21 Eylül 2010 Salı

NAMAZ İLE İLGİLİ UYDURULMUŞ HADİSLER

Hadisler, Fereç HÜDÜR’ün KUTUP U SİTTE (K.S) ELEŞTİRİSİ adlı kitabından alınmıştır.
Hadisleri savunanların, iddialarının en başta geleni, eğer ki rivayetler olmamış olsaydı, Müslümanlar yalnızca Kur'an'ı esas alarak, nasıl namaz kılacaklarını bilemeyecekleri iddiasıdır. Zira onlar, sadece Kur'an'a bakarak namaz kılmanın anlaşılamayacağını iddia ile dolayısıyla da rivayetlerin yani hadislerin bilinmesinin şart olduğunu söylemektedirler. Bu iddialarıyla, kendilerince, Kur’an’ın yetersiz olduğunu açıkça ifade etmiş olurlar. Zira rivayetler olmazsa biz şu hususu bu hususu Kur’an’dan bilemezdik demeleri Kur’an yetersizdir manasına gelmektedir. Bu iddia ise Kur’an ayetlerini red ile Kur’an’ı inkâr etmek demektir. Başka bir ifadeyle küfrün ta kendisidir. Nitekim Allah(cc), Kur’an’da:
Zuhruf 44: Doğrusu o Kur’an, senin içinde, kavmin içinde bir öğüttür ve siz de ondan sorguya çekileceksiniz.
Bakara 99: And olsun ki Biz sana ap açık ayetler indirdik.
Fussilet 2-4: Bu kitap, bilen bir topluluk için Allah’ın rahmetiyle müjdeleyici ve Onun azabından sakındırıcı olmak üzere, ayetleri açıklanıp ayırd edilmiş Arapça bir Kur’an olarak Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler; artık hakka kulak vermezler.

Zümer 27: And olsun ki Biz bu Kur’an’da, güzelce düşünüp öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü misali verdik.
En’am 38: Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
Buyurmaktadır. Hal bu ki, hadisçilerin tahdis etmiş oldukları rivayetleri incelediğimizde, Kur’an’a aykırı olduklarını, çelişkilerle dolu olduklarını, hatta bugün fiili olarak tatbik edilmekte olan namaz olayıyla uyuşmadığını görmüş oluruz. Onların bu rivayetlerini (hadisleri) ciddiye alıp namaz kılmaya kalkışan bir kimse büyük bir şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez hale gelir. Zira bir rivayeti uygulayayım derken, o rivayete aykırı başka bir rivayetle engellenmiş duruma düşer. Zaten amaçları da buydu. Bu şekilde kafa karışıklığı yaratarak insanları dinden uzaklaştıracak ve Allah’ın dinini bozmuş olacaklardı. Ne de olsa Kur’an’ı değiştiremiyorlardı. O halde dini emirler içine, hadislerle fitne sokup dini parçalamak ana gayeleri oldu. Nitekim bunu da başardılar. Şimdi rivayet edilen hadislere bir göz atalım:
691- İbnu Abbâs (radiyallahu anhüm) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberin diliyle hazarda dört, seferde iki, korku halinde bir rekât olarak farz kılmıştır.” (K.S.2332 C.8 S.229 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât 5,(687); Ebû Dâvud, Salât 287,(1247); Nesâi, Taksir 1,(3, 118, 119).)
692- Aişe (radiyallahu anhâ) anlatıyor: “Allah namazı (ilk defa) farz ettiği zaman iki rekât olarak farz etmişti. Sonra onu hazar için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.” (K.S.2333 C.8 S.230 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sâlat 1, Taksiru’s-salât 5, Menâkibu’l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu’l-Müsafirin 2, (685); Muvatta, Kasru’s-Salât 8, (1,146); Ebû Dâvud, Salât 270,(1198); Nesâi, Salât 3,(1,225).)
Görüldüğü gibi, hazerde yani yolculukta olmayıp ikamet yerinde bulunan kimse için namazın dört rekât farz olduğunu tahdis ettiler. Eğer ki iddia ettikleri gibi ise, o zaman akşam namazının farzını üç rekât ve sabah namazının farzını iki rekât olarak kılmalarını nasıl izah ediyorlar. Rivayetleri ve fiili uygulamaları bir birleriyle çelişmektedir. Ayrıca Allah asla emrettiği bir şeyi sonradan değiştirme olayına girmez. Çünkü O en mükemmel olandır. Yarattığı zaman en mükemmel bir biçimde yaratır, söylediği, emrettiği zamanda en güzel bir biçimde söyler ve emreder. Dolayısıyla yaptığı hiçbir şeyi değiştirme gereği de bu nedenle yoktur. Bir şeyi değiştirme ya da düzenleme sadece hatalı olan insanlar içindir. Hâlbuki O, hatasız ve mükemmel olandır. Hata yapmaz, yanlış söz, çelişkili söz asla söylemez. Emirlerini asla değiştirmez.
693- Bize Müslim ibn Ibrahim tahdis edip, şöyle dedi. Bize Su’be Amr’dan; o da Câbir ibn Abdillah’tan tahdis etti (O, söyle demiştir): Muâz ibn Cebel Peygamber’le berâber namâzı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imâmlık ederdi. Buhâri şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibn Bessâr tahdis edip şöyle dedi: Bize Gunder tahdis edip söyle dedi: Bize Su’be, Amr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah’tan işittim, şöyle dedi: Muâz ibn Cebel Peygamber’in maiyetinde namâz kılar, ondan sonra döner de kendi kavmine imamlık ederdi. Bir defasında yatsıyı kıldırdı da el-Bakara Sûresi’nden başlayarak okumaya kalktı. Cemâatten biri ayrıldı. Muâz onun hakkında fenâ söyler gibi oldu. Bu iş Peygamber’e ulaşınca üç defa: “Fettânsın, fettânsın, fettânsın” yâhud “Fâtın oldun, fâtın oldun” buyurdu ve Mufassal bölümün ortasından iki sûre ile (kıldırmasını) emretti. Amr ibn Dinâr: Ben o iki sûrenin hangi sûreler olduğunu hâtırımda tutamadım, demiştir. ( Buhâri, Kitâbu’l-Ezân C.2 S.727 H.92 Ötüken.)
Görüldüğü gibi, farz namazın aynı günde birden fazla, imam olmak suretiyle kılınabileceğini tahdis ettiler. Böylece bir farz namaz dört rekâtsa, sekiz rekât kılına bilir demekle her vaktin farzının dört rekât olduğu yolunda yapmış oldukları evvelki rivayetlerle çelişkiye düşmüş oldular. Durumu idare etmek için, bir tanesinin nafile sayılacağını iddia ettilerse de bu sefer kendi aralarında ihtilaf ve büyük görüş ayrılıkları meydana geldi. Şöyle ki: Bu meselede, Hanefiler ve Malikiler ile diğerleri arasında büyük görüş ayrılıkları vardır. Onlar, farz kılan kimsenin nâfile kılana iktidasi sahih (geçerli) değildir derler. Şâfiiler ile Hambeliler ise buna tecviz yani sahih (geçerli) görürler. Delillerinden biri bu konuda Muâz ibni Cebel hakkında tahdis ettikleri rivayettir.
Yukarda ki rivayette imam olan namazı mükerrer kılabilir diye rivayet ettiler. Başka bir rivayetlerinde, bu rivayetlerine çelişkili olarak, aynı günde cemaat fertlerinin de bir vaktin namazını mükerrer kılabileceğine dair rivayetleri vardır. Şöyle ki:
694- ...Ubâde b. Es-Sâmit (r.a.)den, demistir ki;
-Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Benden sonra size, meşgûliyetleri kendilerini (Efdal) vakti geçinceye kadar namazlarını vakitlerin(de edâ)den alıkoyan emirler âmir olacak. İşte o zaman siz, namazları vaktinde kılınız!”
Bir adam:
-Ya Resûlullah, onlarla da kılayım mı? dedi.
Nebi (s.a.);
“İstersen evet” buyurdu.
Süfyân (rivayetinde) dedi ki (adam);
-Namaza onlarla birlikte yetişirsem, onlarla beraber kılayım mı? Dedi. Resûlullah da: "İstersen, evet" buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 10 C.2 S.179 H.433 Samil)
695- ...Yezid b. El-Esved'den; rivayet edilmiştir ki; o gençken Resûlullah (s.a.)'le beraber namaz kıldı. Resûlullah (s.a) namazını  bitirince bir de ne görsün, iki kişi mescidin bir kösesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. Bunun üzerine onları çağırttı, onlar titreyerek. Resûlullah’a getirildiler. Hz. Peygamber (s.a.): “Sizi bizimle namaz kılmaktan men eden şey nedir?” buyurdu. Adamlar, “Biz evimizde kıldık dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.) “Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte namaz kılsın. Çünkü o (imamla beraber kılacağı namaz) kendisi için kefaret olur” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Sâlat (2), Bâb 56 C.2 S.411 H.575 Samil, ayrıca: Tirmizi, sâlat 49; Nesâi, imâme 54)

696- Bisr İbnu Mahcen babasından anlattığına göre, babası (Mahcen) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’in meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mahcen hala yerindeydi. “Herkesle beraber namaz kılmana mâni olan şey nedir, sen Müslüman değil misin? Diye sordu. Mahcen: “Elbette müslümanım, ancak ben âilemle namazımı kılmıştım!” dedi. Efendimiz: “Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılmış bile olsan cemaatle birlikte sen de kıl!” (K.S. 2840 C.9 S.168 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salâtu’l-Cemâ’a 8,(1,132); Nesâi, Imâmet 53, (2,112). )
Böylece, ısrarla bir vaktin farz namazının mükerrer kılınabileceğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetleriyle çelişkili olarak şu rivayetleri tahdis ettiler:
697-. ... Meymûne’nin mevlâsi Süleyman b. Yesâr’dan; demiştir ki;
- Belât’a İbn Ömer’in yanına geldim. Onlar (Belatlılar) namaz kılıyorlardı. İbn Ömer’e:
- Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?” dedim.
- Ben namazımı kıldım. Resûlullah (s.a.)’i;
“ Bir namazı bir günde iki defa kılmayınız” buyururken işittim, dedi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 57 C.2 S.145 H.579 Samil)
698- Süleyman Mevlâ Meymûne’nin İbnu Ömer (radiyallahu anhümâ)’den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.” (K.S. 2842 C.9 S.169-170 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 58,(579); Nesâi, Imâmet 56, (2,114). )
İbnu Ömer adına naklettikleri bu iki rivayetle bu konuda evvelce örneğini yazmış olduğumuz rivayetlerini inkâr ettiler. Böyle yapmaları metotları icabıdır. Zira böyle yapmakla gerçeğin ne olduğunu insanların öğrenmesine mani olmayı, onları şaşkın hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Yoksa yazdıklarının tamamıyla farkında olmadıklarından değil. Bakınız İbnu Ömer adına, yukarıda yazmış olduğumuz iki rivayeti tahdis ettiler, fakat yine de bu iki rivayetin tam tersi olan bir rivayeti ayni şahıs adına, yani İbnu Ömer adına tahdis etmekten çekinmediler, şöyle ki:
699- İbnu Ömer (radiyallahu anhümâ)’nın anlattığına göre, bir adam kendisine sordu:
“Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı?”
“Evet!” deyince adam tekrar sordu:
“Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım?”
“Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah’a kalmıştır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar! (K.S. 2841 C.9 S.169 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Salâtu’l_Cemâ’a 9, (1,133). )
Görüldüğü gibi, İbnu Ömer’den aynı konuda bir birlerine ters rivayetler uydurmak onlar için gayet sıradan bir şeydir. Daha önce belirttiğimiz gibi, onları asıl ilgilendiren, hedefledikleri konularda insanları şaşkınlığa sürükleyip ne yapacaklarını bilmez hale getirip, İslam dini konularında kargaşa meydana getirmektir. Ve İslam dini adı altında meydana gelmiş bütün rivayetçi gruplara bakıldığında, bunların ayrılığa düşmelerine asıl sebebin bu çelişkili uydurma rivayetler olduğu görülür. Simdi namazla ilgili olarak uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler vermeye devem edecek olursak:
700- Habbâb (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a (secde edilen ) yerin sıcaklığından şikâyet ettik, ancak şikâyetimizi dinlemedi: Züheyr, Ebu Ishâk’a: “şikâyetiniz öğle vaktinde miydi?” diye sordu. Öbürü: “Evet!” dedi. Ben: “Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?” diye sordum. O yine: “Evet!” dedi.” (K.S.2380 S.271-272 Akçağ, alıntıları: Müslim Mesâcid 189,(619); Nesâi, Mevâkit 2, (1,247).)
701- Hz. Enes (radiyallahu anh) : “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terk etmezdi” demişti. Bir adam sordu: “Yani gün ortasında olsa da mı?” “Evet, dedi Enes, gün ortasında olsa da!” (K.S. 2381 C.8 S.272 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Sâlat 273, (1205); Nesâi, Mevâkit 3, (1,248).)
Bu iki rivayette, öğle sıcağının, seferi dahi olsa namaz kılmaya mani olmadığını, muhakkak serinliği beklemeden namazı kılmak gerektiğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetlerine çelişkili olarak şu rivayeti tahdis ettiler:
702- Ebû Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.” (K.S. 2393 C.8 S.282 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 9, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vükût 28, (1,16); Ebû Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizi, Salât 7, (157); Ibnu Mace, Salât 4, (677); Nesâi, Mevâkit 5, (1,248-249).)
Bu rivayet evvelki rivayetlerle çelişkilidir.
703- Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin.” (K.S. 2399 C.8 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Et’ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizi, Sâlat 262, (353); Nesâi, Imâmet 57, (2,111). )
Yukarıdaki rivayette yemek için namaz tehir (geciktirile) edilebilir diye rivayet ettiler. Hem de yemeği aceleye getirmemek gerektiğini söylediler.
704- Hz. Câbir (radiyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin.” (K.S. 2403 C.8 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Et’ime, 10, (3758). )
Burada ise öbür rivayetlerinin aksine, çelişkili olarak, yemek için namazın tehir edilemeyeceğini tahdis ettiler.
708- İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıraaatını bismillehirrahmanirrahim ile başlatıyordu. (K.S. 2527 C.8 S.400 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 181, (247). )
709- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz.Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahim’i okuduklarını işitmedim.” (K.S. 2528 C.8 S.400 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ezân 89; Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1,81); Ebû Dâvud, Salât 124, (781); Tirmizi, Salât 182, (246); Nesâi, İftitah 21,22, (2,133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813,815). )
710- İbnu Abdillah İbni Muzaffer (rahimehullah) anlatıyor: “Ben (namazda) bismillehirrahmanirrahim’i okumuştum. Babam işitti. Bana: “Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid’attir. Bid’atten sakın!” dedi. Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid’atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la, Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la (radıyallahu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” de.” (K.S.2529 C.8 S.401 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 180, (244); Nesâi, İftitâh 22, (2,135). )
708. Örnekte görüldüğü gibi, Peygamberin namazda Kur’an okumaya bismillehirrahmanirrahim ile başladığını rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetin aksine olarak, <709.> ve <710.> örneklerde görüldüğü gibi namazda bismillehirrahmanirrahim okunamayacağını tahdis etmelerinin çelişki olması hususu bir yana. Namaz’da besmelenin okunamayacağını, okunmasının bid’ad olduğunu iddia etmeleri çok ibret vericidir. Allah’ın adını anmanın da bid’adı mı olurmuş? Nasıl olur da bir Mümin namaz kılarken Allah’a sığınmak için bismillehirrahmanirrahim okumasın veya okuduğunda namazı geçersiz olsun veya bid’ad işlediği, dolayısıyla günah kazandığı iddia edilebilsin. Böyle bir iddiayı ancak Allah’ın adını duymaya tahammül edemeyen kimseler iddia ederler. Bu iddiaları Kur’an’a uymamaktadır, şöyle ki Kur’an okumaya başladığımızda, Kur’an okumaya başlamanın iki şartı vardır. Bunlardan bir tanesi, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak, diğeri de Allah’ın adıyla okumaya başlamaktır. Kur’an okumaya başlamanın namazda veya namaz’ın dışında olması bu durumu değiştirmez, ayrıca bir sûrenin başından değil de ortalarından veya sonlarından başlamakta aynı şekilde durumu değiştirmez. Zira Kur’an okumaya nereden başlanırsa başlanılsın durum aynıdır, ayrıca, Allah bize Kur’an’dan kolayımıza geleni okuyabileceğimizi bildirmiştir. Bu duruma göre, örneğin: Namazda Bakara Sûresinin son iki ayetini okuyarak başlamamız halinde veya Haşr Sûresi 21. Ayetten başlayarak okuduğumuzda şeytanın şerrinden Allah’a sığınıp, Allah’ın adıyla başlamamız şarttır. Besmelede, Allah’ın adını anmaktan başka bir şey değildir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
Müzzemmil 20: Rabb’in, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalk(ıp namaz kıl)dığını biliyor. Seninle berâber bulunanlardan bir topluluk da (böyle yapıyor). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. O sizin (gece ve gündüz saatlerinizi) hesâbedemiyeceğinizi (gece satlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lutrunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka kimseler bulunacağını bilmektedir. Onun için Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfatça daha büyük bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Nahl 98: Kur’an oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın (Eûzu Billâhi Mineşşeytâni’r-recim, de).
Alak 1: Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla Yaratan Rabb’in adıyla oku.
712- ...Abdullah b. Übeydullah dedi ki: Beni Haşim gençlerinden oluşan bir toplulukla beraber İbn Abbâs’ın yanına vardım. İçimizden bir genç dedi ki: Sor (bakalım) İbn Abbâs’a Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında (Kur’an) okuyor muydu? (O genç bu soruyu sorunca İbn Abbâs; “hayır, asla!” diye cevap verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs’a; “Belki de içinden okuyordu” denildi. O da “Tuh sana bu birincisi (olan hiç okumamak) dan daha fena! (Çünkü) O (s.a.) kendisine gönderileni tebliğle memur idi. Üç özelliğin dışında bizi diğer insanlardan ayırmadı: 1. Bize abdesti güzelce almamızı; 2. Sadaka yemememizi; 3. Eşeği ata çekmememizi emretti” dedi. (Ebû Dâvûd, K.salât (2), Bâb 126,127 C.3 S.258 H.808 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cihâd 23; Nesâi, tahâre 105, hayl 10. )
Bu rivayette, peygamberin öğle ve ikindi namazlarında asla Kur’an okumadığını tahdis ettiler (Kur’an’a göre ikindi namazı diye bir şey yok). Bunun manası hiç kimsenin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumaması gerektiği demektir. Böylece imam olsun cemaat olsun bu farz namazlarında Kur’an okumak iddialarına göre yasak olmuş olur. Böylece beş vakit farz namazın (hadislere göre beş vakit, Kur’an’a göre ise üç vakit namaz vardır) iki vaktinde Kur’an ile Namazın arasını ayırmış oldular. Hele söz arasında konuyla hiç ilgisi olmayan “Eşeği ata çekmemek gerekir sözü” gerçeği ifade etmediği gibi, abestir de. Görüldüğü gibi hadisler, Gelenekçilerin şu andaki düşüncelerine bile aykırıdır.
713- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Kim imama uymuş ise, imamın kıraati onun da kıraatidir” buyurdular.” (K.S. 6244 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 850)
Bu rivayette de, İmam hariç cemaatten hiç kimsenin namazda Kur’an okumaması gerektiğini iddia ettiler. Böylece farz namazın kılındığı vakitte de, cemaat açısından namazla Kur’an’ın arasını ayırdılar.
714- ...Câbir b. Abdillah’dan demiştir ki: Biz (Peygamber (s.a.)’in sağlığında) ayakta ve otururken dua ederek rükû ve secdede iken de, tesbih ederek nâfile namaz kılardık. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 134,135 C.3 S.302 H.833 Şamil.)
Böylece bu iki rivayette de, namazda Kur’an okunmasına mani olmak için, imama uyarak namaz kılan kimsenin hiç Kur’an okumaması gerektiğini zira imamın, onun yerine Kur’an okuduğunu, ayrıca nafile namazlarda namazı yalnız kılan kimsenin de hiç Kur’an okumadan tesbih ederek namaz kılması gerektiği tahdis ve iddia ettiler. Bu konudaki iddialarını özetlersek; İmama uyarak namaz kılan kimse hiç Kur’an okumaz. Öğle ve ikindi namazlarında İmam ve Cemaat ve gerekse kişi tek başına namaz kıldığında hiç Kur’an okumaması gerektiğini rivayet ettiklerini görürüz. Fakat zannedilmesin ki bu rivayetlerinde sabittirler, böyle bir şey onların yöntemlerine aykırıdır, bundan dolayı kargaşa çıkarmak amaçlı aykırı rivayetleri de vardır, şöyle ki:
715- Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Bir adam kendisine: “Namazda imam okurken ona uyan kimse de Kur’an’dan okur mu?” diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir: “Bir adam, Aleyhissalâtu vesselâm’a her namazda kıraat var mı?” diye sormuştu da Aleyhissalâtu vesselâmdan “Evet!” cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de: “Bu vacip oldu” demişti.” (K.S. 6243 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 842.)
716-. ... Atâ b. Ebi Rebâh’dan rivâyete göre Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Her namazda Kur’an okunur. Peygamber (s.a.)’in bize duyurduğunu biz de sizlere duyuruyoruz. Bizden gizlediğini biz de sizden gizliyoruz. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124,125 C.3 S.797 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân 104; Müslim salât 44-46; Nesâi, iftitâh 31,54; İbn Mâce, İkâme 11. )
Böylece her namazda Kur’an okunur demekle evvelki rivayetleriyle çelişkiye düşmüş olmaktadırlar. Namazda Fatiha Sûresinin okunup, okunmaması konusunda da uydurmuş oldukları rivayetler, maksatları konusunda çok ibret vericidir, şöyle ki:
717- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyurdular ki: “Kim Fâtiha-i şerife sûresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nâkıstır- bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir.” Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ye: “Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)? Diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Yine de içinden oku... (K.S. 2531 C.8 S.404 Akçağ, ayrıca: Müslim, Salât 4/38; Muvatta Namaz 39; Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 131,132 H.821.)
718- ...Ebû Said (el-Hudri) (r.a.)’den; demiştir ki: Biz (namazda) Fatiha ile (beraber Kur’an’dan) kolay(kımıza) geleni okumakla emr olunduk. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 131,132, C.3 S.271 H.818 Şamil. )
719- Hz. Câbir (radıyallahu anh) demiştir ki: “Kim Fâtiha’yı okumadan bir rekât namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde namaz kılmış sayılmaz.” (K.S. 2535 C.8 S.407 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salât 38,(1,84); Tirmizi, Salât 233,(313).).
Bu rivayetlere göre, Fatiha sûresi okunmayan namaz noksan veya geçersizdir. Hal bu ki, diğer bazı rivayetlerinde, Peygamberin namazda, Fatiha sûresini okumayıp, başka sûreler okuduğunu tahdis ettiler, şöyle ki:
720- İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzil, es-Secde ve Hel etâ alâ’l-insâni hinun mine’d-dehr surelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu.” (K.S. 2544 C.8 S.416 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cuma 64,(879); Ebû Dâvud, Salât 218,(1074); Tirmizi, Salât 375,(520); Nesâi, Cuma 38,(3,111), İftitah 47, (2,159).)
721- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), A’raf suresiyle akşamı kılardı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek’atte bir parçasını okurdu.” (K.S. 2557 C.8 S.424 Akçağ, alıntısı: Nesâi, İftitâh 67,(2,170).)
Hadisçiler, böylece namazda kıraat konusunda iç içe çelişkili rivayetler zinciri meydana getirmişlerdir. Bu rivayetlerini dikkate alan bir şahıs Kıraat konusunda namaz da ne yapacağını bilemez. Bir taraftan, namazda Kur’an okunmayabilir, öğle ve ikindi namazlarında hiç okunmaz, nafile namazlarda hiç okunmaz, İmam okur, cemaat okumaz. Diğer taraftan, İmam okur cemaatte okur, her namazda Kur’an okumak mecburidir, Fatiha sûresinin her namazda okunması mecburidir derken başka rivayetlerde Fatiha suresinin okunması mecburi değildir diye bildirmektedirler. Şimdi bütün bu çelişkili rivayetler karşısında kişi namazda Kur’an kıraatiyle ilgili nasıl karar verebilir?
726- İbnu Amr İbnu’l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez: 1. Kendisini sevmeyen kimselere imam olan; 2. Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen; 3. Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan.” (K.S.2800 C.9 S.129-130 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 63,(593).)
727- ...Abdullah b. Ömer (r.a.)’in rivâyet ettiğine göre Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, Allah(ü Teâlâ) onların namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse, hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 62 C.2 S.438-439 H.593 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 149; İbn Mâce, İkâme 431. )
Yukarıda ki rivayetlerine göre, vakti çıktıktan sonra kılınan namazın makbul olmadığını, diğer bir ifadeyle kaza namazı diye bir şey olmadığını ve namazların birleştirilemeyeceğini tahdis ettiler. Zira her iki hususta namazın vaktinden çıkmasıyla yani kılınması gereken vakti dışında kılınmasıyla ilgilidir. Bu ise gerek kaza namazıyla ve gerekse namazların birleştirilmesiyle ilgili olarak bu günkü uygulamalarına aykırı olduğu gibi, namazların birleştirilebileceği konusunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir. Şöyle ki:
728- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde iken öğle ve ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi.” (K.S. 2912 C.9 S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari, Taksiru’s-Salât 13. )
Bu rivayette namazların seferi halde iken birleştirileceğini rivayet etmeleri, önceki rivayetle çelişkilidir. Bu çelişkiden bahsedildiğinde seferi olma durumu bir istisnadır deyip bahane uydura bilirler. Fakat bu bile mevcut çelişkiyi ortadan kaldırmaz. Zira başka rivayetlerde, sefer, korku veya başka bir zorluk olmadan namazların cem edilebileceğini yani birleştirilebileceğini tahdis ettiler. Şöyle ki:
729- ...Ya’lâ b. Ümeyye’den; demiştir ki:
- Ömer b. Hattâb’a. “Aziz ve celil olan Allah sadece “Eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından korkarsanız” dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsunuz?” dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
- Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)’den sordum.
“-Bu, aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nın sadakasını alınız” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 1 C.4 S.374 H.1199 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirun 4; Tirmizi, tefsiru sûre (4); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1;İbn Mâce, ikâme 73.)
730- ...Abdullah b. Abbâs’tan; demiştir ki:
-Resûlullah (s.a.) korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir arada kıldı. Mâlik dedi ki: “Ben bunun yağmur hakkında olduğunu zannediyorum.” Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b. Seleme ile Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-Zübeyr) dedi ki:
- (Bu hâdise) Tebûk seferine çıktığımızda oldu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C.4 S.393 H.1210 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 54, Tirmizi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47. )
Her ne kadar bu rivayette, yağmur tahmini ve veya sefere çıkma gibi sözlerle istisnalar getirmeye çalışmışlarsa da, bu şekilde evvel ki rivayetle çelişkiye düştükleri gibi, hiçbir şarta bağlı olmayan aşağıda ki rivayetle de çelişkiye düşmüşlerdir. Şöyle ki:
731- ...İbn Abbas (r.a.)’den; demiştir ki:
-Resûlullah (s.a.) korku ve yağmur olmaksızın Medine’de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem etti (ikisini bir arada kıldı). İbn Abbâs’a Resûlullah (s.a.’ın bununla neyi kastettiği sorulunca:
-Ümmetine kolaylık getirmeyi murad etti, diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C 4 S.397 H.1211 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 54; Tirmizi, mevâkit 24; Nesâi, mevâkit 47.)
Görüldüğü gibi, bir taraftan namazı geciktirenin namazını Allah kabul etmez derken. Namazı geciktirmekten başka bir şey olmayan, namazların birleştirilmesi suretiyle geciktirilmesinin uygun olduğunu tahdis ve iddia etmektedirler. Bu açık bir çelişki ve tutarsızlıktır.
737- …Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Resûlullah (S)’ı binek deve üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nâfile namâzı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz idi. Ve leys şöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezid), İbnu Şihâb’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Sâlim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nâfile namâzı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi. Abdullah ibnu Ömer şöyle demiştir: Resûlullah (sav) de devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nâfile namâzı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namâzını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah, binek üzerinde farz namâzı kılmazdı. (Buhâri, Eb-vâbu Taksiri’s-Salât Bab 9 C.3 S.1063-1064 H.17 Ötüken.)
738- …Hafs ibnu âsım tahdis edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı da, şöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O’nun seferde nâfile kılar olduğunu görmedim, Zikri yüce olan Allah da: (mealen) (= Muhakkak Allah Elçisi’nde size güzel bir örnek vardır)” (el-Ahzâb: 21 ) buyurdu. (Buhari, Ebvâbu Taksiri’s-Salât Bab 11 C.3 S.1066 H.20 Ötüken.)
Bu iki rivayetin bir birleriyle çelişkili olduğu açıktır, birincisinde yolculukta nafile namaz kılınır denmesine rağmen, ikincisinde kılınmaz demeleri bir çelişkidir.
739- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) demiştir ki: “(Kur’an) her bir namazda okunur. (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz.” (K.S.2570 C.8 S.433 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 129,(737); Nesâi, İftitâh 58,(2,163); Buhari, Ezân 104; Müslim, Salât 43,(396).)
Bu rivayetlerinde namaz kılınırken gizli okuma olduğunu iddia ettiler. Bu ise Kur’an’a aykırıdır. Zira namazda ses fısıltı şeklinde çıkartılmalıdır. Bu hususta Kur’an’da mealen:
İsra 110: De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, nihâyet en güzel isimler onundur. Namazında pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut.
Tahdis etmiş oldukları rivayetin Kur’an’a aykırı olduğu açıktır.
744- Aişe’den naklen: “Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) duhâ namazını dört rekât kılar. Allah’ın dilediği kadar da ziyade ederdi.” (Müslim, C.4 H.78-79/2052 Sönmez Neşriyat. )
745- Aişe’den naklen: “Ben Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) in duhâ nafilelerini kıldığını hiç görmedim. Onu ben kılıyorum... (Müslim C.4 H.77/2052 Sönmez Neşriyat. )
Peygamberin kılmadığı bir namazı nasıl olur da Aişe annemiz kılabilir ki?
746- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk (duhâ) namazını her kılışında mutlaka ben de kıldım.” (K.S. 3016 C.9 S.326 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 5,32; Müslim, Müsafirun 75,77,(717,718); Muvatta, Kasru’s-Salât 29,(152-153); Ebu Dâvud, Salât 301,(1292,1293); Nesâi, Savm 35,(4,152). )
Bu üç rivayetin üçü de Aişe’den tahdis edilmiş ve çelişkili oldukları açıktır.
747- Müsevver İbnu Yezid el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu. Bir kısım okumayı terk etti. (Namazdan sonra cemaatten) bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terk ettiniz!” dedi. Resûlullah: “Niye bana hatırlatmadın? Buyurdular.” Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh edildiğini zannetmiştim.” (Ebû Dâvud, Salât 163,(907). K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ.)
748- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ey Ali namazda (takılırsa) imamı açmâ! (hatırlatma). (K.S. 2839 C.9 S.167 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 164,(903). )
İki çelişkili rivayet, ikisi de Ebû Davut’tan, birincisinde imama namazda Kur’an okurken yanılırsa veya takılır ise okuyamazsa cemaat ona hatırlatmalıdır derken. İkinci rivayette aynı durumun olması halinde hatırlatmamak gerekir demeleri, çelişkili olmasının yanında ilginçtir. Diğer bir hususta, Peygamberin Kur’an’ı unutarak hatalı okuduğunu iddia etmeleridir. Bu ise Kur’an’a uymayan bir iddiadır. Allah’ın desteklemesi ile Peygamberin Kur’an’ı unutarak yanlış okuması mümkün değildir. Kur’an’dan mealen:
Kıyamet 16-17-18-19: (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olasın ki, onu açıklamak da bize aittir.
A’la 6: Sana bu Kur’an’ı okutacağız; asla unutmayacaksın.
Görüldüğü gibi tahdis etmiş oldukları rivayet Kur’an’a uymamaktadır.
749- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rekât. İkindi’den sonra iki rekât.” (K.S.2932 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33,73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252).)
Bu rivayette ikindiden sonra iki rekât nafile kılınacağını tahdis ettiler.
750- Muhtar İbnu Fulful anlatıyor: “Hz. Enes’ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum” dedi ki: “Hz. Ömer, ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz iki rek’ati, Resûlullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehy ederdi.” (K.S.2966 C.9 S.280 Akçağ, alıntısı: Müslim, Müsafirin 302,(836). )
Bu rivayette ise ikindiden sonra nafile namaz kılınamayacağını söylemeleri bir çelişkidir.
 751- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri Cumayı kıldı mı, ondan sora dört rekât kılsın.” (K.S.2976 C.9 S.286 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cum’a 67,(881); Ebu Dâvud, Salât 244,(1131; Tirmizi, Salât 376. )
Bu rivayette Cuma namazından sonra dört rekât kılınması gerektiğini rivayet ettiler.
752- Nâfi merhum anlatıyor: “İbnu Ömer (Radıyallahu anhümâ), Cuma günü bir adamın Cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rekât daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve: “Cum’a’yı dört mü kılıyorsun?” dedi. İbnu Ömer, cum’a günü evinde iki rekât kılar ve etrafındakilere: “Resûlullah böyle kılardı!” derdi.” (K.S.2978 C.9 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim, Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât 244,(1127,1128); Tirmizi, Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113).)
Bu rivayette ise Cuma’dan sonra evde kılınacak iki rekât hariç, başka namaz kılınmaması gerektiğini tahdis etmeleri bir çelişkidir.
753- Atâ anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke’de Cumayı kıldı mı ilerler iki rek’at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler dört rek’at daha kılardı. Medine’de olunca da Cumâ’yı kılar sonra evine döner, iki rek’at daha kılardı, bunu mescitte kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir? Diye kendisinden sorulmuştu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı” dedi.” (K.S.2979 S.287 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 244,(1130,1131); Tirmizi, Salât 376,(523). )
Bu rivayette, seferi durumdayken Cuma namazından sonra altı rekât namaz kılınacağını tahdis etmeleri ise, seferdeyken namazın kısaltılması gerektiği yolunda ki rivayetleriyle çelişkilidir. Ayrıca Cuma namazından sonra dört rekâttan fazla namaz kılınamayacağı yolunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir.
754- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Vitr namazı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değildir.” Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.” (K.S.2980 C.9 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 337,(1419). )
755- Hârice İbnu Huzafe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah size (öyle) bir namazla imdât etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu sizin için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.” (K.S.2990 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,(1418); Tirmizi, Salât 332,(452).)
Yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasında Vitir namazının farz olduğunu rivayet ettiler. Bu hem de öyle bir mecburiyettir ki, bunu kılmayan Peygamberden değildir, diğer bir ifadeyle Müslüman değildir iddiasında bulundular. Bu iddia namazın beş vakit olarak farz olduğu yolunda tahdis etmiş oldukları bütün rivayetlere çelişkili olduğu gibi, bu gün beş vakit olarak yapılan uygulamaya da uymamaktadır. Zira vitir namazıyla birlikte farz namaz vakitleri altıya çıkmaktadır.
757- Abdülaziz İbnu Cüreye anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) Resûlullah ne ile vitir namazı kılardı? diye sorduk. Dedi ki: “Birinci rek’atte Sebbih isme Rabbeke’l-a’layı ikinci rek’atte Kulyâeyyühâ’l-kâfirun suresini, üçüncü rek’atte de Kulhüvallahü ahad ve Muavvizateyn’i okurdu.” (K.S.2989 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud , Salât 339,(1424); Tirmizi, Salât 340,(463), Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 47,48,(3,244,245). )
Bu rivayette vitir namazının üç rekât olduğunu tahdis ettiler.
758- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) on üç rekât kılarak vitir yapardı. İhtiyarlayıp zayıflayınca yedi rekât vitir yaptı.” (K.S. 2986 C.9 S.293 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 336,(458); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 30,40,45, (3,237,243). )
Bu rivayette vitir namazının üç rekâttan fazla olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Ayrıca her iki rivayette vitir namazının tek rekâtlı kılınması lazım geldiğini iddia etmeleri, gece ve gündüz kılınacak bütün namazların ikişer ikişer kılınması yolunda tahdis etmiş oldukları rivayetlerle de çelişkilidir. Şöyle ki:
759- Fadl İbnu’l-Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek’atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşu duyulur (tazarruda bulunulur), temeskün (tezelzül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın.” şöyle de dedi: “Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır. İstediklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: “Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!...” Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir.” (K.S. 2663 C.8 S.509 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 283, (385). )
760- Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin ilk iki rek’atinde selam vermezdi.” (K.S.2998 C.9 S.300 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Kıyamu’l-leyl 36,(3,235). )
761- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin iki rek’atinde selam verirdi. Öyle ki (o sırada) bazı ihtiyaçları için emirde bulunurdu.” (K.S. H.2999 C.9 S.300 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vitr 1, Muvatta, Salâtu’l-Leyl 20,(1,125). )
İki rekât arasında, selam konusunda iki rivayet çelişkilidir.
Gelenekçiler; ”eğer hadisler olmasaydı nasıl ibadet ederdik” diye ısrarla sormaktadırlar. Bu da onların Hz. Muhammed (sav) öncesi Arap tarihini dikkatli bir şekilde tetkik etmediklerini göstermektedir. Kur’an, İslam dininin bütün ibadetlerinin orjinal olarak İbrahim peygambere verildiğini ifade eder. İbrahim’den sonra gelen tüm gerçek inananlar ve peygamberler de bu ibadetleri yerine getirmişlerdir. Yine bu konuda Kur’an, içlerinde Araplarında olduğu daha sonraki nesillerin, zamanla bu ibadetleri terkettiklerini de söylemektedir. Ayrıca yine dikkat edilmelidir ki vahiy sırasına göre 3. olan Müzemmil suresinde dahi, namaz ve zekât emredilmiştir. Bu da onların bu ibadetlere hiçte yabancı olmadıklarına delildir. Peygamberin biyografisini yazan İbni İshak gibi erken dönem tarih yazarlarının eserlerinde de, bu durumu doğrulayacak deliller görülebilmektedir. Tüm bunlar da ispat etmektedir ki, namaz ibadeti hiç de gelenekçilerin iddia ettikleri gibi “Miraç” olayı sırasında ilk kez Hz. Muhammed (sav)’e verilmiş değildir. Zaten bir an düşününce namaz ibadetini hadislerden öğrenmediğimizi de fark edebiliriz. Bu ibadet, ilk kaynak olan İbrahim peygamberden bu yana, geleneksel olarak nesilden nesile aktarıla gelmiştir. Ve her peygamber aynı dini getirmiş, aynı dine uymuştur. İbrahim’in dinine…
Gelenekçiler, namazın Mirac olayından sonra farz olduğunu, Mirac’tan önce Peygamberin 3 vakitten 2 rekât kıldığını, Mirac hadisesinden sonra 5 vakite çıktığını iddia etmektedirler. Peki, Şiiler neden hala 3 vakit kılıyorlar? (Karbela olayından sonra Muaviye-Yezid, ısmarlama hadislerle yeni bir din oluşturdu. Şu andaki din anlayışı ona dayanmaktadır.  Hz.Ali taraftarları ise Peygamberin anlatmış olduğu İslamı yaşamayı sürdürdüler. Fakat sonradan Şiilerde, Yahudilerin oyunları sonucunda gerçek dinden saptılar, ancak; hala 3 vakit kılmaktadırlar). Neden Cuma namazının farzı 2 rekât? (Cemaat halinde kılındığından, öğlen namazına denk gelen Cuma namazını değiştiremediler). Hac yapan insanlar neden Hac’da 3 vakit namaz kılıyorlar? (Güya, Hac’da namazlar cem edilir. Öğle ile ikindi birleştirilir ve akşam ile de yatsı birleştirilir. Neden peki öğle ikindiye, akşam yatsıya birleştiriliyor? Neden sabah öğleye, ikindi akşama birleştirilmiyor? Nedeni belli… İkindi ve yatsı diye bir namaz yokki zaten) Tüm bu gerçekleri ince ince düşünmek gerekiyor.

Fussilet 43: Sana söylenen, senden öncekilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Muhakkak ki senin Rabbin, mağfiretin ve elîm azabın sahibidir.
Mü’minun 52: İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslamdır…
Enbiya 92: İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslam’dır…
Enbiya 93: Fakat insanlar tevhid dinini parça parça ederek aralarında ihtilafa düştüler…”
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki Peygamber (as) yeni bir din getirmedi. Hz. İbrahim’den beri süre gelen İslam’ın kendisini tekrardan insanlara tebliğ etmiştir. Din demek; Allah(cc)’un tüm emir ve yasaklarını içerdiğinden, Hz. Musa, İsa, İbrahim, hangi namazı kılmışlarsa, hangi orucu tutmuşlarsa ve din adına ne yapmışlarsa (Bakara 83) Hz. Muhammed(sav) de aynısını yapmıştır.
Peygamber (as) da namazı, Allah(cc)’un belirttiği tarzda 3 vakitten 2 rekât olarak kılmıştır. Dini bozmaya çalışanlar ise Peygamber Mirac’tan önce 3 vakit, Mirac’tan sonra ise 5 vakit kılmaya başladı, diyerekten Allah(cc) ‘un ayetlerine karşı gelmiş ve bu dini bozmuşlardır. Nitekim Allah(cc), söylediği zaman en mükemmel bir biçimde söyler ki; onun sözlerinde asla bir değişim olmaz (Secde13). Ismarlama hadislerle, İslam dinin parçalanacağını mezheplere, tarikatlara bölüneceğini Allah(cc) önceden haber vermiş ve uyarmıştır (Enbiya 93). Fakat buna rağmen İslam dini, parçalanmış ve uydurma hadislerle bozulmuştur. İşte bu kargaşa ve bozulan din içinde Allah(cc)’un kitabına sarılıp onu tek rehber edinmek tek kurtuluş yoludur.
Maide 15: …Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir.
Maide 16: Allah, Kendi rızasına uyan kimseleri o kitap vasıtasıyla selamet yollarına eriştirir, İlahi izin ve iradesiyle onları inkâr karanlıklarından çıkarıp iman nuruna kavuşturur ve dosdoğru bir yola iletir.
Zuhruf 44: Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Ayetleri gereği Kur’an hepimize indirilmiştir, sadece din adamlarına değil (islamda ruhbanlık yoktur). Herkesin onu inceleyip, Allah(cc) ayetleri üzerinde düşünüp ondan öğüt alması gerekmektedir. Aksi halde şu anda bulunduğumuz yanlış din üzerinde ölüp, Allah(cc) azabına ve şu ayete maruz kalmamız içten bile değildir.
Furkan 30: Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder