21 Eylül 2010 Salı

NAMAZ İÇİN KIBLEYE YÖNELMEK ŞART MIDIR?

Bakara 144: (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Bakara 149-150: Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet Resûlüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
Ayetleri gereği namaza niyet etmeden önce kıbleye yönelmek gerekmektedir.
[Ayetlerde geçen Kıbleyn=iki kıble ne anlama gelmektedir? Dünyada iki kıble var=Kıbleyn. Biri şimdi yöneldiğiniz MEKKE. Ötekisi ise dünyanın küre olmasından kaynaklanan bir durumdur. Şöyle ki, Kâbe’yi ortada bir yer olarak düşünün. Kendinizin de Kâbe’nin doğusunda olduğunuzu farz edin. İsterseniz direk yönünüzü Kâbe’ye yani bulunduğunuz yerin batısına çevirir ve bu şekilde Kâbe’ye dönmüş olursunuz ya da yüzünüzü bulunduğunuz yerin doğusuna çevirip öyle Kâbe’ye dönmüş olursunuz. Dünya küre olduğundan doğudan da kıbleye yüzünüzü dönebilirsiniz, batıdan da Kıble’ye yüzünüzü dönebilirsiniz. Yani hedeflediğiniz noktaya, dünya küre olduğu için her iki taraftan yönelebilirsiniz. Kâbe’ye yönelme her iki taraftan da mümkün olmasına rağmen Kâbe’ye hangi taraf daha yakın ise o taraftan Kâbe’ye yönelmek daha mantıklıdır. Şimdi bir kişi, Brezilya'nın herhangi bir yerinden kıbleye yönelsin. Sonra aynı kişi Kuzey Amerika'ya, Chicago gibi bir yere gitsin ve yine kıbleye yönelsin. Burası uzun KIBLE olur. Kısa kıble için, yüzünüzü öyle bir şekilde dönersiniz ki o da şudur: Kuzeye yönelirsiniz ki, bu şekilde kutubu aşmış ve Mekke'ye yüzünüzü dönmüş olursunuz. Şimdi Chikago'dan Mekke’ye yönelmek mi daha kısa? Yoksa Chicago'dan Kuzeye yönelip, meridyeni aşırtarak Mekke'ye gitmek mi daha kısa kıble? Bir pilot olsaydınız, yakıttan tasarruf etmek için, Mekke seferini kuzey boylamından mı seçerdin, yoksa uçağı düşürmek pahasına Mekke'ye mi gitmeyi denerdin? İşte size Kıbleyn=iki kıble nin ne anlama geldiği…
Ayrıca, Bakara 115’de "Yüzünüzü nereye çevirecek olursanız, orası Kıbledir” ipucu ile de ileride bir gün gezegenlere gideceğimizi belirtmektedir. O zamanlarda mesela, Mars'tan Uzay istasyonlarımızdan (Nur 36 uzay yerleşimi ayetleridir) kıble için MEKKE'yi odaklarsınız. Mekke arkada kaldıysa "Dünyayı odaklarsınız" Yüzünüzü nereye çevirirseniz orası kıblenizdir. İleride kolonilere yerleşeceğiz, gezegenlere ve uydu uçan kentlere... Kıble DÜNYA. Dünya’da isek Kıble Mekkedir. Mekke’de isek Kıble Beytullah. Beytullah’da isek onun DÖRT duvarı (iki doğu iki batı) her yanı kıble. İki kıble=Kıbleyn. Kuzey Amerika kuzeyinde meridyeni izleyerek kuzeye yöneldiğinizde Mekke üzerinden geçen boylam, harita üzerindeki Mekke’ye yönelmekten daha kısadır. Chicago’da mesela camiler İKİ KIBLE’ye de yönelebilirler, çünkü EŞİT. Hem Kuzeye hem de klasik Mekke’ye dönebilirsiniz.
Şimdi birazda Kâbe ile ilgili ilginç bilgilere yer verelim:
Dünya'nın ekvatordaki enlem uzunluğu: 40.077 km.
Dünya çevresinin boylam uzunluğu: 40.009 km (Her boylam illa illa ki coğrafik kutuplardan geçer).
Dünyanın ekvatordaki yarıçapı: 6.378,5 km.
Dünyanın kutuplardaki yarıçapı: 357 km. (Dolayısıyla dünyanın "İdeal bir kürre" değil, ELİPS olduğunu anlıyoruz. Kutuplardan basılmıştır. Basıklığın oranı ise dünya çapının 1/297'sidir).
Bu farklı oranlar bize "Küre gibi tek merkezli" değil; elips gibi "Çift odaklı" bir düzenekten söz etmektedir. Kutuplardaki aks (Axe, eksen) Kur'an'da bildirilen "Görünmez direk" misalidir.
Bir eksen çevresinde dönen bir ideal küre, açısal momentum gereği, eşlekte (ekvatorda) eksene göre savrulma oluşturur ve dünya kaçınılmaz bir biçimde kutuplardan basılarak bu ekvatoral genişlemeyi telafi etmek ister (Çünkü Dünya, toplam hacmi olan 1.083.320.000.000 kilometreküp değerini korumak zorundadır).
Bu arada bir ayet daha: "Görmüyorlar mı? Biz dünyaya geliyoruz ve KUTUP ÇEVRESİNDEN bastırıyoruz."
22,5 derece (Doksan'da dört dilim)
İkiyle çarpalım=45 derece (Doksanda iki dilim)
Dörtle çarpalım=90 derece (Doksanda bir dilim)
Sekizle çarpalım=180 derece (Tam açıda yarım dilim) 16 ile çarpalım=360 derece (Tam açıda bir dilim)
Demek ki Dünya ekseninin "Yamukluk" oranı 360 açı derecesine göre 1/16'dır. Şimdi bir simülasyon yapalım: Kutuplardan basıklık oranı ile elips bir çift dünya modeli oluşturalım. Modellerden birini dik diğerini, Dünya ekseni 1/16 oranında eğik olduğundan, iç içe yerleştirelim. Bunların üzerinde de dönenceler ve ekvator çizili olsun. Basıklık ve eğiklik ORANLARI yani yerkürenin DOĞAL özelliklerini esas almak çok önemlidir. Çünkü ne Dünya ideal bir küredir ne de dünya ekseni dik değildir. Dik eksenli bir "Dünya küresi" ile onun üzerine geçirilmiş 1/16 oranında yatık dünya-küresini simülasyon/animasyon olarak üst üste getiriniz.
1. İki modeldeki iki yengeç dönencesi birden Mekke'nin/Kabe’nin üzerinde bir birlerine çakışacaktır. (Antipodu yoktur,  çünkü iki halka bir tek o noktada değmişlerdir. Arkadaki antipodda ise değmemektedirler.) 2. Dik olan dünya modelimizin ekvatorunu eğik olan Yengeç dönencesi Mekke üzerinde kesmektedir.
Kâbe-Piramit ilişkisi: Piramitlerin CİFİR karşılığı vardır. Piramitler BURÇlara bağlantılı/ilintilidir. Sadece yıldızlara değil! Cifir olarak Cheops, Qefren ve Mikerinosu çizildiğinde; Cheopsunki 12 burcu (ikili ikişer) temsil ediyor. Kefreninki ise dört burç hariç 8’li dizge. Mikerinos ise dört burcu (Son dört burç: Oğlak/Kova/Yay/Balık burçları). Stonehenge, Angkhor Wat, sanki bir analog saatin/burç çarkının parçalarıdır. Piramitler taşı (saatin taşı, elması), Stonehenge ve benzerleri ise saatin dişli çarkı. Pogodalar ise sanki bu saatin mili (eksen mili)…
Uzaylılar mı yaptı bunları? Elbette ki uzaylı falan yok! Onun için piramitler, TEK başına düşünmemelidir... Bir mıknatıs düşünün. N ve S kutbu var ve çekip-itiyor. Yani reaktif ama tam ortası ne çekiyor ne itiyor (Deaktif). Kur’an’da Sanskritçe üç kelime var: ZHAİDA, DHUDA, OMMANİ... ZHAİDA=DEFNE DEMEK, DHUDA=BÖCEK KAPAN BİTKİSİ DEMEK (İbrik biçiminde), AUMMAN ise bildiğiniz gibi inanmak, iman etmek, âmin demek... Kur’an’da bunların karşılığı var. Vet TİNi, vez ZEYTUNİ, ve de Turu Sina, ve de BELED ÜL EMİN= Emin belde (Aummani EMİN demek. Emin ise mıknatısın çekmeyen itmeyen nötr bölgesi demek). Bunları nereden biliyoruz? Zeytun’un ZAİD yani yüksek artı kutup olarak UFO (Tarık) mekanizmasında kullanıldığını Nur 35. ayetten biliyoruz. İncir ve Zeytin değil sadece olay! Tin=Eksi ve Zaid (Zeytun) artı anlamına geliyor. Daha doğrusu nakıs-zaid değil de absorb, emisyon anlamında. N ve S anlamında. Mıknatısın ortası ise EMİN BELDE oluyor. Ne çekiyor ne itiyor. Bu mıknatıs niye var? Bu mıknatıs, Magnetosferin YERYÜZÜ izdüşümü. Cinlerin gökte belirli mevkilere=Emin beldelere oturup Melei Aladan kulak hırsızlığı yaptığı yer olan MELEİ ALA, Semavi AKILARDIR. Dünyadaki 5,5 Gauss şiddetindeki mıknatıslanma ise bunun YER İZDÜŞÜMÜDÜR. Çünkü eriyik halindeki çekirdekteki Nife, Nifsima ERİYİK olduğundan mıknatıs özelliği vermez. Çok kuvvetli bir mıknatısı eritir, ÖLÜR GİDER... Böylece Dünya üzerinde bir elektromagnetizma olduğu belli olur (Hadid 25.ayetteki "Demirde BÜYÜK ŞİDDET VARDIR" sırrı budur. Mele-i Ala ile birleştirirseniz, doğanın temel kuvvetlerinden olan elektromagnetik kuvvetin tanımını bulursunuz). Yukarıdaki MELEİ ALA (Magnetosfer) ile yerküre magnetizmasındaki akılar birbirinin izdüşümüdür. Dünya ise arada armatür halkası gibidir (Dinamo çekirdeğindeki gibi).
Magnetosfer Dünya’nın KALKANIDIR. Fakat yer magnetizmasına bazı durumlarda (Şıhab denen kozmik primerler) elektromagnetik aşırı deşarj vermektedir. Bunun sonucunda (Bermuda gibi) paranormal şeyler oluşmaktadır. Magnetosfer kubbesi ile yer magnetizması kafesi elektromagnetik-aşırı durumlarda birbirine değecek kadar şişer. O zaman da kozmik ışınlar (Şıhab, Şuğaz ve nuhas), uzay-zamanda "ÖMÜRLERİNDEN" daha uzun yol alırlar ve KENDİNDEN YANAN İNSANLAR, TUNGUSKA vb. gibi şaşırtıcı felaketlere yol açarlar. Yani her Bermuda üzerinden geçen yolcu/taşıt kaybolmaz. İnsanlar da durup dururken yanmaz ise de, yarım milyon insan RESMEN ve resimli belgelenmiş… Bütün bunlardan TİN-ZEYTUN mekanizması sorumlu.

Tin Suresi:
1. Tîne ve Zeytuna,
2. Sina dağına
3. Ve bu güvenli beldeye andolsun ki,
Sırayla BATINİ (Kriptolojik anlamlarını verelim): EKSİ ve ARTI YERKÜRE MIKNATISINA (İKİ KUTUP) çeken kutup-iten kutup ve ikisinin NÖTR olduğu, çekip itmediği, mıknatısın TASTAMAM ORTASI, O DÖNEMDE anlıyoruz ki SİNA DAĞI imiş. Ve bir de biliyoruz ki, Musa’dan önceki EMİN (Nötr) BELDE ise GİZE (Kahire) kentiymiş. Emin Belde Cheops-Kefren-Mikerinos piramidlerinden doğuya, yani TUR dağına doğru kaymış. Niçin kaymış? Çünkü kutuplar (magnetik kutuplar) GEZGİNDİR. Yani her yıl yer değiştirir ve yürürler. İki kutup bu durumda yürürken, TAM ORTALARINDAKİ bölge (nötr, emin bölge Aummani Skhidra) da ELBETTE yer değiştirecek. Zaten Musa ile birlikte Firavunun başkenti EMİN BELDE OLMAKTAN kurtuldu. TUR DAĞI emin belde oldu.
Yoksa Piramitler’in cesetleri, mumyaları saklamasını, meyvelerin ve sunakların çürümeden, bozulmadan durmasını, eski Mısırlıların bir sırrı mı sanıyorduk? Hayır! EMİN BELDE özelliği ve işlevi bunu yapıyordu. Yani sır PİRAMİTLER’DE değildi. EMİN BELDE koordinatlarında olmalarından kaynaklanıyordu... Ve tabi tılsımlar da vardı. Emin Beldeden alınan gizil güçler. Firavunun sihirbazlarının elde ettiği bu güçlere karşı asla durulmuyordu. Fakat Nil nehrindeki sepetten bebek olarak çıkıp da TUR dağında Rabb’inden Tevrat kitabelerini alıp, sonra Mısıra dönen ve Firavunun sihirbazlarını elindeki ASA ile sihirlerini yılan biçiminde yok eden Musa’nın iki yaş dönemi arasında kozmik bir olay olmuştu. Gize’den kaldırılmış olan EMİN BELDE, TUR dağına monte olmuştu. Tur dağı DOĞAL bir PİRAMİT görevini yapıyordu. TUR=MOUNT=KONİ demek. Musa o DOĞAL piramite monte olmuştu. Kur’an’dan bildiğiniz biçimde Allah ile diyalog kurmuştu (Musa Kur’an’da adı en çok geçen elçidir: 27 kez ismen ve bir kaç misli de işaret edilerek verilmiştir, yani Musa kastedilerek 75 kadar Ayet vardır). Emin Belde TURU SİNA DAĞI olmuştu. Üst tarafı yüksek EKSİ KUTUPTU. Altı ise (Dağ yamacı, ilk etekleri) yüksek artı kutuptu. Musa’nın zarar görmemesi için Allah şöyle buyurdu: "Gerçekten Ben, senin Rabb’inim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva’dasın." (Taha 12). Ayakkabı çıkarılınca MUSA TOPRAKLANDI (elektrikteki ground). Bunların bir diğer adı YİNE TİN VE ZEYTUN, toprak ve faz... İşte EMİN BELDEnin kutupları belirtildiği gibi bu şekildedir…
Musa(as)’ın çıktığı Tur dağının tepesinde (UFO’ya çok benzeyen konik bir dağdır orası) o gün, büyük şiddet olayları oldu. Yıldırım ile Evamiri Aşere yazıldı ve “Fusion Reaktörü” olan Tabutüssekine/Ahit sandığı orada verildi. Eğer Musa’nın ayağı çıplak olmasaydı, bir yalıtkan olsaydı ayaklarında, Tabutüssekine’ye dokunan insanlar gibi kül olurdu orada...
Gelelim devamına... Artı-eksi kutupların tam ortasındaki Sina Dağı’na ve Gize’den Sina’ya, oradan Kudüs’e ve oradan da MEKKE’ye gelen KIBLE bunların dördü de EMİN BELDE. Kutuplar gezindikçe EMİN BELDE DE geziyor. Mekke’de duruyor şu anda... Bunu nereden anlıyoruz? BELED (Belde) suresinden ve İbrahim ile oğlu İsmail’in yaptığı KÂBE BLOĞUNDAN anlıyoruz. Kâbe bloğu PİRAMİTLERİN yerine yapılan bir GEOMETRİK modeldir... Ve GÜÇ artık buraya geçince, Allah "Kazıklar sahibi Firavun" diye indirdiği ayetle, gücü Firavun başkentinden almıştır. Tur Dağı’ndan başlayan Arzı Mevud yolculuğu, 40 yıl çöl sürgünü ile devam etmiştir. Çünkü Turdaki EMİN BELDE statüsü, Filistine doğru yürüyordu (Kutupların yürüdüğünü unutmayınız). Allah onların Filistine girmelerini emretti ama İsrail oğulları reddettiler ve korktular, çünkü orada Nefilimler vardı (Devasa insanlar, devler). Musa bir tanesini öldürdü ve kemiklerinden bir köprü kuruldu. Daha sonra Davut sapanıyla Calutu (Goliath) devirdi. Filistin’e yürüyemedi EMİN BELDE. Korkak İsrail Oğulları’yla ÇÖLDE 40 yıl bekletildi EMİN BELDE. İsrail Oğulları da mecburen beklediler. Emin Beldeden kutup içinde kutup (Tin-Zeytin gibi) bıldırcın ve kudret helvası MİSAL kelimeleriyle anlatılan “quadropole” olmuştu. 40 yıl gecikmeyle bu kez EMİN BÖLGE Kudüs’e taşındı. O an eski adı Yaruşalim (Yaru=Arazi, Şalim=Selim, emin), Arapçasından örnek, "Sağ-salimen varmak gibi", Şalmut=Selamet... Kentin tam adı KUDDÜS AL ARU-SALİM. Kuddüs >>> Kudüs >>> Kutsalı bir yerden daha anımsayacaksınız. "KUTSAL TUVA (Tuba) VADİSİNDEN". Emin ve Kutsal TUVA bu kez kutsal ve selametli Jarusalem olmuştu. Davut, o bölgedeki Anak oğlu devlerin lideri Calut (Galot, Goliath)ı öldürdü... Ve Kral Davut zamanında burası İbranilerin yurdu ve başkenti oldu.
Aynı yere bir tür KÂBE ve biraz da PRAMİT karışımı bir mabed yapıldı. Tıpkı piramitler gibi, ifrit denen bir cin ırkı tarafından devasa bir Süleyman mabedi yapıldı (Ağlama duvarı, bunun bir duvarıdır, diğerleri yıkılmıştır). Zaten Ziggurathda olduğu gibi İFRİTLERİN yaptığı her şey sonradan bir şekilde ilahi gazaba uğrayıp YOK EDİLİYOR, yani paranormal olarak yapılan inşaatları Allah’ımız iptal ediyor, onlar geçici kalıyorlar. Nitekim bugünkü ağlama duvarı, sadece İNSAN eliyle yapılmıştı. Ama daha sonra İFRİTLER (Ephrates) TESHİR edilip de Süleyman’ın emrine verilince, diğer kalan yapı, çarçabuk bitti. İfritlerin yaptığı bölümler yok oldu. İkinci krallık ve krallığın alameti olan Tabutüssekine’yi Bakara Suresi’nden yazalım:
247: Peygamberleri onlara dedi ki: "Allah, Tâlûtu size kral gönderdi." Şöyle konuştular: "O bizim üzerimizde nasıl saltanat kurabilir? Yönetimde biz ondan daha çok hak sahibiyiz. Ona bir mal genişliği de verilmemiştir." Peygamber dedi ki: "Allah onu seçip size üst olarak gönderdi. Onu bilgi ve beden gücü yönünden üstün kıldı." Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, mülkü genişletendir, her şeyi bilendir.
248: Nebileri onlara şöyle söyledi: "Onun mülk ve saltanatının belirtisi o Tabutun size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir huzur, Hârun hanedanının, Mûsa hanedanının bıraktığından bir kalıntı vardır. Onu melekler taşır. Eğer iman sahipleri iseniz, bunda sizin için elbette bir ibret vardır".
249: Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût’a ve ordusuna karşı hiçbir gücümüz yoktur." Allah’a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."
DAVUT >>> TALUT (Calut ise Dev kral). Talut İsrail Oğulları’ndan değildi. Buna karşı çıktılar. Allah’ın verdiği Tabutüssekine - Ahit Sandığı’na DOKUNABİLEN (TOPRAKLAYABİLEN) yegâne insandı.]
(Dünyanın ilk çağlardaki kutbu, tüm Arabistan ile sahra çölünün tamamıydı. Nuh Tufanı sonucunda Kutuplar şimdiki yerine çıkınca, Çad gölü ve ZEMZEM miras kaldı. Tonlarca buzun bıraktığı bir yeraltı galerisi var. Hicaz ve Asirde petrol yoktur. Zemzem suyu ile ilgisizdir. Petrol Riyad ve Körfezde var. Fosil yakıtlar belli ki, BAŞKA bir yerden gelmiş...
Örneğin: Hindistan yarımadası (Dekkan) Afrika’nın Madagaskar’ı ile Avustralya’nın ayrışmasından şiddetle öne çıkıp, bugünkü yerine yani Asya’nın karnına saplanmış ve Himalaya Alp sistemini oluşturmuştur. Bu arada "Arap yarımadası" da belli ki, gelmiş Afrika’ya bindirmiş (Kuzey Afrika KUTUP idi). Etki ve tepki ilkesi gereği, geriye zıplamış ve "Kızıldeniz olmuş". Hicaz sıradağları ise KUTUP Afrika’sından kopmuş, öteki (Körfez Hindistan kütlesi) BAE, Basra vb. bölgesiyle birleşmiş.

İşte o kutup sularının adı ZEMZEMdir. O kutbun tam ortası ise ARAFAT (Zigzag) dağıdır, Zemzem onun altından kaynar. Hac Arafattır, Çad gölü de BİR ZEMZEM gölüdür diye düşünebilirsiniz. Zemzem’deki tek mucize Hz. İsmail’in bebek iken ayağının topuğunu vurması ile fışkırmasından ibarettir).
Namaz bitiminde, SAĞA ve SOLA iki kez selam verilir. Sağa “selam ve selam” sonra da sola “selam ve selam” denir. "Esselamü aleyküm ve rahmetullah denmez. Çünkü AYET, onu öyle yazmıyor, "boş söz sayıyor". Namaz bitince önce sağa "selam ve selam", sonra sola "selam ve selam", hepsi bu.
DOSDOĞRU kılınmayan namaz "KILANI AZDIRMAKTA"dır diyor Rabbimiz. Allah’ımız bizi şaşmaktan, şaşırmaktan, şaşı bakmaktan kurtarsın ve sıratel müsakiym üzerinde hidayet dosdoğruluğunda ihya etsin. Allah’ımız ilmimizi artırsın ki, İSLAM adıyla bize yutturulan her yanlışı görelim.
Namazla azmanın 19 belirtisi vardır:
1. Namaz kılan kılmayana DİK ve kınayarak bakar.
2. Namaz kılan Allah’tan çok Resulullah’ı; Resulullah’tan çok şeyhini sever ve ona teslim olur.
3. Allah’ı İLMEN bildiğini iddia eder.
4. Allah’ı gözüyle görüp-konuştuğunu iddia eder.
5. Allah ile birlendiğini iddia eder ve  "Enel Hakk”  der (Hâlbuki Enel Abdül Hakk demelidir).
6. Sünnetullahtan çok Hadis Sünnetini sever ve bunun adına Şeriat der. DİNİ YALAN SAYAR.
7. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır diyerek ŞUARA suresindeki akıbetini hazırlar. Böylece laikler laiki Allah’ımız ile kulu arasına linkler, baz istasyonları kurmaya kalkar.
8. İkindi ve Yatsı namazı kılan herkes “Maun”dur.
9. Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyunuz. Kıraat farzı ayetini tam tersine KUR’AN dışı ilahiler ve yamalar okuyarak BOZAR. Hem de kolayını değil en zorunu yapar.
10. Teyemmüm jokerini hayatında bir kez bile kullanmamıştır. Öyle ki gün boyu boy abdestsiz gezmiştir. Oysa 15 saniyede alınan teyemmüm ile SÜREKLİ abdestli ve tertemiz olmak kolaylığını Allah bize sağlamıştır.
11. Allah’ın farzını değiştirmiştir. Örneğin namazın 2 rekât olduğu apaçık yazılı olduğu halde 4 rekâta çıkarmış ya da akşam namazı gibi üç rekâta indirmiştir ve keyfidir.
12. PARALI,  MAAŞLI imamın arkasında namaza niyet ederek  "Günah benden gitti" diyerek kılan namaz AFETİNE tutulmuştur.
13. Mezheb farkı gözeterek ya da tarikatlerin,  cemaatlerin parsellediği, mescidlerde namaz kılmak kocaman bir günahtır. Çünkü o caminin YIKILMASI Allah’ın emridir. O cami yıkılmış olmalıydı ve o kişi oraya gitmemiş olmalıydı.
14. HANİF olmayanın, İbrahim’in ihdas ettiği biçimde namaz kılmayanın yani İbrahim milletinden olmayanın namazının kabul olmaması bizzat İBRAHİM’in ALLAH’INDAN RİCASIDIR ve Allah İbrahim dostunun her arzusuna EVET demiştir.
15. Seferi iken namazı yarılamayanın (yolculuk halinde iken namaz bir rekât kılınmak zorundadır) ve fazladan sünnet namazı kılanların yüzüne namaz çarpılacaktır.
16. Namaz kıldığı halde Allah’a borç vermeyenin, cebinde akrep olanın ve VENHAR’ı idrak edemeyenin namazı hem maun hem melundur (Lanetlenen burada namazın ta kendisidir).
17. Salât ile Ekıymetüssalatı, Allahı tesbih etmek, hamdetmek ve zikretmek ile namazı karıştıranların akıbeti acıklı azaptır. Çünkü sizlere namazın vakti, tesbih etmek, anmak, zikretmek ve salât kelimesi NAMAZ diye yutturulmuştur ki, beş vakit bulduğunuzu sanasınız.
18. MEZHEBİ olanın namazı mezheb pekiştirenlerle birlikte yüzleri ebedi kararmış olarak Cehennem’dedir ve bu namaz ile azarlar.
19. Resulullah’a "Sadece SANA mahsus olmak üzere... namaz kıl"  dendiği halde, “sadece sana” kelimesini silip de yerine kendilerini koyanların namazı ise Allah’a isyan olarak Siccin defterine yazılmaktadır.
Tevbe 107-108 Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Allah o camiyi YIKTIRDI. Kendi evini istimlak etti. Kiracıları kovdu böylece. VENHAR çok önemli, Allah’a borç vermek. Allah’a ödünç verilenlerin biri de mütevazi/temiz ve işlevsel bir mesciddir. Eğer işlevi yerine orası bir fırka, hizb, parti, klik ve kulis merkezi olduysa, HEMEN yıkılmalıdır. Çünkü insanların KAHVEHANESİ haline gelmiştir. Allah’ın evi/mabedi değildir artık... Yeryüzünü bize mescid kılan yüzümüzü nereye çevirirsek orası kıblenizdir diyen Rabb’imizdir. Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Sevdirin nefret ettirmeyin, zora koşmayın, dini Allah’a HAS kılın (dine tapmayın, Allah’a tapın) diyen Allah’ımızdır...
Nisa 103: Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.
Namazı kaza etmeye kalkmayın, Allah onu yüzünüze çarpar. Emir emirdir, kaçamazsın. Çünkü EKIMÜSSELAT=dört hareketle yapılan namaz demektir. Yerine konan namaz demektir. İkame edilen namaz demektir, Allah'a kesin borcundur, kurtuluşu yoktur. Kaçan kaçmıştır, KAZASI yoktur. Bir daha kaçan o namazı kılamazsın giden gitmiştir. Kur'an'da asla KAZA NAMAZI geçmez, Yav iki rekât sabah namazını öğlene kadar 7 saat içinde kılamıyorsan, vakit bulamadınsa pes yani? Ne kazası? Kaza namazı yok, çünkü Allah bizden MİSAK almış. "Size kredi kartı açıyorum, siz bunun miktarını namaz ile ödeyeceksiniz". Biz de Ekımüssalate=İkame edilen, yerine konan, ödenen NAMAZ olarak kılıyoruz.
Misak, ahit bize Allah'ın kulluk için açtığı kredidir. Namazın VAKTİNDE ödenmesi gerekir (Nisa 103). Ama ORUÇ=SAWM için KAZA VAR. Namaz gitti mi gitti, oruç ertelenebilir. İkisi nasıl aynı şey olabilir ki? Hacc keyfidir hiç bir kazası yoktur. Zekât yoksulken senin vereceğin değil, alacağın şeydir, kazası falan yoktur. Sadece ve sadece ORUÇ gibi ağır bir bedeni ibadetin KAZASI vardır.
Bakara 239: Eğer korkarsanız yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise yine Allah'ı bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.
Eğer hasta iseniz, arabada yolculuk yapıyorsanız, okulda derste iseniz ve namaz vakti geçmek üzere ise, yolda yürüyorsunuz ve namaz kılacak yer yok ise vb… Yani kıyam-rükû-secde hareketlerinizi yapamayacak bir durum oluşmuşsa kaş-göz imasıyla namaz kılabilirsiniz. Ama sakın namazın vaktini geçirmeyin. Çünkü kaza namazı yoktur. Böyle bir durumda abdestsizseniz ve abdest alacak yer ya da zaman yok ise; çaktırmadan elinizi ayakkabınız altına götürün ve ayakkabınız altındaki tozla hemen teyemmüm alıp kaş-göz imasıyla zihninizde namazınızı kılın.
İki rekâtçık namazınızda ALLAH'tan, o önünde eğildiğinizden başka hiçbir şeyle ama hiçbir şeyle meşgul olmayın. Hiçbir şeyi düşünmeyin! Hiçbir şey zihninizde olmasın! Halının desenleri... Abdestin ıslaklığı... Veya sineğin size konması... Sadece Allah'a kilitlenin!
La Mavcude İlla HU!
LA İLAHE İLLALLAH
Allah'tan başka hiç bir şey (halı, sinek, ıslaklık) yoktur! Bir tek şeye izin var. O ESNADA AĞLIYORSANIZ, işte ona izin var. Yarım damla gözyaşı-ki Allah korkusundan kaynaklanıyorsa- CEHENNEM’İ söndürür. Big Bang'i durdurur! Savulsun Cehennem! Ağlayarak geliyorum! Kork benden Cehennem. Ben senden değil; Sadece ALLAH'ımdan korkarım. Ben o'na müttekiyim! O'ndan başka pervam yoktur! Ayağım yerde/dünyadayım. Klavye önümde, AMA DÜNYA ile birlikte KORKU EVRENİNDEYİM! Kutsal korku=İtteka, SEN GÖRMEDİĞİM ALLAH'IMIN TEK GÖLGESİSİN!
Allah'tan korkun! Hakkıyla Allah'tan korkun. O gölgenin adı İTTEKA! İTTEKA! Bunları hissedin!
Her namaz sizler için bir DİZİ film olmalı. Hepsi ayrı bir konu olmalı. Her biri ayrı ürpertmeli. Ayrı ayrı huşu almalıyız. Şu namazın Hakkını verelim HANİFLER! Şu namazın hakkını verelim hanifler, çünkü AHIRETTE, Cehennemde ve CENNET'te NAMAZ YOK, namaz HARAM olacak! Sadece bu dünyaya ait ise bu NAMAZ/Allah ile rabıtayı ikame etmek! Artık onu bir daha ebediyen göremeyeceksiniz demektir. O halde kılın bu namazı hanifcandaşlarım. Öyle kılın ki, İbrahim atam bile kıskançlıktan çatlasın! En vecidli namazlar sizin olsun.
Namaz dinin direğidir. Namaz bütün kötülüklerden alıkor, ıslah eder. Ve Namazın kendisi size şöyle der: "Beni ikame eden Allah'ın kulu, beni ZORA bindirmediğin, kolayına geleni okuduğun için ben sana teşekkür ederim. Beni sevdirdin, nefret ettirmedin. Bana Kur'an dışı hiç bir şey-amin-bile eklemedin." Ben senin Allah ile rabıtanın TEK YÖNTEMİYDİM. Beni ihya ettin, hakkını verdin"
İşte namaz konuştu! Allah her namazınızı böyle MURABBIT/direk ilişkili kılsın. Namazı kılmak araçtır; AMAÇ ALLAH ile rabıtadır. Allah ile sürekli raptiye olunuz candaşlar.
Az önce namaz kıldım. Namaz kısa, fakat dua bölümü uzundu. Namaz kısa olunca Allah ile o kadar yoğun/yopyoğun konsantre oluyorsunuz, bire bir rabıta kuruyorsunuz. Ama namaz çabuk bittiği için de hızınız kesilmiyor, duaya saldırıyorsunuz. Bunu Allah ne güzel planlamış! Namaz kısa fakat sizdeki coşku uzuyor da uzuyor ve duaya hem de yana yakıla bir duaya patlıyor! Bu namaz ve bu dua EN KABUL görenidir. HANİF namazıdır, İbrahim atamızın namazıdır. TAVSİYE EDERİM.
Oh be, rahatladım! Bin şükür, Rabb’im bana namazını kıldırttığı için! Rabb’im beni rahatlattığı için sonsuz Hamd olsun! Namaz ilaçtır, tüm kötülükleri giderir. Ve bunu abdest dahil sadece 3 dakikada başarır. Kana bu kadar çabuk karışan hiçbir ilaç bilmiyorum! Çok keyifliyim...
Bir kere çok kısa zamanda Allah ile birebir Hablilverid'den daha yakın olduk, AZ BİR ŞEY Mİ? İkincisi dua ile evrenin en büyük coşkusunu yakaladım. Üçüncüsü bundan büyük bir haz ve keyif aldım. Bu kadar kısa zamanda bu kadar yoğun ve ani etapları yaşamak kolay mı? İbrahim atamızın namazını kılmakla onun aldığı KEYFİ aldım. 20 rekât teravih kılsaydın bunu alabilir miydin? Ya da 13 rekât Yatsı (!) Hatta on rekât öğle namazı!
Bunlar sana bu coşkuyu verebilir miydi? Esnerdin, sıkılırdın ve ikiyüzlülük yaparak, sıkıldığını kimseye belli edememenin sıkıntısını yaşardın, namazın da maun olurdu!
Bak DOYAMADAN namazdan kalktım. Gece olsa da biraz da fazla mesai namaz kılsaydım. Nereye kadar? "Bıktığın yere kadar", bıktığın anda namazı bırak. Çünkü o andan itibaren, namazın namaz değildir. Zoraki bir görev gibidir.
Ama Günün iki tarafını ve gecenin tamamını kapsayan O ÜÇ VAKİT ten ASLA vazgeçilemez... O farzdır=Allah’ın emridir. Bize Allah(cc) "İstersen, ya da dilersen...." demiyor. EM-RE-Dİ-YOR... Dolayısıyla kılmak mecburiyetindeyiz.
Üç vakitten iki rekât dışında kılınan beş vakit namaz ve sünnetlerin tümü MAUNdur… Boşuna demektir. İBRAHİM’in namazı(üç vakitten iki rekât namaz) 7500 yıldır duruyor. Allah ÜZERİNE NE EKLEDİ ne çıkardı AYNEN ÖYLE DURUYOR. "Sizden öncekilere FARZ olduğu gibi, sizlere de NAMAZ farz olundu" ayeti gereği, namazın MUCİDİ İbrahim’dir. NAMAZI ÜÇ VAKİT (Aya, Yıldıza ve Güneşe) uyarlayan o. İkişer rekât kılıp, rükû ve secde eden o. AYNI NAMAZI KILMALI DEĞİL MİYİZ?
Ayetler "Günün iki yanında=Tarafeyn en Nehar", iki vakit namaz olduğunu, bu iki vakti Salâtı Vusta=Gölgenin Direğin dibine en kısa düştüğü öğlen dikmesinin ayırdığını yazıyor.
Günün iki yanında:

a) öğlene kadar iki rekât
b) Öğleden sonra iki rekât
c) Bütün gece iki rekât

Bunların adı FARZ, vakitli ve emirdir. Asla ve asla kaçırılmaz, kazası olmaz, hiçbir şekilde yerine konmaz. Sabah namazı vakti şu: "İki ezan arası BİR VAKİTTİR". Bu durumda sabah namazının vakti öğlene kadardır (Sabah gün doğarken çok makbuldür, çünkü şahitli namazdır, gece-gündüz melekleri devri teslim etmektedirler). Yani sabah GÖLGE en uzundur. En kısa olan ÖĞLENe kadar bir vakit. Sonra yeniden gölge öteki yönde uzar ve gün batana kadar İKİNCİ vakit. Bu iki namaza TARAFEYN (İki taraf) denir. İlkine Subh(Sabah), ikincisine Nehar da deniyor.
İkindi ve Yatsı Kur’an’ın hiçbir yerinde geçmez. Sadece ZORAKİ meallere sıkıştırmaya çalışırlar. Ak iplik-kara iplikten yine ak iplik-kara iplik seçilene kadar tüm gece bir tek vakit ve İKİ rekâttır.
Bu farz dışında, Allah şöyle buyuruyor: "Allah sizlerin gündüz işleriyle meşgul olduğunuzu bilmektedir. Siz Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyunuz", "Bir de keşke gecenin bir yerinde kalkıp salata dursalardı ne iyi olurdu" diye bir ayet var. Bu KALK ve NAMAZ KIL diye emreden bir ayet değil, o rica eden, fazla bir mesai teklif eden ve DİLEK KİPİ (Bunun tersi farzlar EMİR KİPİDİR) senin dileğine bırakmış. Canın istersen kılıyorsun ve istediğin kadar kılıyorsun.
Farzlar 6 rekâttan ibaret ama benim canım geceleyin (Hele ki kış geceleri bir uzun ki uzun) kalkıp her biri İKİŞER rekâtta bir selam vermek üzere, 2-22-222 rekât daha kılabilirim. Buna vitir deniyor. Vitir mutlaka, "Gecenin bir yerinde kalkıp, uykudan ya da istirahattan kalkıp, gece yarısından sonra kalkıp" kılınması DİLEĞE bırakılmış bir DÖRDÜNCÜ NAMAZ gibidir.
Evet, tüm Şii camiası ile Hanifler ve Hz. İbrahim dini ÜÇ vakit kılıyorlar. Sünnilerde Hacca gittiğinde (Minareye kılıf olsun diye sözde CEM ediyorlar) ÜÇ VAKİT kılmıyorlar mı? Şiilerin tamamı üç vakit kılıyor. Çünkü birden bire bir AYRILIK olmadı. Bir hakem Ali’yi aldattı. Onun taraftarları o günden beri kendilerine "Mağdur=Şii" diyorlar. O gün namaz beş vakitten ÜÇE inmedi. Tam tersine ÜÇ iken BEŞe çıktı ki MEZHEBLER ARASINDAKİ UÇURUM derinleşsin…
Evet, Hz. İbrahimden beri 3 vakit x 2 rekât olan namaz Ebuf Süfyan-Muaviye-Yezid denen üç kuşak boyunca 5 vakit oldu. Ebu Süfyan Mekke’nin reisiydi. Resulullah’ın baş düşmanıydı. Resulullah Medine’den dönüp kansız biçimde Mekke’yi aldı. Bu Ebu Süfyan ve elbette veliahtı. Yani yeni kral olması gereken Muaviye ve onun oğlu Yezid bu işi babadan oğula geçecek biçimde tezgâhladılar. Cumhuriyeti (Halifeliği) yıkıp yerine saltanatı koydular.
Ebu Süfyan sofuları, Hanifliğin birinci dereceden Halk düşmanlarıdır. İyi ki namazları 15 vakit yapmamışlar.
Namaz bizim Ruhani yaratılışımızda bize verilmiş bir "KREDİ KARTI"dır. Doğunca o krediyi "Vakitleriyle/vadeleriyle" EKIYMETÜS SELAT" yani bildiğimiz namazı kılarak ödemekteyiz. Oysa ORUÇ "Kredi" değildir ve şuradan anlıyoruz ki "KAZA" edilebiliyor hatta yoksul doyurarak da ödenebiliyor.
Ekıymetüssalat=Namazı vaktinde ve Kur'an'ın tarif ettiği biçimde DOSDOĞRU (Dikkat doğru demiyor ayet) DOSDOĞRU kılmamız gerekiyor.
1. Salât=Duadır ve namaz değildir (Çünkü ayet diyor ki, "ALLAH ve Melekleri RESULE NAMAZ(Salât) KILARLAR? Oldu mu şimdi? Ayeti çok iyi biliyorsun. Cuma namazlarında "İnnallahe yusalline alen Nebi. Ya eyyuhellezine amenu...". Orada NAMAZ kılarlar değil DUA ederler diyor! Bizim de dua etmemizi istiyor...
Pekiyi NAMAZ NEDİR? Hah şimdi EKIYMET üs SALÂT dediğimizde, abdesti alınan, Vakit girince Ayakta, Rükûda, Secdede ve Ka'de hareketleriyle kılınan namaz, işte o Ekıymetüsselat'tır. Kelime kökü: İkame etmek, yani (Krediyi) yerine koymak, vakti gelince ödemek... İkame ile Alla'ın Kayyum ismi ve Kaim olmak hep aynı kökten geliyor.
2. Ekymetüsselat geçmeyen ayetler otomatikman ayırt edilebiliyor. Mesela onlar da diyor ki, "Namaz kıldıktan sonra yanüstü, sırtüstü Allah'ı anın...". Zikredin/tesbih edin... Bunlar NAMAZ değildir. Bunlar Allah'a rabıtamızdan ve her türlü eksiklikten münezzeh kılmak için yapılmış fazla mesailerdir.
3. Yine ayetleri ayıkladığında göreceksin ki: "Akşama doğru günün ucunda... Öğlen sıcağında, Fecr'de ve akşamın erken saatlerinde ALLAH'I TESBİH EDİN ANIN... Dikkat! Yine namaz yok ortada? Namaz vakitleri verilmiş, tesbih verilmiş. Yani o saatlerde Allah’ı anın, tefekkür edin. Nitekim o vakitler şahitli zamanlardır, diyor…
Şunu da belirtelim ki, Teravih diye bir namaz yoktur. Bu namazın ortaya çıkışı şu şekilde olmuştur:
Namazın inmesinden sonraki ilk Ramazan ayında normal namazlarını kılarken, Resulullah bu oruç süresinde bir tek gün 2 x 2 rekât özel bir namaz kıldı. Üçüncü 2 rekâta da kalkacakken, herkesin arkasında kendini taklit ettiğini görünce sinirlendi ve namaza durmadı. Normal vakit namazını cemaatle kıldı, ancak o 2 x 2 çoğala çoğala bugün TERAVİH dediğimiz namaz oldu ve 20 rekâta tamamlandı. O gün bugün kılıyoruz. Resulullah bir de bu taklitlerden kaçınmak için "İnziva” rica etti, Allah reddetti ve "İtikaf” izni verdi. Yani İslamiyette uzlet-inziva yok, sadece Ramazanda ve SON hafta içinde bir Camiye enterne olma hali var [Farz değildir. Bir Resulullah uygulamasıdır. Dileyen Ramazanın son haftasında, dilediği gün kadar camiye kapanarak, günlerini bilim yaparak, Kur’an okuyarak, tefekkür ederek, üç vakit farz namazlarını cemaatle kılarak geçirir. İtikaf için niyet edilir. Zaruri haller dışında cami terk edilmez.]... Resulullahın sadece kendine ait olmak üzere kıldığı o "Özel namazı" bugün teravih diye herkesin namazı oldu. Üstelik 20 rekât oldu… Bunu Yezid böyle istedi ve şimdi herkes bunu uyguluyor (Muaviye döneminde yoktu, oğlu Teravihi icat etti).
Resulullah niçin (Namaz indikten sonraki) ilk Ramazanın sadece BİR ÖZEL GECESİNDE bu namazı kıldı?
Resulullah 2 x 2 =4 rekât namaz kıldığında, o gece Kadir gecesiydi. Kur’an’ın, Levhi Mahfuzdan ve Mecerre (Andromeda) örtüşme aralığından (Elektron mikroskobu gibi düşünün) inmesinin "İBRA DÖNEMİYDİ". İbra? İlk dönemin (Namaz öncesi) adı İKRA dönemidir. Namaz ve abdest ile Oruç vb. yoktur. Sonra İSRA dönemi başladı: Anlamı NAMAZ dönemidir (İbra Hesap demek değil; İsra da Gece yürüyüşü demek değil). İkra ardından İsranın ilk yıl ibrasındaki Kur’an’ın indiği geceyi Resulullah yakalamış ve dört rekât namaz kılmıştı [Taklitçilerinden gına gelmişti, altında namaz kıldığı bir ağacı kutsal saymasınlar diye gözyaşlarıyla kestirdi. Allah’tan ayet geldi ve kutsanmış ve kişiselleştirilmiş bir camii Ayet ile yıkıldı (Cami ALLAHın evidir, filan cemaatin falanca kişinin derseniz işte o cami derhal yıkılmalıdır). Neden Cami yıkılmalıdır, çünkü Cami yıkılır ve gider... Ama o çöreklenmiş yerleşik şeyh zihniyeti yıkılamaz. Firavun, Nemrut, Haman vb. hep doğacaklar... Onlar hiç ölmediler ki? Ebu Süfyan da ölmedi 2250lerde hortlayacak olan da o Ebu Süfyan zihniyetidir...]
Namaz ve Oruç, o gece "Sizden öncekilere farz olduğu gibi size de farz oldu" diye Allah emriyle yeniden gündeme getirilmiştir. O gece Peygamber Efendimiz fazladan (nafileden) namaz kılmıştır. Ama Yezid tayfası onu 20 rekât x 30 gün yapınca, o gece (kadir gecesi) arada kaynadı durdu. Resululah da itikafa (Bakara 187) çekildi. Yani sonraki ramazanlarda itikâfa çekilip, Camiye kapandı. O zaman "Ramazanın Son Haftası itikâfa çekildiği için "Kadir gecesi Ramazanın son haftası içindedir" dendi. Oysa VAHYİN kaynağını ve hele ilkinin "İKRA" diyen Vahyin ve getiren Meleğin bağlantısını Resulullah çok daha iyi biliyordu... Yezid yüzünden olmayan bir Teravih kılıyoruz ve 1300 yıldır KADİR gecesini kaybettik [Kaybettik ama bilimsel olarak (Mecerre) ve 1000 ay (83 ya da 84 yıl) olarak bunları Hubble sabiti denen bir uzayın genişleme katsayısına uyarlayıp, hesaplayabiliyoruz.]
Unutmayın ki, Namazı 3 vakit ve 2 rekât kılmaktan kaçınmanın hiçbir mazereti yoktur. Şöyle ki: Gündoğumundan öğlen dikmesine kadar 2 rekât; öğlen dikmesinden akşam ak ve kara ipliği ayırt edemeyene kadar 2 rekât daha ve tüm gece 2 rekât daha…
Namazı, gündüz (okul, iş vb.) mazereti olanlar yakın saatlerde kılabilirler. Sabah çok erken kalkıp işe ya da okula gitmeden sabah namazını kılabiliriz. Bundan sonra öğlen vaktine kadar serbestiz. Öğlen paydosunda ise; bulunduğumuz yerde vaktin gireceği saate bağlı olarak abdest alıp öğlen namazını kılabiliriz. Artık geriye sadece akşam namazı kalmıştır ve tamamen gün boyu özgürüzdür.
Ya da akşam girmeden 10 dakika önce öğle namazını kılıp, on dakika sonra akşam olunca da akşam namazını kılarız ve tüm gece özgürüzdür. Tüm diskotekler, barlar gece hayatı sabaha kadar bizimdir. (İçki içmek bile namaz kılmaya engel değildir, içkili olanlarımızın da namaz kılması zorunludur. Sadece çift görecek, konuşması peltekleşecek kadar sarhoş olmak namaza engeldir).
Tüm bunlar Allah'ımızın bize sunduğu kolaylıklardır. Ne Yezidilerin ne de Şia'nın kıldığı biçimde namaz kılınmamalıdır. Niyet edip, sadece kısa bir sure okunur, sonra rükuya ve secdeye gidilir, ikinci rekâtta da bunlar yinelenir ve oturuşta bir zammı sure (mesela ihlas) okunup sağa-sola selam-selam dersin. Namaz bitmiştir, Allah kabul etsin!
Miskin Nefsimize şeytan namazı zor ve sevimsiz gösterir. Allah da onun tersine namaza kolaylık göstermiştir ki, bunu da yapmazsak yuh artık… Namaz kılmamaya hiçbir bahanemiz yoktur, olamaz, olmamalıdır. Unutmayalım ki; herkes kendi bacağından asılacaktır.[ Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir Zilzal 7-8].
Hesabı ALLAH'a sadece ve sadece kendimiz vereceğiz, arkadaşlarımızın, çevremizin, yakınlarımızın mazeretleri değil! Ve de unutmayın ki yaptığımız her şeyden sorumlu tutulmaya başlandığımız yaş ergenlik yaşımızdır. Yani ergenlik dönemine girdiğimiz gün günah ve sevaplarınızda yazılmaya başlamıştır demektir.
Namazı kıldığınızı HİÇ BELLİ ETMEYİN! O Allah ile aranızdadır. Namazı sakın silah olarak kullanmayın, hele gösteriş için asla, hatta bilmesinler, ya da bilsinler ve şaşırsınlar. "Yahu ne kadar modern insanlar ve NAMAZ kılıyorlarmış meğer… Ben niye kılmayayım?" dedirtin ve dininizi sevdirin, kolaylatın onlara... Namaz bitince, dilediğiniz duayı, niyazı yapabilirsiniz. Allah'ımız DUALARA icabet etmesiyle MEŞHURDUR.
Allahın yaratmasına, beslemesine, CENNETLERİNE karşılık istediği günde 6 rekât (6 dakika bile tutmuyor) namaz... Lütfen candaşlar o namaza devam edin. Yalvarıyorum. Sabahtan öğlene kadar dilediğiniz saatte öğlenden akşama kadar dilediğiniz saatte ve bütün gece dilediğiniz saatte üç kez olmak üzere yalvarıyorum, o namazı terk etmeyin. Toprağı teyemmümleyin ama terketmeyin. Kur’an dışında HİÇBİR ŞEY okumayın (Âmini bile namazdan sonra söyleyin)... VE BU ÇOK ÖNEMLİ ASLA MAAŞ ALAN BİR İMAMIN ARKASINDA namaz kılmayın. Kendi aranızda dönüşümlü imam olun. Namaz sizi kötülüklerden alıkor.
Siz, sizden sonra gelecek olanların ATASISINIZ! Belki şu anda sizden üç asır küçükler vardır bir yerlerde, kim bilir! Onlara örnek olmak geleceği şimdiden düzenlemek için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Çünkü gelecek bizim davranışlarımızla, düşüncelerimizle şekillenecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder