına girmeyen normal zina durumunda [Mesela akrabalarınız arasında/ailenizde böyle bir ilişkiye şahit olmuşsanız yapmanız gereken şudur (Bu tip zinada kesinlikle “cilde eziyet” yapılmamalıdır. Bu zina durumu aslında toplumun en küçük yapı birimi olan aile ile alakalıdır. Bu zina türünde, eğer zina eden kişi sizin aileden ise siz zaten o kişinin iyiliğini düşündüğünüzden sadece sizin o kişiyi zina ederken görmeniz, Kur’an’ın hükümlerini uygulamanız için yeterlidir. Ama siz zinayı görmemişseniz, aileniz dışındaki kişilerin bu zinayı görmesi ve bunu size bildirmesi durumu söz konusu ise sizin Kur’an’ın hükümlerini uygulayabilmeniz için aileniz içinden olmayan o kişilerden en az dört kişinin olaya bizzat şahitlik etmiş olması gerekir. Ama yine de içinizde bir şüphe kalmaması için oturup o zina ettiği söylenen kişiyle durumu konuşun, eğer durumu onaylarsa ona bir daha böyle şeyler yapmaması için nasihat verin ve Kur’an ile uyarın.
Ya da hayal ettiğimiz bir ütopyada, eğer mahalli bir yönetim söz konusu ise ve bu mahalli yönetimin hükümleri Kur’an’a göre veriliyorsa bu durumda, yargıcın zina eden kişileri mahkemede yargılaması için gereken koşul; işlenen zina suçunu en az dört kişinin bizzat görmesidir. Yani o dört kişinin aynı anda, zina eden kişileri, cinsel organları iç içe geçmiş bir vaziyette görmüş olmaları lazım gelir ki yargıç onları mahkemede yargılasın ve Kur’an’ın hükümlerini onlara uygulasın.)]:
Eğer zina edenler, erkek-erkek, kadın-kadın, İnsan-hayvan ise; onları (insanları kastediyoruz) güzellikle/Kur’an ile uyarın, onlara öğüt verin, yaptıkları şeyin yanlışlığından bahsedin. Eğer tekrardan aynı şeyi yaparlarsa bu sefer onları eve hapsedin, dışarı çıkmalarına izin vermeyin. Tabi bu ev hapsi durumunda onlara sürekli nasihat etmeyi ve Kur’an ile uyarmayı ihmal etmeyin. Eğer öğütlerin fayda ettiğine inanıyorsanız, ev hapsine son verin.
Eğer zina edenler, kadın-erkek iseler ve birbirlerine âşık değil sadece cinsel duygularını tatmin için birlikte olmuşlarsa, bu kişilere nasihat ederek, Kur’an ile öğüt vererek yaptıkları şeyin yanlışlığından bahsedin. Eğer tekrardan aynı şeyi yaparlarsa, bu kişileri eve hapsedin ve Kur’an ile uyarmaya, öğüt vermeye devam edin. Eğer öğütlerin fayda verdiğine inanıyorsanız, ev hapsine son vererek dışarı çıkmalarına izin verebilirsiniz. Eğer zina eden kadın-erkek bir birine âşık kimseler ise, bir hal çaresi bulunup o aşkı ilişkiye dayalı çiftler İslami kardeşlik dayanışmasıyla baş göz edilmelidir. Eğer ailelerinin bu evliliğe izinleri yoksa aileleri razı edilinceye kadar ev hapsi altında tutulurlar (Olası bir ihtimalle kadın hamile ise hakkının korunması için bu gereklidir).
Eğer bir kadın evli ise ve bir başkasıyla para karşılığı olmadan buluşuyorsa/zina ediyorsa, eşinden boşanmayı talep eder ve MEHİRinden vazgeçer. Eğer bunu, ekonomik nedenlerle kocasına bağımlı, fakat gönül nedenleriyle de bir diğer erkeğe bağlı olarak yürütüyorsa onu "EVİNE hapsetmek" gerekmektedir. Bu ev hapsi, eşlerin birbirlerini yeniden benimseyip ve/veya reddedip boşanma kararı almalarına kadar sürdürülmelidir (Ayrıca bu ev hapsi kadının hamile kalıp kalmadığının anlaşılması açısından da önemlidir).
Böyle bir durumda erkeğin uygulaması gereken yollar sırayla şu şekildedir:
1. Güzellikle uyar,
2. Bir gün küskün dur,
3. Üç gün arkanı dön ve yat,
4. İki hafta kadar "Anne-baba" evine tatile gönder ve birbirinizi özleyin,
5. Ayrı yaşayın,
6. Üçte-bir boşanın,
7. Üçte iki boşanın,
8. Tamamen boşanın,
9. Birbirinizi özleyip yeniden evlenin,
Karısı zina eden bir erkek, eğer karısı istemiyorsa karısını direk boşayamaz. Ancak yukarıdaki 9 maddelik durumun 8. aşamasında karısını boşama hakkına sahip olur. Bunun haricinde karısını boşaması Allah tarafından yasaklıdır. Ancak, kocası zina eden bir kadın, dilerse direk bir seferde kocasını boşayabilir, yani yukarıdaki 9 maddeye tabi değildir. Kadınlar için üç taksitli boşama durumu söz konusu değildir. Yani kadın DAHA SERT boşayabilir! Çünkü: KIZ ÇOCUKLARININ DİRİ DİRİ gömülmesine, bir kara kefen (Çarşaf da deniyor) içinde peçelenmiş, kalın tüller arkasında soyutlanmasına karşı, Allah(cc)’un kadına verdiği bir ayrıcalıktır bu…
Şimdi Nisa 34. ayeti daha iyi anlamak için, bir kadının içinde bulunabileceği şu durumları göz önünde bulunduralım:
1. Kadının tiyneti baştan bozuktur.
2. Sevgisini yitirmiştir ve yeni birini sevmektedir.
3. Kaçamak fuhuş yapmaktadır.
Ayet diyor ki böyle bir durumda oturun konuşun. Birleşin ya da boşanın. Kadın boşanmam "Kocamın maaşı çok iyi" diyorsa, önerileri, nasihatleri reddediyorsa:
1. Önce güzellik yerine ÜLTİMATOM'a geçin diyor ayet
2. Üç gün süreyle arkanızı dönün ve cima yapmayın
3. Halen ısrarlıysa: sizi özlemesi için 15 gün ila 4 ay kadar anne-babasının evine İZNE gönderin.
4. Halen aynı tas-tarak diyorsa (Boşanmam, hem seninle otururum hem de başkasını severim vb.) o zaman 1/3 taksitle boşayın, sonra 2/3 taksitle boşayın (Bu bildiğimiz anlamda boşanma olmayıp, eşlerin birbirlerinden ayrı durmaları, ayrı evlerde-ayrı yerlerde yaşamalarını ifade eder. Bundaki amaç; eşlerin birbirlerini özleyip hatalarının farkına varmalarını ve barışmalarını sağlamaktır… Bu nedenle bu ayrılık sürecinde mehir verilmez. Mehir sadece bildiğimiz anlamdaki boşanma durumunda verilir). Bu taksitli boşanmaların arası 15 ila 120 gün sürmelidir. Eğer yine olmuyorsa MEHİR'i hazır edin ve boşayın.
MEHİR veremiyorsanız BOŞAMAYIN gerekirse "EVE KAPATIN", zina vb.den uzak tutmak için. "Vücuduna ve yüzüne olmamak şartıyla" hırpalayın (Çocukları bebekleri dövmeyiz döver gibi yaparız ya da iter kakarız ama bir boksör gibi davranmayız).
Nikâh üç taksittir. HEMEN boşanamazsın. Nasıl ki SÖZ, NİŞAN ve NİKÂH, üç taksitli evlenme ise, boşanma da ÜÇ TAKSİTLİ bir talaktır. “Boş ol” dersin, 15 gün sonra falan ikinci kez “Boş ol” dersin, 120 gün sonra da TEMELLİ boş ol dersin,  mehiri kadına verir ve boşanmış olursun. Bunları nereden biliyoruz? Çünkü diğer ayetler diyor ki: HÜLLE YAPIN. Yani üçte bir taksitten üç kez boşanan bir çift (Tamamı 9 ediyor) artık onuncu kez bir daha EVLENİP BİR ARAYA GELEMİYORLAR. BİR BAŞKASIYLA evlenmeli kadın… Ve eğer o evlendiği kişi, günün birinde onu boşarsa o zaman 10. kez sen alabiliyorsun. Bunun amacı şudur: Nikâhın şakası yoktur… İkide bir boşanırım, boşadım dersen... Eşini başkasının koynuna sokarsın. Sonra da o boşarsa ve miden kaldırırsa BİR DAHA evlenirsin...
Gelenekçiler ise, Allah'ı şöyle kandırıyorlar(!). Örneğin ben, asabi bir insanmışım, eşimi 9 kez (ÜÇ NİKÂH) boşadım. Sonra biriyle anlaştım: "Bak karıma dokunma, yine benim evimde dursun, sen onunla evlen ve hemen boşa ben yeniden nikâhlayacağım", işte bu Hülle değil HİLE... Ama ALLAH'ı kandıramazlar tabii ki... Bu açıdan bakıldığında Hülle dinimizde vardır ve Allah'ın BOŞATMAMAK İÇİN KOYDUĞU BİR MEKANİZMADIR!
Şaka ya da öfke yollu olsa bile bir HANİF eşine (Karısına ve kocasına) evlilikleri boyunca (diyelim ki 50 yıldır evliler) 9 kez “Boşarım ha, boşanırız ha!...” DE-ME-ME-Lİ, DENMESİN!
Erkeğin şu hakkı vardır: "İKİ KADIN ARASINDA KALDIM"... İkisini de seviyorum... O zaman Bir SERA yanına Bir HACER alabilirsin ama... Kıyamet kopartır kadınlar, zaten hakkımızda hayırlı olan ve adaletle hükmetmemiz gereken ise BİR TEK EŞTİR. İslam sanıldığı gibi Poligami önermiyor. MONOGAMİ ısrarında... Erkeklerin aksine kadınların iki ya da daha fazla erkekle evlenmeleri yasaklı bir durumdur. Çünkü kadın, yaratılış itibariyle doğum görevini üstlenmiştir.  Öyle bir durumda çoçuğun kimden olduğu ve çocuğun bakım-eğitim gibi bakımlarının kim tarafından üstleneceği, babalık görevini kimin üstleneceği, çocuğa gerçekte kimin sahip çıkacağı, DNA ile tespit edilse dahi babanın çocuğu kabul etmemesi gibi bir durum söz konusu olacağından Allah böyle bir durumu sonsuz ilmi nedeniyle yasaklı kılmıştır.
Erkek ve kadının sadakatsizliği başka başkadır. Erkeğin iki eşi olsa da tersine durumda, iki kocalı bir Hürmüz'ün çocuğunun kimden olduğu (Soyadı, vasiyet, miras vb.) belli olmaz. Kadının zinası TAM SADAKATSİZLİKTİR. Çünkü doğurma görevi Kadına verilmiştir. Erkeğe verilseydi, SADAKATSİZLİK ile muhatap olan Erkek olacaktı. Bu nedenle kadınlar asla sadakatsizlik yapmasın. Erkekler de eşlerine sadık olup, asla eşlerinin onayı olmayan ikinci bir evliliğe girişmesinler. Sonuçta evlilik karşılıklı hakların gözetilmesi gereken bir müessesedir.
(Sadakatsizliği erkeğin yapması durumunda, durumun olaya göre bayanın tutumuna bağlı olduğu fakat Kur’an’ın barıştan yana olduğu Nisa 128’de belirtilmiştir: Eğer bir kadın kocasının sadakatsizliğinden yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını, bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur. Ve barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır. Unutulmamalı ki rabbimiz adalet sahibidir.
“…Ve barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır.”)
Kur’an’dan bu konu ile ilgili çeşitli ayetler:
Bakara 226: Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.
Bakara 227: (Yok) Eğer boşamada kararlı davranırsa (boşanırlar). Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Bakara 228: Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ‘ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Aziz'dir. Hâkim’dir.
Bakara 229: Boşanma iki defadır. (Sonra) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu başka). Eğer ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.
Bakara 230: Yine onu (kadını üçüncü defa) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helal olmaz. Eğer (bu koca da) onu boşarsa, onlar (ilk koca ile karısı) Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklar.
Bakara 231: Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab'ı ve hikmeti anın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi bilendir.
Bakara 232: Kadınları boşadığınızda bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meşru biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini kocalarına nikâhlamalarına engel çıkarmayın. İşte içinizde Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, de siz bilmezsiniz.
Bakara 234: Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
Bakara 235: (Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikâh yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halimdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
(Bakara 234-235. ayetlerde dul kalan kadınlar üzerine konulmuş 4 ay 10 gün bekleme süresinin nedeni tam olarak nedir? Bu bekleme süresi erkekler içinde geçerlimidir?
İddet müddeti kadınlara has bir durum olup bizim medeni kanunumuzda bile vardır. Bizdeki süre 300 gündür. Ancak beklemek istemezseniz kolunuza bir mühür vurdurup hastahaneye sevkinizi ister gebelik testi yaptırıp bu süreyi kaldırırsınız. Hem medeni kanunda hem de İslam hukukunda bu sürenin nedeni boşanan ya da eşi ölen kişinin hamile olup olmadığının beklenmesi olası gebelikte babanın kim olduğunun bilinmesidir. Bir çocuğun babasının kim olduğunun belli olması şüphesiz hem çocuk hem de yeni eş için çok önemlidir. Yalnız gebeliğin ertesi gün tespitini yapacak tıbbi bilgiye sahip olsak bile 4 ay 10 günü beklememiz gerekir, çünkü bu Allah'ın emridir. Bu süre şu olası nedenlerle önemlidir: 1-Kadının hamile olup-olmadığının anlaşılması. 2-Kadın hamile değilse bile bu bekleme sürecinde çiftler birbirlerine duyacakları özlem nedeniyle tekrardan bir araya gelebilirler. 3-Kadın hamile ise, bu süreç esnasında doğacak çocuk, çiftlerin tekrardan bir araya gelmesine vesile olabilir).
Bakara 236: Kendilerine el sürmediğiniz mehirlerini tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu) iyilik edenler üzerinde bir haktır.
Bakara 237: Eğer onlara mehir tesbit eder de el sürmeden boşarsanız bu durumda -kendileri veya nikâh bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tesbit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
Bakara 240: Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur. Allah azîzdir, hakîmdir.
Bakara 241: (Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır.
Nisa 19: Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.
Nisa 20: Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?
Nisa 21: Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı.
Nisa 35: (Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.
Nisa 128: Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Nisa 130: Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle onların her birini zengin eder (onları birbirine muhtaç etmez)...
(Eğer araya aracı girmezsine rağmen eşler boşanmakta ısrar ederlerse, her ne kadar Allah(cc) boşanmaya karşı olsa da Allah(cc), rızkın kendi elinde olduğunu ve yine onları kendi lütfüyle rızıklandıracağını, rızıklarını kesmeyeceğini belirtiyor).
Ahzab 4: Allah bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Mücadele 2: Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır.
Mücadele 3: Kadınlarına "zıhar"da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.
Mücadele 4: (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ard arda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.
Mümtehine 10: Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları, imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
Mümtehine 11: Eğer eşlerinizden biri, sizi bırakıp kâfirlere kaçar, siz de (onlarla savaşıp) galip gelirseniz, eşleri gitmiş olanlara (ganimetten), harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının.
Talak 1: Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık ‘çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah bunun arkasından bir iş oluşturur.
Talak 2: Sonra (üç iddet bekleme) sürelerine ulaştıkları zaman, artık onları maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tutun ya da maruf üzere onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahid tutun. Şahidliği Allah için dosdoğru yerine getirin. İşte bununla, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir;
Talak 3: Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
Talak 4: Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla henüz adet görmemiş bulunanların iddet (bekleme süre)leri -eğer şüpheye düşecek olursanız (bilin ki)- üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise, yüklerini bırakmaları (ile biter). Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir.
Talak 5: (Boşadığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara ‘darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir.
Talak 6: Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.
Talak 7: İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.
Nisa 22-24: Geçmişte olanlar hariç, babanızın evlendiği kadınlar ile evlenmeyin. Çünkü bu açık bir edepsizlik, iğrenç bir yoldur. Size şunlarla evlenmeniz haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız (eğer anneleri ile birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur), kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kızkardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır... Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. İşte bunlar size Allah'ın yazdığıdır...
Bakara 221: Müşrik kadınlar ile onlar iman edinceye kadar evlenmeyin... Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın... Bu müşrikler sizi ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır...
Nur 3: Zina eden bir erkek, zina eden veya Allah'a ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez; zina eden kadında zina eden veya Allah'a ortak koşan erkekten başkasıyla evlenmez.
(Allah(cc), bu ayetle Müslümanların bu tip kişilerle evlenmesini yasaklıyor).
Şimdi konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
Nisa 15: Vellatı ye'tınel fahışete min nisaiküm festeşhidu aleyhinne erbeatem minküm fe in şehidu fe emsikuhünne fil büyuti hatta yeteveffahünnel mevtü ev yec'alellahü lehünne sebıla.
Nisa 16: Vellezani ye'tiyaniha minküm fe azuhüma fe in taba ve asleha fe a'ridu anhüma innellahe kane tevvaber rahıyma.
Nisa 15: Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.
Nisa 16: İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.
FUHUŞ=Hemcinsler, karşıt cinsler, hayvanlar ile yapılan PARA KARŞILIĞI ZİNA. Yani PROFESYONEL işi… Bu zina türünü yapan kişilere ceza verilebilmesi için dört kişinin, zina edenleri bizatihi iş başında (cinsel organları iç içe vaziyette iken) görmesi/yakalaması ve bu şahitlerinde şahitliğinin geçerli olduğunun kanıtlanması gerekir. Dört şahit=Diyelim ki bir ahlak zabıtası baskını ve yanında da gazeteciler… Bu zina türü, celde eziyet ve kınama cezasını gerektiriyor. Nitekim ayette: "Fuhuşun ölümcül etkilerinden dolayı ve haksız rekabetinden dolayı fahiş ve fahişenin yaptıklarına Allah’ın dini içinde acımayın.” Denilmekteydi. Bu acımayın nedir? Cilde eziyettir!
Eğer fuhuş yapanlar (şahitlerce ispatlanmışsa); o ülkede yabancı iseler, o kişilere nasihat edip uyardıktan sonra SINIRDIŞI EDERSİNİZ ya da bir iş gücünde çalışmalarını sağlayarak topluma kazandırabilirsiniz. Bir daha gelirlerse, taciz eder ve nasihat ettikten sonra sınır dışı edersiniz. Bir daha gelirler ve mükerrer suç işlerlerse (her karakolda günlük egzersizdir) hırpalarsınız. O kişilere yapılacak hırpalama, cilde eziyet etmek biçiminde olacak. Yani KAN ÇIKMAYACAK, çürük, morartı olmayacak, sadece vücutta kızarıklık olacak şekilde...
Ayette geçen kelime ÇOK önemlidir. Nitekim taciz CELDE ile yapılacaktır! CeLDe=CİLD=Cilde eziyet! Amhari ve Danakil dillerinde GELDE=Söğüt dalı... Esnek kamçı değil; Esnek Sopa değil... Söğüt dalı sadece... İşte yapılacak taciz; celde yani cilde eziyet bu söğüt dalı ile yapılacaktır.  Bir gün alıp denersiniz bir kedinin bile canını yakmıyor, bundaki amaç sadece o fuhuş yapanlara bir “KINAMA” cezası vermektir. Yoksa öyle alıp kapalı bir yerde tek başına bildiğinizi okumak değil... CELDEyi Resulullah ve 4 halife hiç uygulamadılar. Çünkü İslam’da amaç, nasihat ve öğütlerle kişilerin doğru yola girmesini sağlamadır. Amaç, cezalarla değil, insana insan olduğunu, şerefli bir varlık olduğunu hatırlatarak kötülüklerden vazgeçirebilmektir (Celdeyi uygulamayanlara, 6 Hadis ile RECM=Toprağa gömüp taşlayarak linç etmek İFTİRASI bile yaptılar. "Ma kâne HADİSEN YÜFTERA!").
Fuhuş yapanlar kendi ülkenizin vatandaşı ise ve yaptıkları fuhuş şahitlerce ispatlanmış ise; onları ev hapsinde tutun ve bu ev hapsi müddetince Kur’an ile nasihat edin, yaptıklarının kötü bir şey olduğunu ve insanın Allah katında şerefli bir varlık olduğundan fakat yapmış oldukları bu davranışların o değeri yok ettiğinden falan bahsedin… Ayrıca bu yola girmiş kişileri bir iş gücünde istihdam etmek de iyi fikir olabilir… Eğer nasihatlerin işe yaradığını düşünüyorsanız, ev hapsine son veriniz. Eğer ikinci defa tekrardan aynı suçtan yakalanırlarsa bu sefer onları taciz edin (bu taciz biçimi, yukarıda anlattığımız biçimde olacaktır), ev hapsinde tutun ve nasihatlere devam edin. Eğer üçüncü sefer tekrardan aynı suçtan gelirlerse bu sefer onları yukarıda anlattığımız biçimde hırpalayın, ev hapsine alın ve nasihatlere devam edin. Yapılan şeylerin fayda verdiğine inandığınızda ise serbest bırakın.
Ayrıca fuhuş eden kişilere bir eziyet olması, utanıp bir daha da fuhuş yapmamalarını sağlamak için AŞI uygulaması da yapılabilir. Nitekim ayetlerde geçen, "ACİZ bırakın", “ACIMAYIN” kelimeleri ayetler ışığında incelendiğinde böyle bir uygulamayı da gün yüzüne çıkarıyor. AŞI NEDİR? Aşı ZAYIFLATILMIŞ mikroplarının VÜCUDA VERİLMESİDİR. Örneğin; bir kuduz mikrobu aşı şeklinde vücuda verildiğinde insanın kanını dondurur gibi bir etki yapar… İşte bu bir eziyettir. İşte bu açıdan baktığımızda CELDE aşıdır... Bu şekilde bir kınama, eziyet oluşturmak ve insanı bu şekilde teşhir ederek utanmasını sağlamak için AŞI uygulaması da yapılabilir. Bu aşı uygulaması içinde tetanoz aşısı kullanılabilir. Nitekim sapasağlam insana tetanoz aşısı yapılabiliyor…
Nisa 15. ayette güya "Kadınları ölüm onları gelip alana kadar evde hapis tutun" denilmektedir. Bu ayet içinize sindi mi? Allah böyle bir şey söyler mi? Evet, ayette "Ölüm" kelimesi geçiyor, ama uyduruk mealcilerin meal ettiği şekilde değil. Ayet, AİDS-SİDA, (eskiden frengi de ölümcül idi), çaresiz Venüs hastalıklarından söz ediliyor. Yani eğer fahiş ve fahişe ölümcül olan ve tedavisi olmayan hastalıklardan birini taşıyorsa, bunları ev hapsine/karantinaya alın ve onlar ölünceye (bu hastalıklar çabuk öldürür) ya da onlar için bir çözüm yolu bulununcaya kadar da bu ev hapsine/karantinaya son vermeyin. Bu şekilde başkaları ile yatarak bu hastalığı o kişilere de bulaştırmasını önlenmiş olursunuz, diyor…
Şimdi, ZİNA fiilinin tespiti için gereken şartların neler olduğuna tekrardan bakalım (Yani bir yasak ilişkinin zina olarak değerlendirilmesi ve dolayısıyla o zina suçuna ceza uygulanabilmesi için şu şartların oluşması lazımdır):
1. Dört kişi aynı anda zina fiilini görecektir. Dört kişiyi aynı anda nasıl bulacaksınız? Böyle bir zina biçimi mesela bu işi film endüstrisine çevirenlerde olabilir... Grup oluşturanlarda olabilir. O halde bu saydığımız iki sektör YASAKLIDIR ve acınmamalıdır (Bu durum günümüz porno sektörünü anlatan ve bu porno sektörüne gönderme yapan bir ayettir. Çünkü dört ya da daha fazla şahitin bulunabileceği durum günümüzde mevcuttur. Porno film çeken kişiler; İki ya da daha fazla kişinin/şeyin ilişkiye girdiği bir filmde, kameraman, yönetmen ve bunları izleyen kişiler bu zina suçuna şahittirler/görüyorlardır…).
2. Dört kişi KİM OLURSA OLSUN ve isterse çırılçıplak olsun ve yan yana yapışık yatsınlar (cinsel organların iç içe geçmediği durumda olsunlar) böylece bir arada olmak ALLAH kitabında Zina olarak değerlendirilmez ve bunlara ceza uygulanamaz. Evet şaşırmayınız! Üstü örtülü olarak zina fiili şöyle MİSAL ediliyor: Kova kuyunun içinde/Kalem hokkanın içinde/Kılıç Kın içinde (Yani cinsel organlar, iç içe girmemişse bu zina suçu olarak algılanamaz). [Burada anlattığımız şeylerden kesinlikle şu şekilde bir çıkarım yapılmazsın: Mademki cinsel organların iç içe girmediği bir durum zina olarak değerlendirilmiyor, o halde istediğimiz kişilerle/şeylerle çırıl çıplak yatağa girer, cinsel organlarımızı birleştirmeden seks yapabiliriz. Evet, bu durum zina suçu olarak değerlendirilmez ve insanlar tarafından da size Kur’an’ın hükümlerine göre zina suçu işlemişsiniz cezası verilemez. Ancak yaptığınız şey “namusunuzu koruyunuz” ayetine aykırı olduğundan kendi eşiniz dışındaki kişilerle ya da şeylerle, cinsel organlarınız iç içe geçmemiş olsa dahi ya da cinsel organlarınızı bir birinize göstermeseniz dâhil, ilişkiye girmeniz Allah katında değerinizi düşürür ve yaptığınız bu yasak ilişki nedeniyle ahirette hâkimler hâkimi tarafından da sorguya çekilirsiniz, ceza yersiniz].
İnsanları böyle yani dört kişinin şahit olacağı bir biçimde yakalamak çok zordur! Kur’an’ın bu hükmüne göre; adeta zinanın cezai uygulaması mümkün görünmemektedir. Bir kere o dört kişinin, o zina edilen yerde ne işleri var? İkincisi, üç kişi görse ve iddia etse bile üç kişinin gördüğü YALANCI ŞAHİTLİĞE girer ve o kişiler/Şahitler doğru söyleseler bile CEZA alırlar. Çünkü zinanın suç olarak algılanması için iki değil, üç değil, dört kişinin zinayı aynı anda kova-kuyu ilişkisiyle (cinsel organların iç içe girdiği durumda) görmesi gerekmektedir. Aksi halde dörtten az sayıda kişinin yaptığı şahitlik iftira kapsamına girer ve şahit olanlara cezai yaptırım uygulanır, iftira ediyorsunuz diyerekten…
Bu kategoriye giren şahitlere ya da karşıdaki kişi ya da kişilere iftira ettiği sabitlenen kişilere uygulanacak ceza şudur:
Nur 4: Vellezıne yermunel muhsanati sümme lem ye'tu bi erbeati şühedae fecliduhüm semanıne celdetev ve la takbelu lehüm şehadeten ebeda ve ülaike hümül fasikun.
Nur 5: İllellezıne tabu mim ba'di zalike ve aslehu fe innellahe ğafurur rahıym.
(Nur 4. ayette “semanıne celdetev” ifadesi uydurukçu mealciler tarafından yalancı şahitlere “80 değnek sopa atın” şeklinde çevrilmiştir. Oysa Allah’ın ayette kastettiği şüphesiz bundan çok daha farklı olup “semanıne celdetev” ifadesinin anlatmak istediği aşağıdaki gibidir. Mealciler yine hadisler ışığında ayetlere bakmış ve Allah’ın ayetlerini çarpıtmışlardır. “Cilde eziyet” ile neyin kastedildiği daha önceden anlatıldığından burada üzerinde durulmamıştır).
Nur 4 ve Nur 5. ayetler ışığında baktığımızda bu kişilerin şahitliğinin asla kabul edilmemesini ve normal zina suçu ile yargılananlara uygulanan “cilde eziyet” durumunun biraz ağırlaştırılarak bu kişilere uygulanması emrediyor. Eğer bu kişiler sonradan tövbe edip, salihçe davranmaya devam ederlerse artık bu kişileri normal insan statüsünde değerlendirip, şahitliklerini kabul edebilirsiniz, diyor Allah ve ekliyor, çünkü gerçekten Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Unutmayın ki; ilahi ve normal hukuk sisteminde İDDİA geçerli değildir, bizatihi olayı görmeniz, şahit olmanız gerekmektedir. Öyle ya; dört hatta on dört iftiracı benim zina yaptığımı İFTİRA ediyorlarsa ne olacak?
Soru: Kalp, göz, beyin zinası var mı? Hükümleri nelerdir?
Dört kişinin anahtar kilit gibi iç içe olduğunu görmesiyle ancak iddia haline gelen zinanın kalpten, gözden, beyinden geçtiğine ilişkin KAÇ ŞAHİDİ bulunur ki? Zinanın tek ŞAHİTLEME yöntemi Allah’ın kitabında verilmiştir: Dört kişinin şehadetiyle ve "Çocuk yapabilecek" biçimde kilitli olmak önkoşuluyla ZİNA zinadır... Ve unutmayın ki eyleme geçmemiş hiçbir düşüncemizden sorumlu tutulmayız. Kalbinizden, gözünüzden, beyninizden, ruhunuzdan zinanın geçmesi asla zina suçu işlediğinizi göstermez. Bu durumlar, rüyanızda gördünüz şeylere benzer. Rüyalarda gördüğümüz şeylerden nasıl mesul değilsek eylem haline gelmemiş düşüncelerimizden de sorumlu değiliz. Ancak bu durum, beynimizden, kalbimizden, gözümüzden, ruhumuzdan kötü şeyler geçirebiliriz gibi algılanmasın. İnsanın daima vakarlı olması, insanlar hakkında güzel düşünmesi, kimsenin namusuna göz dikmemesi, başkalarını rahatsız etmemesi her zaman insanların mutluluğu için çalışarak “kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmasın” düsturuyla hareket etmesi gerekir. Unutmayın ki; önemli olan, Allah katında olan değerimizi düşürmemek ve onun rızasını almaya çalışmaktır. Ve de unutmayın ki Allah(cc) var olan her şeye şahittir. 
[Göz zinası diye bir durum dinimizde yoktur. Bu durum, Hırıstiyanlıktan dinimize girmiş bir fitnedir-uydurmadır. Bu durum sonradan uydurma hadislerle desteklenerek İslam’ın bir emri olarak telakki edilmiştir. Nitekim İncilde "Bir kadına şehvetle bakan her adam zâten yüreğinde onunla zinâ etmiştir" (Matta, 5/28), denir.]
Bakara 284: Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ındır. Eğer siz içinizdekini açıklar yahut gizlerseniz Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra kimi dilerse onu yargılar; kimi dilerse de onu azaplandırır. Allah her şeye hakkıyla kaadirdir.
Eylem haline gelmemiş hiçbir düşünceden sorumlu değiliz. Allah adaleti de, Dünya adaleti gibi "Suç sabit olmadan" yargılamaz. Çünkü insan sürekli ve bilhassa FESATLIK üretir. Kızdığınız birini "Öldürmek" istersiniz ama istemekle katil olmazsınız. Yani öldürmek eylemi fiilate dökülmediği için siz sahip olduğunuz o düşünce yüzünden sorumlu tutulmazsınız.  Zina etmek isteriz, ama fiili ve 4 şahitli olmadıkça zina bile zina değildir. Yani zina etmek eylemi düşüncenizde ise siz bu düşünce nedeniyle haram işlemiş olmazsınız. Ama gizli ya da açık bir şekilde zina etmişseniz, siz haram işlemiş ve günaha girmişsiniz demektir. Ancak dünyada bunun suç olması ve işlediğiniz bu zina suçu nedeniyle dünyada size ceza verilebilmesi için 4 şahitin bu zina suçunu onaylaması/görmesi gerekiyor (Tabi zinayı açık ya da gizli yapmanız Allah katında fark etmiyor. Onun emirlerine karşı geldiğinizden ahirette vereceği ceza kendisine kalmıştır. Ancak dünyada, cezaya çarpıtılmanız için 4 şahitin getirilmesi zorunluluğu vardır, eğer şahitler 4’ten az ise kesinlikle zina eden kişiye zina etmiş gibi davranılamaz, suçlanamaz, ceza verilemez).
Bir plan kuruyorum: Bir suikast planı; bunu benden ve ALLAH’tan başkasının bilmesi mümkün değil. Bu planı gerçekleştirmek üzereyken, mesela bir aksilik oluyor ve kurşun boşa gidiyor... Eğer kurduğum o plan, yanlışlıkla patlayan o silah olmasaydı suç teşkil etmezdi. Ancak planı eyleme geçirdiğim için ben artık kurduğum o plandan ve patlayan o silahtan ve boşa giden o kurşundan mesulümdür. Yani ben bu olaydan, o yanlışlıkla patlayıp da boşa giden o kurşundan itibaren sorumluyumdur. Dolayısıyla Allah, beni o aşamadan sonra kurduğum o plan nedeniyle sorguya çeker ve dilerse cezalandırır, dilerse de affeder. En büyük Hâkim kendisidir. Kendi adaletine kalmıştır.
Ayrıca; Göz zinası, dil zinası, kulak zinası vb. şeyler yoktur, bunlar sadece HADİSLERDE vardır, KUR’AN’DA YOKTUR. Kur’an’da geçen tek bir zina var: O da fiile geçmiş ve tanıkları oluşmuş zinadır. Suç budur. Diğerleri YOKTUR. Bir şeyin suç olabilmesi için fiialata geçmesi gerekmez mi? Rüya gördüm gibi bir şey... Kim benim rüyama girip de beni yargılayabilir ki?
Nur 31. ayetin yorumuna göre; doğum ve ziynet bölgelerindeki herhangi bir hastalık dışında, kadın olsun erkek olsun; kendi eşleri dışındaki kişilere, ziynet bölgelerini yani kadın için göğüs-popo-ön bölge ve erkek için popo-ön bölgelerini göstermesinler, kendileri de kendi eşleri dışındakilerinin ziynet bölgelerine bakmasınlar. İster televizyonda olsun, ister gazetede olsun, ister dergilerde olsun vb. kadın ve erkeğin ziynet bölgelerine bakılması ya da saydığımız yerlerde ziynet bölgelerinin gösterilmesi/teşhir edilmesi yasaktır. Bu durum göz zinası olarak algılanmamalıdır.
Nitekim göz zinası, ses zinası, kulak zinası olarak söylenen her şey tarikatçıların ve uyduruk mealcilerin atmasyonudur. Ayet sadece ziynet bölgelerine bakılmamasını ve bu bölgelerin kendi eşleri dışındakilere gösterilmemesini ifade ediyor. Bunun dışında insanların yüzlerine, saçlarına, kulaklarına vb. olan her yerlerine bakabilirsiniz, tabi ki insanlara cinsel obje olarak bakın demiyoruz. Yani dışarıda yürüdüğünüzde insanlara bakmanızda onları görmenizde sakınca yoktur. Yani başınız önde yürümek zorunda değilsiniz diyor ayet. İnsanlara kötü gözle bakmadan, onları cinsel bir obje görmeden adam gibi sokakta yürüyün diyor ayet. Yoksa ben sokakta yürüyorum bir kıza/bir erkeğe baktım… Tüh kahretsin göz zinası yaptım değil… Allah bizi bu bakışlardan mesul tutmuyor…
Elbette sosyal dünyada her zaman kadın ve erkeklerle karşılaşacaksınız… Allah işte bu sosyal hayat içerisinde kimsenin namusuna yan gözle bakmayın, off anam yavrum demeyin diyor… Yoksa kimseye bakmayın, gözlerinizi kapatın, her tarafınızı çarçaflayın, kendinizi eve hapsedin, televizyon izlemeyin ki bu şekilde kimseyi görmeyin, radyo dinlemeyin ki bu şekilde haram sesleri duymazsınız, demiyor… Bunu uyduruk tarikat önderleri diyor… Allah dini olabildiğince kolay kılmıştır. Çünkü biz, din için yokuz… Din, bizim için var…
Allah’ın belirttiği dine uyun ve dilediğiniz sanatçının müziğini dinleyin… Gerek klasik müzik olsun, gerek rack olsun, gerek Türk halk müziği, gerek Arabesk, gerek pop müzik vb. dilediğiniz gibi içiniz rahat bir biçimde dinleyin… Çünkü kulak zinası diye bir şey yok… Tabi ki kulağınızı dedikodulara, iftiralara ve kötü olan her şeye kapatıp bunları duymamaya/aldırmamaya/ya da kötülükleri düzeltmek için nasihat vermeye çalışacaksınız. Ancak bunların kulak zinası ile alakası yoktur, bunlar insanın tabi şekilde yapması gereken şeylerdir… Yoksa uydurukçu tarikatçıların dediği gibi erkek/kadın sesi haram bu nedenle akrabalarınız dışındaki kişilerle konuşmayın, onların sesleri kulağınıza gelmesin yoksa kulak zinası yapmış olursunuz ve cehennemde yanarsınız değil… Gelin bakalım bu uydurukçuların dediği şeyi bu yüzyılda yapın… Erkek/Kadın sesi duymama gibi bir durum söz konusu olabilir mi bu yüzyılda… Yok, eğer o uydurukçulara hala inanç besliyorsanız o halde kulak zinası yapmamak için gidin kulak zarınızı parçalayın, kulağınızı yerinden kopartın, bu şekilde emin olun bir daha asla kulak zinası yapmazsınız!
Pornografi içerikli olmayan tüm kanalları da gönül rahatlığı ile izleyebilir ve izlediğiniz içinde göz zinası yapmış olmazsınız. Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi göz zinası diye bir şey de yoktur.
Şimdi, evlilik olayını farklı bir açıdan ele alalım:
Doğa, bizleri 8-13 yaş arası anne-baba adayı “Preteens”ler yapıyor. Allah dileseydi bize, bunu mesela 20 yaşında verirdi. Ama Allah’ımızın dilemesi BU ŞEKİLDE... İlk adet veya erkek adayında benzeri bir durumun şu mesajı var: Sosyolojik olarak ne düşünürseniz düşünün, Allah’ın dilemesi insanları çok küçükken AKİL ve ERGİN (Baliğ) yapıyor. Vücudun bu köklü değişimine zaten çoktan psikolojimiz ayak uydurmuştur (ilk aşk gibi). Artık Allah’ın huzurunda ve Kiramen katiplerin huzurunda bizler "GÜNAH ve SEVABDAN ve Helal-haramdan" sorumlu tutulmuşuzdur. Artık Sabii-sibyan değilizdir. Bir çocuk da değiliz artık (regl gören, sperm üreten herkes artık çocukluktan çıkmış ÇOCUK ÜRETECEK duruma gelmiştir). Allah’ımız tarafından bu kadar kılgın oldurulmuş bu çok genç İNSANLARın sevmeye, flört etmeye hakkı yok mudur?
Düşünüyorum da bir erkek 15 yaşında ve kız 13 yaşında... Bunlar bir şekilde âşıklar... Öyle bir aşk ki o dönemde Romeo-Juliette aşkı. Çok güçlü duygular. Karşı çıkılırsa intihar edebilecekleri kadar kontrol edemedikleri duygular...
- "Bu yaşta olur mu öyle şey, saçmalama derslerine çalış!"
- "Askere gitmeden evlenemezsin!"
- "Kızım daha öğrencisiniz ikiniz de, yaşınız başınız ne ki?"
- "Ben o kadının kızını almam oğluma!"
- "Onlar da kimmiş, soyları sopları neymiş? Babası kaç para kazanıyor?"
Doğa dürtüyor, ebeveynler yarım HAKLI olarak böyle düşünüyorlar. Kahrolası gerçekler ise bambaşka: Lise bitti, üniversite bitti, yaş 25-27 falan... Haydi, askerlik de aradan çıksın, bir yıl da iş arayalım... Yaş otuz! Erkek, ancak evlenmeyi düşünüyor. Sözlüsü, yavuklusu kızcağız ise onu ta lise yıllarından beri BEKLİYOR/Haydi canım sende diye beklemiyor belki de!
Mesela baba şöyle diyor: "Eğer okul bitmeden âşık olmaya, evlenmeye kalkarsan, üniversite harçlığını keseceğim!". O harçlık olmazsa okuyamam ki? Ama babam da canavarlık derecesinde ciddi... Birbirimizi üç yıldır deli gibi seviyoruz! Babam ve annem de birbirini deli gibi sevmemişler miydi? Annem beni doğurduğunda 17 yaşındaymış! Beni neden 25 yaşıma kadar zorluyorlar ki?". Benim de sevmeye hakkım yok mu?
ÇÖZÜM GELİYOR: Çok sevdiğiniz biri varsa-ilişkiniz gerçekten ciddi ise-günü birlik bir ilişki değilse-o benim eşim olacak kişidir diyorsanız-o benim çocuklarımın annesi/babası olacak kişidir-o benim hayatımı tamamlayacak kişidir vb. diyorsanız ve aileniz buna rağmen sizin bu birlikteliğinize/evliliğinize karşı çıkıyorsa o zaman sizde "Allah’ı ŞAHİT GÖSTERİN" ve her hangi bir yerde, isterseniz dağ başında kendi NİKÂHINIZI kıyın... Nikâhı kıyın ki birlikteliğiniz/ilişkiniz ZİNA OLMASIN. Bu nikâh, bir ön nikâh gibi, bir flört nikâhı gibidir (Flört=Mutabakat)... Buna tevekkül nikâhı da deniyor. Bu nikâh Skandinavya’da da yapılıyor. Adı Sambo... Ön evlilik. Ve direnen ailenizden bunu saklayın. Bu nikâh sizi Allah katında karı-koca yapacaktır. Siz bu nikâhtan sonra birbirinizin helalisinizdir. Yapacağınız karı-koca ilişkilerinden (bu nikâhtan sonra dilerseniz çocuk bile yapabilirsiniz) Allah katında artık sorumlu tutulmazsınız.
Nikâhı şu şekilde kıyacaksınız: Birbirini sevenler ellerini tutar ve birbirlerinden çok ALLAH’a karşı söz verirler... Birbirimizi bırakmayacağız, birbirimizin haklarına riayet edeceğiz, Kur’an’ın emirleri doğrultusunda hayatımızı ve birlikteliğimizi devam ettireceğiz vb. derler ve fatiha okuyup bu ön nikâhı/flört nikâhı tamamlamış olurlar. Bu aşamadan sonra artık karı-kocadırlar. Şunu da ekleyelim, bu şekilde bir ön nikâhla nikâhlanan kişiler her ne kadar çocuk sahibi olabilecek ölçüde bir birleriyle yakınlaşabilseler de bu aşamada çocuk sahibi olmasalar kendileri için daha iyi olur. Çünkü olası bir ihtimalle çiftler birbirlerinden ayrılırlarsa çocuk ve kadının zor durumda kalmaması ve haklarının korunması için bu durum gereklidir. Bu aşamada iken çiftlerin korunarak ilişkiye girmeleri tavsiye edilir. Ayrıca fırsatın bulunduğu ilk anda hemen ön evliliğin, salt hukuk ile tescil edilmesi yani resmi nikâha dönüştürülmesi gerekir.  Bu resmi nikâh, çiftlerin devlet nezrinde haklarının belirlenmesi, korunma altına alınması, çocukların haklarının korunması, miras vb. yükümlülükler için gereklidir. İhmal edilmemelidir.
Bu ön nikâh/flört nikâhı ayrıca şunun için önemlidir: Flört nikâhı/ön nikâh yapılmayan flört de çiftler; "Havada"lardır, birbirlerine temelsiz, iğreti, geçici ya da stepne gözüyle bakarlar ve ön nikâhsız olarak girdikleri her ilişkide, Allah katında zina suçu işlerler. Ama o ön nikâhı kıymakla (istediğiniz bir yerde/mesela çay bahçesinde kıyabilirsiniz. Arkadaş grubunuz isterseniz, bu nikâhınıza şahitlik yapabilirler. Eğer arkadaş grubunuz yoksa bu nikâhınıza tek şahit olarak zaten Allah yeterdir. Başka şahide gerek yoktur. Siz şahit olarak Allah’ı gösterin ve fatihanızı okuyun, gerisini fatihanın son üç ayeti tamamlıcaktır.) hem haram işlemekten kurtulursunuz hem de birbirinize ve ALLAHa söz vererek (Şahid olarak Allah yeter), Allah’ı şahid göstererek EVLİLİĞİN HAVASINA, CİDDİYETİNE girersiniz. Gününü gün eden, birbirini cinsel olarak sömüren iki taraf yerine, HANİF ve HANİFE bir çift gelir, her şey ciddi ve tam anlamıyla bir birliktelik havasına bürünür... Emin olun ki, nikâhın bu kerameti vardır!
Maalesef, mutabakat (karşılıklı rıza, flört) nikâhını şeriat da kullanıyor. İran’da aşk evlerinin kapısında yarım saatlik nikâh ve boşanmalar var... Sermaye kadınlar, eşleri, İran-Irak savaşında ölen dullar! Satıcıları da Devrim muhafızları... Adı da Mutua (Muta) nikâhı... Böyle nikâh olmaz! Böyle bir nikâh Allah’ın yasakladığı, zina suçundan başka bir şey değildir. Fuhuş kapısında (Zina değil fuhuş) bir NÖBETÇİ İMAM (Molla) müşteriye NİKÂH kıyıyor! 20 dakika sonra boşuyor. Yeni müşteriye nikâh kıyılıyor ve Deyyus Pastarlar da "Para"yı (Onlar parsa diyor) topluyorlar... Ne adına? "Kutsal İslam Cumhuriyeti" adına... Bu tamamıyla Kur’an’a yani Allah’ın belirttiği yasalara aykırıdır. Nitekim ön nikâh/flört nikâhının Allah katında kabul edilmesinin koşulunu yukarıda belirtmiştik. Belirttiğimiz ön nikâh dışında, günü birlik/birkaç dakikalık zevk/fuhuş/kadın satıcılığı/deyyusluk olan mute nikâhının İslam ve Kur’an ile bağdaşlaşan hiçbir yanı yoktur. Haramdır. Bunu İslam adına yapanlar sonsuza kadar cehennemliktir, böyle bilene. Ayrıca karşılıklı bir rızanın olmadığı bütün evlilikler de haramdır.
Nikâh dediğimiz olgunun birbirini seven çiftler arasında karşılıklı rızaya dayalı olması bir mecburiyettir. Çiftlerden biri bu birlikteliğe rıza göstermezse bu nikâh kıyılamaz, kıyılsa da karşılıklı rıza söz konusu olmadığından Allah katında bu nikâh kabul olmadığından haram işlenmiş olunur. Bu nedenle kesinlikle, aileler dâhil olmak üzere, asla karşılıklı rızanın olmadığı bir nikâh kıymayın/kıydırmayın. Bunun mesuliyeti çok büyüktür…
-"Olur, mu öyle şey?", “Öyle bir nikâh olur mu?” diyenleriniz vardır, şimdi…
Yahu bahsettiğimiz bu gençleri, yıllardır aileleri takışmış evlendirmiyor. Onlar birbirini zaten seviyorlar. Nikâh olsun olmasın zaten kuytularda buluşuyorlar. O buluşmaları gelin ZİNA olmasın diye, bir ön nikâhla Allah katında meşru hale getirelim. Nasıl olsa buluşuyorlar, bari ÖN NİKÂHLI buluşsunlar ve Zina suçundan kurtulsunlar.
- "Ya çocuğumuz falan olur da ailelerimiz öğrenirse?"
- "Babam harçlığımı keser, onun babası da herhalde bıçaklar onu..."
Yukarıda belirttiğimiz gibi resmi nikâh kıymadan çocuk sahibi olma yoluna gitmeyin. Ancak dilerseniz bu aşamada da çocuk sahibi olabilirsiniz, bu Allah katında yasaklı bir durum değildir. Çünkü siz zaten o, ön nikâhla Allah katında karı-koca olmuşsunuzdur. Nitekim bu aşamada çocuk sahibi olmak isteyen kişiler için ayetler şöyle diyor: “Onun rızkını veren siz misiniz? Yoksa bizler miyiz?", "Çocuklarınıza bir bakın, onu yaratan anne-baba mıdır? Yoksa Allah mıdır?", "Akil ve Baliğ olan herkes yaptığından mesuldür". Eğer ola ki birlikteliğinizden bir çocuğunuz olursa, belki doğacak çocuğunuz aileleri de birleştirmiş olur/aileleri birbirine bağlama görevi yapar: Araya vali, komiser ve özellikle yargıç şu bu girer ve "Torununuz oldu artık bu durumu tatlıya bağlayın" der... Hani ayette diyordu ya "BİR ÇÖZÜM BULUNANA KADAR EVLERDE TUTUN"... ÇÖZÜM buydu işte...
- "Ya ön nikâha rağmen AYRILIRSAK, geçinemezsek?"
İnsan 20 yıllık evlilikten, 6 aylık nişandan bile dönüyor... Kocaman adamlar-kadınlar boşanınca HELAL, genç insanlar ayrılınca "Tecrübesiz bunlar!" yakayı böyle sıyıramaz büyükler... Ve biz büyükler, çocukken başımıza gelen bu tip aşk olaylarını UNUTTUK... Şimdi çocuklarımız var ve onlar da âşık falan… Aman bizde bir celal! "Hanım kimmiş o kızımı isteyen delikanlı? Daha kızım 18 yaşında ikinci sınıfta, doktor çıkacak, nereden baksan dört senesi var...”. Bunu söyleyen baba üniversitede EVLENMİŞTİ bile... Nasıl unuttu o günleri...
Allah buyuruyor "evlatlarınız akil ve baliğ olunca, artık benim sorumlu kulumdur, karar vermekte serbesttirler, sizleri ilgilendirmez." Anneler/Babalar itiraz ediyor: "Olur mu öyle şey, benim oğlum daha askere hazırlanıyor veya kızım Üniversiteyi bitirmedi!" "Ben oğluma o kızı almam. Onun annesi..." "Ben kızımı o ailenin oğluna vermem!" Anneler/Babalar genel uygulamada AYETLERE ve dolayısıyla ALLAH'a karşıdırlar. Onlar sadece elleri altında tutmak istemektedirler çocuklarını (Hem de ebediyen). Unutmayın ki, Allah(cc)’un koyduğu sınırlar bunlardır. Bu yasalardan memnun olmayan kendi yasalarına göre davranmaya devam eder ve ahirette de bunun hesabını ağır bir şekilde öder.
Şimdi evlilik ile ilgili durumların daha da netleşmesi ve çiftlerin haklarının korunması için biraz daha bilgi verelim:
Nisa 4: Ve antün nisae sadükatihinne nıhleh fe in tıbne leküm an şey'im minhü nefsen fe küluhü henıem merıa.
Nisa 5: Ve la tü'tüs süfehae emvalekümülletı cealellahü leküm kıyamev verzükuhüm fıha veksuhüm ve kulu lehüm kavlem ma'rufa.
Nisa 4: Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.
Nisa 5: Allahin sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
“Mehir”, muhkem olarak "Boşanma halinde verilecek olan ve nikâh esnasında belirlenmiş olan sigorta, ödenek, nafaka" demektir. Müteşabih (misal) olarak "Hacca gidenin tüm ev halkına bıraktığı BİR YILLIK iaşedir”… Dört kişilik bir ailenin minimumu (sadece mutfak masrafı) ayda nedir? 1 milyarsa, 12 milyar bırakacaksınız demektir bu… (Bunun içinde sağlık, sanat, giyim-kuşam gibi masraflar da yoktur. Bu gibi masraflarında hesaplanarak aileye bırakılması gerekir… Yoksa boşu boşuna hacca gitmeye kalkmayın… Haccınız kabul olmaz. Ailenizi sıkıntı içinde bırakmanız Allah’ın kabul edeceği bir şey değildir.) Ve de evlenen/evlenecek kimse ( Sadece erkek bu mehiri verir/vermek zorundadır/ona farzdır. Yani kadının erkeğe mehir vermesi söz konusu değildir/vermez. Kadın dilerse mehrinden feragat edebilir. Ancak erkeğin ben mehir falan vermicem demek gibi bir lüksü yoktur. Allah’ın yasası bu şekildedir). Eşine en az 12 milyar, bu miktar yukarıda belirttiğimiz orana göredir. Gelecekte dört kişilik bir ailenin sadece aylık masrafı 2 milyarsa 12 aydan toplam en az 24 milyar  (Ya da bunun ev, arsa bedeli) MEHİR vermelidir. Kadının geçimini sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek erkek üzerine farzdır. Bu nedenle mehir erkek üzerine farzdır ve kadının haklarını korumaya dönük bir Allah yasasıdır. Öyle iki bilezik, beşi bir yerde ile kandırmak yok! Oturacaklar nikâh masasına, şahitlerin huzurunda şu anlaşmayı yapacaklardır:
1. Ben erkek olarak yoksulum. Eğer ileride boşanma olursa, sadece eşim için 12 milyarlık bir menkul-gayrımenkul ödeyeceğime (mehir) ALLAH huzurunda söz veriyorum (Sözünü tutmayan, ya da palavradan 40 milyar falan diyen YANDI. Çünkü Allah bu söze şahit olmuştur. Ve Hâkimlerin Hâkiminden de kaçış yoktur. Bunu bilin!).
2. Ben bir erkek olarak eşime hizmetçi (şimdi beyaz eşya, fırın, çamaşır, bulaşık makinesi, elektrikli süpürge hatta benim mikrodalga fırın ve buzdolabı vb.) tutacağım, dediğinizde, bu eşyaları da EŞİNİZDEN isteyemezsiniz.
3. Eşime süt anne tutacağım. (Şimdi mamalar, pastorize sütler var. Mamalar muhteşem vitamin ve mineral dolu, çok yoğun proteini var).
4. Ben eşim ile kurduğum/kuracağım tüm işlerde ORTAĞIM. Birlikte kazancımızı artırır isek eşit ağırlıklı olarak bu mal varlığını paylaşacağız... (Ayet öyle diyor %50 diye düşünün)/yarısını kendisine vereceğim (bu mehir ve nafakadan hariç).
5. Eğer çocuklarım olursa ve bölüşülsün ya da bölüşülmesin, çocuklarımın nafakasını da ayrıca üstleneceğim (zevce daha zengin ise buna gerek yoktur).
6. vs. vs.
İşte nikâh böyle kılınacak! Çok zor ve çok kolay (boşanmazsınız olur biter)... Mehir Altın (Döviz vb de olabilir) bazında ve erimez. Kadınlara alınan bilezikler zaten olası bir mehirin taksitlerinden ibarettir. Kadın dilemezse "Bileziklerini ver satayım" demek Allah’a karşı gelmektir. Kadın "Bunları bir gün yatırım için tutuyordum, al dilediğin gibi bozdur!" derse ancak erkek ÖDÜNÇ alabilir ve yerine koymak zorundadır. Bunların tümü AYETLERDİR. Öyle Mehir diye bir kelime sanmayın sakın, bir tek kelime yok onda. Orada Mihr var MÜHÜR (anlaşma imzalama var), var da var...
Hatice Anamız Resulullaha büyük bir miras bıraktı. Kadının durumu erkekten iyi ise erkeğin bakıma ihtiyacı doğar ki, bunun en bariz örneği Resulullah efendimdir ve Hatice annem ona bakmıştır. İslam’dan sonraki MEHİR âdetini de gönüllü olarak feragatle istememiştir. Yoksullar birbirinden mehir konusunda feragat edebilirler. Ama eğer İLERİDE kazanç oluşmuşsa, Mehir o gün evleniyorlarmış gibi DEVREYE girer. Baştan anlaşma olursa (ki buradaki yetimhaneden iki genç 18 yaşına gelince evlendiler ve bir tek hasırları bile yoktu), gözü kapalı MEHİRSİZ evlenilebilir, ama belirleyici olan KADINDIR. Kadın "Başlık" ister gibi (babası değil, kendisi isteyecek) erkek adaylarından uygun olanı seçerek SEÇİCİ olduğunu gösterir. Eğer duygusal olarak, yoksul bir gençle evlenmek istemişse, mehrinden tehir şartıyla vazgeçebilir...
 (Ön nikâh dediğimiz nikâhı, çiftler kendi aralarında, dilerlerse arkadaşlarını şahit tutaraktan, dilerlerse tüm akrabalarını şahit tutaraktan, bir fatiha okuyup birbirlerine bağlı kalacaklarına/birbirlerinin haklarını koruyacaklarına vb. Allah’ı şahit göstererekten kıyabilirler. İmama gerek yoktur. Hatta imam tutup bu şekilde nikâh kıydırmak, şirktir. Allah’ın emrine alternatif emirler oluşturmak demektir. Kadın ve çocuğun haklarının devlet statüsünde korunması içinde ön nikâhtan sonraki en kısa zamanda Medeni Kanunun hükümlerine göre kıyılan resmi nikâhın yapılması gerekmektedir. Resmi nikâh kıyılmadan önce çiftler kendi aralarında anlaşmalı, mehir belirlenmeli ve Allah’ı bu birlikteliklerine şahit göstererek fatihalarını okumalıdırlar).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder