21 Eylül 2010 Salı

ORUÇ

Bakara 183: Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.
Bakara 184: (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.
Bakara 185: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
Bakara 187: Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin örtüleriniz siz de onlara örtüsünüz. Allah gerçekten sizin nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin için sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
İbrahim (as), Ramazan ayında "İki Yeni Ay arasında" oruç tutmuştur ve bu oruç tutma şeklini Allah, ondan sonraki tüm ümmetlere farz kılmıştır. Ay ile ilgili takvim anlayışını, bundan 6000 yıl öncelerde Hz. İbrahim koymuştu. O dönemlerde aylar 30,5 gün idi. Ay dünya çevresinde giderek kısalan bir peryod izler. Yani çekim etkisiyle dolanım süresi (peryodu) giderek kısalır. Belirli bir mesafeye gelince de (çekim etkisiyle) bu kez uzaklaşmaya başlar. Ay 6000 yılda yaklaştı ve sonra da uzaklaşıyor. Oruç 28 güne inmişti, şimdi 29 güne çıkıyor. Arada bir de buçuk var… Bu nedenle Oruç tutulacak gün sayısının ve bayram gününün tam tespiti için, Ayın peryotlarının izlenmesi gerekmektedir. “Yeni Ay” göründüğü anda bilin ki, ertesi gün oruç başlamıştır ve tekrardan “Yeni Ay” ı gördüğünüz anda bilin ki ertesi gün bayramdır, oruç bitmiştir. (Daha açıklayıcı olması için şöyle bir örnek verelim: Siz bugün akşam saat: 21.00’da Yeni Ay’ı gördünüz bu durumda saat 00.00’dan sonra yeni gün başladığından sizin bu yeni gününüz, oruç tutacağınız ilk gününüz olacaktır. Aynı şekilde Yeni Ay’ı tekrardan gördüğünüz günün ertesi günü, oruç tutmayacağız, bayramlaşacağınız gün olacaktır.)
“Yeni Ay” ın görünmesi, Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında farklılık gösterir. İki saat dilimi geçen Türkiye’de bu nedenle İKİ ayrı BAŞLANGIÇ durumu söz konusudur… İskenderun üzerinden geçen bir meridyen (boylam) Türkiye’yi iki saat dilimine bölüyor. Doğuda kalanlar "Arabistan" saatiyle, batıda kalanlar ise "Balkan, Atina ve hatta Avusturya saatiyle… İşte bu nedenden dolayı iki bölge “Yeni Ay” ı farklı zamanlarda görürler… Dolayısıyla da bayramın kutlanması ve orucun bitmesi de iki bölge için farklı olacaktır. Bu açıdan bakıldığında Ay’ın hareketlerini esas alan Arapların takviminin doğru, Ay'ın dolanma periyodunu esas alan Diyanet takviminin yarı doğru olduğunu görürüz… “Yeni Ay” oruç zamanını ve bayramı belirleyebilmemiz için tek etmendir. Bu nedenle her bölge “Yeni Ay” ı gördüğü günün ertesi günü oruca başlamalı ve tekrardan “Yeni Ay” ı gördüğü günün ertesi günü orucu bırakmalı ve bayramı idrak etmelidir.
Oruca başlama ve bitirme saati ise “ak iplik ile kara ipliği” ayırt etme ya da edememekten geçer. Nitekim Bakara 187. ayette şöyle buyrulmaktadır:
Bakara 187: …ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl…
Bakara 187: …Fecir vakti ak iplik kara iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin için sonra geceye kadar (ak iplik ile kara iplikten ayırt edilmeyince) orucu tamamlayın…
“Ak iplik ile kara ipliğin ayırt edilmesi” ise şu şekildedir: Bulutsuz, açık bir havada ışığın-lambanın olmadı bir mekânda, elinizde biri siyah diğeri beyaz olmak üzere iki tane ip olsun. Bu iki ipi, kendi gözümüzle, şu “AK (beyaz)” diğeri “KARA (siyah)” dır şeklinde ayırt edebildiğimiz anda “ŞAFAK” başlamış ve fecr bitmiştir. Yani sabah vakti girmiş, oruç başlamıştır. Aynı mantıkla ve tersinerek akşama doğru da bu iki ipin (bulutsuz-açık havada, ışığın-lambanın-ay, mehtabın yoğun olmadığı bir mekânda) hangisinin “AK” hangisinin “KARA” iplik olduğunu ayırt edemediğiniz anda ise "Gün yani akşam şafağı olan GURUP” bitmiştir demektir. Yani akşam vakti girmiştir, orucunuzu açabilirsiniz.
Ayet, vakitlerin girişini şu şekilde de ifade ediyor: Sabahleyin elinizdeki 10-12 punto bir kitabı, gözünüzün sağlam olması koşuluyla, gün ışığıyla (bulutsuz-açık bir havada, lambanın bulunmadığı bir mekânda) okuyabildiğiniz anda oruç, namaz ve GÜN vakti girmiştir. Sabah namazını kılabilirsiniz. Oruç başlamıştır, yiyemez-içemezsiniz. Aynı şekilde akşama doğru elinizdeki kitabı, gün ışığıyla okuyamadığız anda GÜN bitmiştir. Akşam namazı vakti gelmiştir. Orucunuzu açabilirsiniz, yiyip-içebilirsiniz diyor. Hâlbuki diyanetin saat sisteminde, namaz yarım saat önceden girmekte ve oruç yarım saat önceden açılmakta, yani bozulmaktadır. İnanmıyorsanız, akşam ezanı okunduğunda havanın durumuna bakın…
Unutmayın ki, dosdoğru tutulmayan oruç için Rabbimiz “SADECE AÇLIKTIR" diyor. Yanlış tutulan o oruç, tutanların yüzlerine ateşten bir maske olarak giydirilecektir. İster sizi davet etsinler, ister fukara Türkiye’de belediyeler size iftar versinler... Şunu biliniz ki... Orucu yarım saate yakın ERKEN açıyoruz. Yani resmen bozuyoruz. Nasıl ki basit bir ilahi olan Sübhaneke bile (Ayet olmadığından) NAMAZI bozuyorsa, erken açılmış bir oruç da orucunuzu sevab değil, A Ç L I K haline getirir ve o oruç M A U N olur, yüzünüze çarpılır...
Oruç hakkında her türlü özür geçerlidir. Hastalık, şişmanlık, oburluk, yolculuk, dil kuruması, ilaç, tansiyon değişmesi, şekerin düşmesi (Şeker hastalığı gibi) vb. Susamak bile orucu bozmak için mazerettir. Bu durumlarda niyet etmişseniz bile orucunuzu bozabilirsiniz. Bu durumlarda ister orucu, kışa tehir eder KAZA edersiniz ya da tutamadığınız gün sayısı kadar, bir FAKİR-YOKSUL doyurursunuz/günlük ihtiyacını karşılarsınız. Nasıl ki, yağmurun aşırısı gibi "Savaşmamak" emri varsa, her mazeret için de "Oruç tutmama" yetkisi vardır. Namazın KAZASI yoktur ancak Orucun vardır… Neden? Çünkü FAKİR DOYURMAYA BAHANE çıkıyor… Yani o durumda iken  "Tutarsan SANA" sevap. Tutmaz da fakir doyurursan "İKİNİZE" de sevap gelmiş olur… Unutmayın ki, İslam çok ileri derecede KOLAYLIK dinidir.
İlk görünen Yeni Ay ile oruç başlar ve İkinci defa Yeni Ay’ın görünmesi ile de oruç biter ve "Bayram" girer.  Hz. İbrahim babamız Bayramı çok önemsedi... Ramazanı "Dünya hayatı" çilesine ve "Bayram"ı da Ahirete benzetti. 70 gün sonra da "Kabeyi" inşa edip, İLK tavafını yaptı. O inşaat DÖRT gün sürdü, onu da Bayram yaptı…
Biz en eski dinin tüm kurallarını uyguluyoruz. İbrahim’in "Yasakladığı" günlerde oruç tutmanın bir âlemi yok… Adı üzerinde Bayram=Cennet günleri anlamında ve Cennette Oruç tutmak HARAMdır. O halde Bayramda (Cennette) oruç tutulmaz. Bayram namazı da farz ve VACİB DEĞİLDİR... Sünnettir. Resulullah bunu Cenaze namazı gibi "Yarı secde=Rükunla kılmıştır". Cenaze namazı gibi bayram namazı da aslında namaz değil Resulullah işlerindendir (Affair anlamında, Almanca Affaeren, Türkçesi amel, hasenat vb.). "Allahın İŞİNE bak" der gibi... Bu da Resulullah işlerinden ve uygulamalarındandır.
Bayram namazının amacı (cenaze namazının amacı toplanıp defnemek) BAYRAMLAŞMAK, küskünlerin barış=selam’laşması. Büyüklerin hatırlanması, mezardaki büyüklerin de bunun yanında hatırlanmasıdır. En önemlisi de "KÜÇÜKLER" dir. Ramazan bayramı aslında ALLAH tarafından konmuş bir "23 NİSAN BAYRAMI"dır. Sevinç ve coşku çocuklaradır... Yetimlere... Kurban bayramı da öyle... Et yüzü görmeyen fakirlerin neredeyse bir aylık protein nevaleleri çıkıyor...
Bayram namazı Vacib diye yutturulmuştur. Ancak NAMAZ değildir, rükû yeterlidir. Yani Cenaze namazında rükû ve secde yoktur. Bayram namazında da secde yoktur yerine rükû vardır. Hatta önünüzdekinin sırtında kılabilirsiniz. Önemli olan "Rükû edenlerle rükû etmek" ten ibarettir.
Gelenekçiler bayram namazına da el atınca Allah adına yalan uydurup VACİB dediler.  Sadece "Gecenin bir yerinde kalkılıp kılınan ve DİLEK kipi ile farz edilmemiş olan Vitir Vacibdir. Bayram namazı, Vacib değildir (aslında namaz da değildir, bir tür cenaze namazı gibidir). Ayrıca o namaz da değildir, bir "Şükran Günü"nden ibarettir. Bu Şükran Gününü tüm İbrahim çocukları (İsmail ve İsrail soyu) uyguluyorlar. Onlar Hindi yiyorlar biz de bayram yemeği ve ikinci bayramda da bol bol et yemeği... Kurban da VACİB değildir (adarsanız Vacib=Vecibeli olur). Yahudiler Tavuk ve Hristiyanlar hindi "kurban" ederlerdi. Şükran günü o günlerin anısıdır. İşte o 7 bin yıllık Hz. İbrahim geleneğidir... Bunlar İbrahim atamızın ÖZEL bayramlarıdır. İlki RAMAZAN olup atamız tarafından ilan edildi. İkincisi de Kurban olup yine efendimiz tarafından önerildi ve Allah’ımız -dostu- bu iki bayramı kabul etti. Yani bu iki bayram aslında Efendimiz Muhammed selam selam ile gelmiş değildir. Gerçek bir Hanif bayramıdır. İlkinde çocukları sevindirmiştir; ikincisinde de yoksullar...
Kurban ile ilgili bilgiler…
1.  Maide 3. ayet gereği  "Yaralı, düşmüş" vb. hayvanlardan kurban OLMAZ.
2. İki ayaklılardan (Horoz adamak batıl, bidattır.) kurban olmaz. Ancak bunun ücretini vererek, benzeri kişiler bir araya gelip kurban kesebilirler.
3. Kıtal, KTL (Katletmek kökünden geliyor, Katil, maktul kelimesi de buradan türüyor) kurban demektir. Ancak bunun bedelini KITAL etmeyerek, İNFAK ederek, yine kurban KESMİŞ gibi ve aynı sevapla, gerçek muhtaçlara yönlendirebilirsiniz.
4. Kurban eti isteyen ve istemeyene verilir. Öncelik isteyendedir.
Kurban kesim işi, HACC'a endekslidir. Hacc dört HARAM ay'a endekslidir. Kurban DÖRT AY'a yayılmalıdır… Gelenekçiler tarafından, dört güne yayıldığında hayvan katliamı olmaktadır… Hele Bayram, "Hamilelik mevsimine rastlarsa" bu tam bir vahşettir. Çünkü tarihin en büyük doğa katliamı bu DÖRT GÜN safsatasından kaynaklanmaktadır. Kur'an'daki (Haniflik gibi, Cuma'nın işgünü olması gibi, namazın vakit ve rekâtları gibi) HARAM AYLAR ayetlerini, bugüne dek hiç görmeyenler bu vahşeti işlemektedirler… Dört güne sığdırılan Hacc mevsiminde, sadece Kâbe’de 4 milyon büyük ve küçükbaş hayvanın kesildiğini, 150 binin Süfyani müslümanlara depolanarak gönderileceğini ve kalanının, YENMEYECEĞİ için, gömülüp imha edileceğini sakın unutmayın. Kâbe dışında ise yaklaşık 250 milyon hayvan daha müslüman ülkelerde KITAL ile yok edilmektedir. Ortalık kan gölüne dönmekte ve HAYVAN HAKKI yüzünden başımıza gelmeyen işler kalmamaktadır…
Bu vahşet şart değildir.
a. Mezbahalar ZATEN bu işi 365 gün x 24 saat yapmaktadır. Mezbahada yapabilirsiniz. Bu etler zaten kasaplara gönderilenler değil mi?
b. Kurban bedelini, kasaba ödersiniz. Eti alırsınız (ayıklanmış da olur), isteyene-istemeyene dağıtırsınız. (Kan ve vahşeti GÖRMEZSİNİZ böylece, sevabınız da aynı kalır.)
c. Kurban Kıtal'ı yerine, onun bedelinden infak (Allah'a borç vermek) edersiniz. Yani bir hayır işinde kullanırsınız… Kurbanlarınızı ister kıtal (Katletme biçimiyle iktarm) ister İnfak (Aynı bedeli hak edenlere hibe etme) biçiminde yerine (İfa/ikame/deruhte) getirebilirsiniz. Ama biliniz ki, İKİNCİ ŞIK "İkinci Cennet"in-Hanifliğin-Allah rızasının değişmez şiarıdır. Bu bakımdan Hanifler için Kıtal ve infak da bir sınavdır… Birincisi "Tüm insanlara" yani Ankebut 43'deki tüm insanlara ikramdır; ikincisi de aynı suredeki "Âlim" kişiler başta olmak üzere, yoksul öğretmenlere (Muallim) ve yoksul ÖĞRENCİLERE (Talebe) İslam'ın ilk emri olan: "OKU"tmak gereği verilmelidir. OKUTMAN VE OKUYAN'lar dışında kimseye İNFAK olmaz. Çevrenizde bunlar yoksa o zaman klasik olarak Kıtal'a gidebilirsiniz… Yoksul öğretmen kimdir? Bilgisi olup da, "İMAM GİBİ MAAŞLI OLMAYAN" her öğretmen için İNFAK ediniz. Yok, eğer illa ki Kıtal yapacaksanız: Mutlaka ondan en az üçte-bir hisseyi "Yoksul öğrencilere AŞ sağlayan ve siyasi olmayan UNZURNA diyebileceğiniz imarethanelere, çocuk esirgeme, darülacezeye gibi kuruluşlara verebilirsiniz. Ya da direk öğrencilere elden teslim edebilirsiniz (Üçte biri ailenizin; üçte biri de isteyen-istemeyen herkesin hakkıdır). Bir hayvan, doyurmak için değil midir? Sen, ver paranı Yoksullara, gerçek âlimlere vb. Onlara, "Et alınacak" ve doyurulacaktır. Dolayısıyla Kurbanı sen kesersen onlara ulaşmaz. Ama Çocuk esirgeme ya da aşevlerine verirsen, ulaşır. Sence hangisi iyi? Kurbanı sen kesme, ver parasını "Yoksul, aciz vb. doyurmak üzere onlar kessin".
d. Herkes dört ayda bir kenara az buçuk birikim atıp biriktirirse, ister Kıtal, ister İNFAK olsun, KURBAN KESMİŞ olur.
5. FİTRE, Ramazan ayında fakir olsun, zengin olsun herkesin vermesi gereken İFTAR (yemeği) bedelidir. Bunda, kesinlikle fakirliğimiz bahane olmuyor… Çünkü "Yoksulum" mazeretiyle HEP BANA VERİN diyen kişinin, İFTAR vermesi gerekmekte ve VERİCİLİĞİ, paylaşmayı yapması gerekmektedir. Üstelik fitre İFTARI "Yoksuldan yoksula" direkt hattır… Yoksul verdiği fitreyi başka bir yoksuldan geri almış oluyor zaten... Eğer bu kadarcık bir fitre verilemiyorsa, sonuç "Altın biriktiren maaşlı imamlarımıza" döneriz. Onlar asla vermez, hep maaş (altın para bu anlamda) alır ve hiç vermezler... Fitreyi vermeyen, bu papazlarımızın durumuna düşer… Sonuç ise, acıklı bir azaptır…
Fatır... Kelime kökü fe-te-re, (Fe-Tı Ra değil). Anlamı, canına karşı diyet ödemek demektir. Canına karşı bela savma ücreti demek. Arapça anlam açısından incelediğimizde İFTAR = FİTRE olup iftar, fitrenin bir ölçütü olarak karşımıza çıkar. Yani fitre için ne kadar ödeneceğinin bir kriterini bize bildirmiş olur… Bir iftar yemeği bedeli BİR FİTRE (bir kilo buğday gibi) demektir. Bunun adı fitre ve fidye ile ANLAMDAŞ… Evde kaç kişi varsa, hepsininkini aile reisi ödemek zorunda… Bunu fakirler de verecek, beşikteki bebek de... Bu canın sigortasıdır. Fakir mesela düşkünler evine/Darülaceze vb., çocuk yetiştirme yurduna vb. verecek. Bu TOTO parası gibi HERKESTEN alınıyor ve meblağ büyük olduğundan ekonomiyi canlandırıyor. Herkes kazanmıyor ama hayır kurumu ya da düşkünler kazanıyor.
Bakara 273: (Yapacağınız hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.
Hanıma, çocuğa ihtiyaçlarını gidermek için verilen maddi desteğe NAFAKA denir. Yani onlara İNFAK ediyorsun, iaşe veriyorsun. Zaten BEŞİNCİ olan en büyük değer de Kıtalden kasıtla İNFAK etmektir. Eğer kurbana dayalı bedel gönderiyorsan (öğrencilere) bu Kıtalden infak oluyor. Eğer durup dururken gönderiyorsan (Amacın kurban, bayram falan değil, sadece alicenaplık ise) o zaman Allaha borç vermek anlamında İNFAK ediyorsundur.
Bakara 245: Ayet Kim var Allaha güzel bir şekilde borç verecek? Ve Allah böyle birinin verdiğini birçok kez katlayarak artıracaktır. Allah, kabz haliyle kısar, bast haliyle açıp genişletir.
Bu durumda verdiğiniz KATLANARAK size döner. Allahın bileceği bir BEREKET o! Kelimenin güzelliğine bakınız: Allaha borç vermek... Ve hem bunu katlayarak geri ödüyor hem de HATALAR BAĞIŞLANIYOR. Hem de Allah, olumlu-ılımlı oluyor (Halim), İbrahime dost olduğu gibi... Zaten mülk ONUN, sen ben emanetçiyiz. Onun verdiğinden Ona borç veriyoruz.
Devlete verilen vergi zekâttır ama "Raina=Verdim gitti" biçiminde değil; "Unzurna=Nezaret ettim, hedefine ulaştı, bankalarda hortumlanmadı, lükse ve batık sektörlere kaydırılmadı" diye TAKİP edersen VERGİ ZEKÂT olur. Yoksa "Raina"da kalır ve enayilik olur…
Fitre ve sadaka ayrı ayrı şeyler. Sadece vergi verdin diye kurtulamıyor vicdanın... Fitre herkesin vermesi gereken bir "Can bedeli karşılığı" dır. Sadaka (zekât) ise şu sırayla verilir: Önce komşudan muhtaç olana, sonra yoksul akrabana, sonra bir âlime, sonra bir yetime, sonra yaşlılara, en sonra da gerçek fakirlere... Malum, herkes kendi evinin önünü süpürerek temizliğe başlarsa, cadde pırıl pırıl olur… Komşun beslenemiyorsa, chatleşmek bile boşuna... Olur ya, evine icra gelmiştir falan... Ailece yiyemiyorlardır, doyamıyorlardır. Bir demet maydanoz alamıyorlardır… Yalnız "İyiliği" maaşlı görev haline getirip sadece bir tek kişiye odaklanamazsınız. Mesala, bulunduğunuz mahallede ya da apartmanda bulunan yoksullara, yardımı paylaştıracaksınız… Hiçbir şey yapamıyorsanız, en azından o yoksul komşularınıza sırayla "Bir tas yemek" bir taşımlık aş götürmelisiniz...
Bakara 43: Namazı dosdoğru kılın zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.
Mearic 24: Mallarında, belli bir hak vardır.
Zekât, kökü Sankritçe’ye dayalı Arapça bir kelimedir [Sanskritçe: “Re”, tekrarlamak=2, “Ze”=Düzine. “Kât”=KAT (çarpı, misli). “Ze”=”Dosen” deki “Ze”… Kur’an ARAP grameri üzerine indirilmiş, ENTERNASYONAL (Beynelmilel) bir KELİME hazinesidir. Kur’an sözcükleri tüm Dünya sözcükleridir.] Anne, baba + 12 aile bireyi (Anne baba sen ve eşin, diğerleri çocukların+dede nine+kayınlar+muhtaç akrabalar vb.) olmak üzere, anne ve babayı çıkarttığımızda kalan 12 kişiyi, yani bir düzinelik kişiyi ifade eder. Kısaca on iki kabilede-bir kabile anlamına gelir. Bu oran, zekât açısından kişinin mal varlığından vermesi gereken–bağışlaması gereken miktarı temsil eder/tanımlar. Zenginseniz, geçiminizi sağlayacak miktardan fazla kazanıyorsanız yapmanız gereken bir ibadettir. Bu durumda toplam mal varlığınızın onikide birini zekât olarak, yılda bir defa bağışlamanız gerekmektedir. Gelenekçiler, zekâtta; oranın 1/40 olduğunu iddia ederekten Allah adına yalan uydururlar. Allah, zekâtta oranın 1/40 olduğunu iddia edenleri, cehennemde erimiş altın azabı ile ödüllendirecektir…
Bakara 245: Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.
Maide 12: Andolsun Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar zekatı verir elçilerime inanır onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
İNFAK >>> NAFAKA'sından bir kısmını ALLAH'A GERİSİN GERİYE BORÇ VERMEKTİR. Nafakayı veren/rızkı tamamlayan ALLAH! Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur: TEK KUTUP SAMED'dir yani HEP VERİR (hiç almaz). Allah hiç bir yere sığmaz-müminin kalbinden başka-neyse, Allah'a BORÇ vermek de odur. Bu borcu Allah'a vermesi/iletmesi için bir ÂLİM veya YOKSUL (öksüz, aciz, öğrenci vb) bulmanız gerekir. Veya KITAL etmek (Katili olarak hayvan kesip, onu dağıtmak) gerekir. Ama Allah kurbanı İNFAK kabul etmiyor. Çünkü Kurban GELENEĞİNİ GETİREN bir yanlışlık sonucunda İbrahim atamızdır. Allah'ın dostunun ricası üzerine getirdiği kıtaldır. Ama İNFAK yani Allah'a borç vermek, doğrudan ALLAH dileğidir. Kıtal durumunda sadece İbrahim'e verilen SEVAP vardır. Ama İNFAK durumunda Allah inanılmaz biçimde bunu kat ve kat DÜNYA’DA ve sonsuz kat Ahiret yurdunda GERİ ödeme yapar, bereketlendirir. Bizler hep KITAL (katletmeyi, kurban kesmeyi) seçmişiz. Çünkü KURBANI SEN (kesen) de yiyorsun-afiyet olsun. Ama İNFAK, senin HİÇ BİR ŞEYİNDEN faydalanmadığın doğrudan ALLAH'a giden şeyin adıdır.
GERÇEK İNFAK NEDİR? Bunu biliyor musunuz? Mesela Vakıflar İNFAK'ın GERÇEK olanı değildir. NEDEN? Vakıf kurarak neyi kurtarırsınız? O kurtardığınızdan daha beş vakıf da yapabilirdiniz. VERGİ! O yıl ve on yıl VERGİ vermiyorsunuz… BU İNFAK mı? Dikkat >>> ZEKÂT infak değildir, zekât bir malî ibadettir. İNFAK >>> ALLAH'A BORÇ VERMEKTİR! Hani "Onlar da Allah'tan razı oldular" deniyor ya ayette... Allah'dan razı olmaya hak kazanmak için ÖNCE İNFAK ediniz (Tekrar ediyoruz: ZEKÂT, bir İNFAK değildir) Zekâtın ölçüsü vardır (12 de 1). İnfak şudur >>> KENDİ RIZKINDAN (çocuğun vb. değil) >>> KENDİ rızkından, hatta aç kalmak pahasına ALLAH'a BORÇ VERMEK, kendi nafakasından bile FERAGAT ile kendi nafakasından >>> ve sadece ALLAH'a borç verendir. İnfak niyetle yapılır/namaz oruç gibi (Öğrenci okutmak, âlime, yoksula yardım etmek önemli bir infaktır)…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder