21 Eylül 2010 Salı

HANİF İSLAM ÖĞRETİSİ HAKKINDA

İslamın kaynağı Kur’an ve Hz. Muhammed (sav) değil midir? Peki, peygamber Kur’an dışında söz söylemiş midir, Kur’an’a aykırı hareket etmiş midir? Allah (cc)’ün üzerinde söz söylemiş midir? O’na alternatif emirler, O’nun emrettiği emirler dışında bir şey söylemesi mümkün müdür? O’nun farz ettiği şeyler dışında kendi bir şeyler (sünnetler) koymuş olabilir mi? Dinin Kaynağı olan Kur’an dışında hareket etmiş midir?
Nitekim Kur’an dinin emirlerini içeren bir kitaptır. Peygamber de dini inen vahiyler sonucun da Kur’an’dan öğrenmiş ve hal ve hareketleriyle bize öğretmen olmuştur. O’nun söylediği hiçbir söz Kur’an’a aykırı olamaz… Bu durumda, Kur’ana aykırı olan bir söz de O’na ait olamaz. Çünkü O nefsinden konuşmaz. Gelecekte yaşanacak fitneyi Allah’ın izniyle bildiğinden hadis yazılmasını yasaklamış ve bu durum 4. halife zamanına kadar devam etmiştir. Ancak Muaviye döneminden sonra hadisler yazılmaya başlamış ve uydurma hadislerle birlikte de din bozulmuştur. [Allah (cc) Kur’an’ın değiştirilmeyeceğinin (Kehf 27) garantisini vermiştir, din ise insanların eliyle bozulmuştur].
Allah, Kur’an’da Yusuf Süresi 111’de “Bu Kur’an, udurulabilecek bir söz (HADİS) değildir” diyerek gelecekte çıkacak bu fitneyi önceden haber vermekteydi. Ancak insanlar, Allah tarafından sınanacaklarından dolayı, Allah’ın ayeti hak oldu ve insanlar şu anda “O’nun sözlerine mi yoksa uydurulan o hadislere mi inanacaklar” sınanması içerisindeler. Nitekim Bakara 214’te: Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Ayeti de önceki ümmetlerin başına gelen fitnelerle dinin bozulması durumunun, başımıza da geleceğini söylemektedir. Kur’an değiştirilemediğinden ve yeni peygamber gelmeyeceğinden dolayı bu fitneden kurtulmanın tek yolu Allah(cc)’un kitabına sımsıkı sarılmaktır. Çünkü insanlar tarafından yazılmış her şeyin bozulmuş, değiştirilmiş olma ihtimali her zaman vardır. İnsanların hata yapma, yanlış yapma ihtimali her zaman vardır. Ancak Allah(cc), Kur’an’ın değiştirilmeyeceğinin garantisini vermektedir ve Allah(cc) asla hata yapmaz, yanlış söz söylemez.
Hz. Muhammed (sav)’in mezhebi neydi? Hangi mezhebe sahipti? Hangi tarikattandı?
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın. ...
Ali İmran 105: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
Ali İmran 106: O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın".
En'am 159: Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.
Müminûn 53: Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.
Rûm 32: Onlardan ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinip övünür.
Ayetleri gereği Allah, Müslümanların parçalanmasını yasaklamış mezheplere, tarikatlara bölünmeyin uyarısını yapmıştır. Mademki; Peygamber (as)’ı taklit etmek, onun sünnetine uymak istiyoruz o zaman mezhepleri, tarikatları bırakıp O’nun getirdiği ve O’nun yaşadığı İslam’a uymamız gerekmez mi? O’nun gibi mezhepsiz O’nun gibi tarikatsız olmamız gerekmez mi? O’nun şeyhi kimdi? O’nun mürşidi kimdi? O’nun veli’si kimdi? O’nu yetiştiren, O’na yol gösteren her şeyi O’na öğreten Allah değil midir? Allah,  O’nu Kur’an ile eğitmedi mi O’na her şeyi vah yettiği Kur’an aracılığıyla öğretmedi mi? Peki O, Kur’an’ın kendisi ise, neden Kur’an’ı referans alıp sadece Allah’ın ipine sarılmıyoruz.
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın. ...
Şehlerin, mürşidlerin uzatmış oldukları ipe değil Allah’ın ipine tutunun, günahlarınızı sadece O bağışlayabilir. Zilzal süresi 7,8 ayetleri gereği hiçbir şeyh hiçbir insana yardım edemeyecektir, insanları cübbeleri altında cennete geçiremeyecek, sırattan kurtaramayacaktır. Bu Allah(cc)’un vaadidir.
“Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir”. Zilzal 7
”Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir”. Zilzal 8
Yani her koyun kendi bacağından asılacaktır.
"Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)? De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz "(Zümer 43-44)
"Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler"( Bakara 123)
"Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir"(Bakara 254)
"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar"(Enam 51)
Görüldüğü gibi Şefaat pazarlaması üzerine kurulu mezhepçi taassup ve tarikatların aksine, ayetler bir tek şey söylüyor:  ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİ YOKTUR.
Eş Şafii (AL Şufi, EL Şafi ya da Şifa kökünden gelen Şufa da deniyor), Allah’ın 114 adından biridir.  Şifa veren, şifa dağıtan, yegâne şefaat eden tek güç, derde derman ve deva olan, ŞUFU ve şefaat eden anlamlarına geliyor. Yani Veli gibi o da Allah’ın adıdır. "Allah’tan başka SİZE KİM şefaat edecektir?"; "Haydi bakalım getirin o şefaatçilerinizi de şefaat etsinler!", gibi ayetlerden ALLAH’IN adının Şifacı olduğunu ve eylemin adının da Şefaat olduğunu anlıyoruz. (Kur’an’da 114 Açık ESMA ve 137’ye kadar da GİZLİ ya da sıfat isim vardır.  Hennan, Mennan, Dehean, Sereiul Hısab, Settar, İlahinnas, Nurün alanur vb. gibi… Hadislere göre ise; "Allahın yüzden bir eksik=99 güzel adı vardır. Kim onları ezberlerse sorgusuz Cennete girecektir". Şimdi soruyoruz: 99 isim Esma ül Hüsna Allah’ın güzel isimleridir de Kur’an’da geçen ve Allah’ı tanımlayan şu isimler, Hennan, Mennan, Dehean, Sereiul Hısab, Settar, İlahinnas, Nurün alanur çirkin isimler mi? Bunlar Allah’ın güzel isimleri değil mi? Rabb ve Yahu (Ya Hüve) bile Allah’ın adıdır. Allah’ın övündüğü isim olan “Seriulhısab=Çok çabuk hesap gören” bile Hadis yüzünden çıkarılıp atılmış ve hadisleri doğru çıkarmak adına Esma ül Hüsna 99’a tamamlanmıştır. Şimdi soruyoruz: Kur’an’a mı inanalım yoksa Buhari ve Müslime mi?)
Arş düzdür (Ahiret hayatında yuvarlaklık yok. Ahiret hayatı bir ÖKLİD uzaydır). SİDRE (Cennet’lerin yer aldığı yer) DÜZDÜR, direkler (aks) DÜZ VE DİKTİR. Yani verilen bir noktadan (Direk) mahşere (bir paralele) bir tek paralel çizebilirsiniz. Eğer orası yuvarlak olsaydı: Başı ve sonu BİRLEŞİRDİ. O durumda ÖMÜR olurdu, SONSUZ HAYAT OLMAZDI! Yani yine ölümlü olurduk. Artık yuvarlak gök açılacak. Yuvarlak Dünya ve Güneş de dümdüz uzatılacak. Cehennem’in aydınlığı kızıl ateşinden menkuldür. Cennetin serin aydınlığı ise ARŞ’ın NURUNDAN menkuldür. Mahşer ise karanlıktır. Ancak Güneş başımıza uzatılınca ve Cehennem çekilerek yaklaştırılınca AYDINLIK olacaktır. O ana kadar mezardan mahşer alanına (De sitter uzayı) karanlıkta ve sürünerek gideceğiz. İyiler için Tarık (Kendine ışıma, kendini aydınlatma) yetisi verilecek yani ayakta olacaklar. Kötüler ise sürünecekler yani TARIK ışıması olmayacaktır. Derken bir aydınlık yaklaştırılacak. Daha doğrusu Cehennem Zebanilerin elinden kaçmış saldırmaktadır. Olmaz olsun öyle aydınlık!!! Cehennem’i zor dizginlerler, durdururlar (düşünsene bir süpernovanın göbeğindesin)... Ve nihayet insanlar mahşere, göbeğe toplanırlar. O zaman güneş AÇILIP başımıza konur. Olmaz olsun öyle Güneş! Yanıyoruz, beyinler kaynıyor! (Mahşerin karanlığında ve yalnızlığında bize tek dost ve arkadaş olacak, bize yol gösterecek olan Kur’an’ın kendisi olacaktır. Bu nedenle Kur’an’ı bol bol okumamız gerekmektedir)
Koşarız cami imamı tanıdığımıza, koşarız şeyhimize, koşarız evliyaya, koşarız resullere ve Resulullaha. HERKES SİZİ KOVAR: "Git başımdan ben kendim şefaat arıyorum kendim için" diye... ALLAHTAN BAŞKA SİZE KİM ŞEFAAT EDEBİLİR? Şefaat ya Resulullah! ALLAHTAN BAŞKA BİZLERE KİM ŞEFAAT EDEBİLİR? İyi ama dememiş miydi Resulullah, "İlla da ümmetim illa da ümmetim, şefaat edeceğim". "Şimdi kendisi şefaat arıyor. Yahu bizi ketenpereye mi getirdiler!". Mahşerde böyle bin yıl düşünüp duracağız. Resulullah dâhil tüm elçiler ŞEFAAT BEKLİYOR olacaklar. BİN yıl dile kolay... Ve yine bu kez size soruyoruz: ALLAHTAH BAŞKA KİM ŞEFAAT EDEBİLİR? Şefaat tümden Allah’ındır. Evet Allah’ımızındır. Çünkü Rabbimizin adı EŞ-ŞAFİYdir/Şifa veren, şefkatle şefaat eden... HİÇKİMSEYE, ALLAHTAN BAŞKASI ŞEFAAT EDEMEZ. İbrahim’e, Hızır’a, İsa-Musa-Muhammed efendilerimize... SİZE ŞEFAAT OLARAK ALLAH YETER!
Şimdi sanki “Allah’tan başka şefaatçiler varmış” gibi algılanan ayetlerin gerçekte ne anlama geldiğine ve gerçekte ne anlatmak istediğine bakalım:
Yunus 3: Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hala düşünmüyor musunuz?
Bakara 255: Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.
Enbiya 28: Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
Taha 109: O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.
Meryem 87: Rahman’ın katında ahid almışların dışında şefaate malik olmayacaklardır.
Müddessir 48: Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez.
Necm 26: Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.
Allah evreni bir kez yarattı ve karışmıyor artık (yerçekimi hep yanı, zaman hep ileri akıyor vb. yani değişmiyorlar). Bu gerçekten doğru (Afakta böyle) ama şu Hablil verid var ya, onun içindeki "7 açılmamış boyutun kıvrılı kaldığı tünel"… Oradan ALLAH nefse/ruha/bireysel olarak, bizlere karışıyor. Dualarımıza icabet ediyor ve kaderi değiştiriyor. Allah, LAİKtir. Kulu ile arasına ŞEFAAT dâhil hiçbir şeyi ve vesileyi sokmaz... Ancak bir tek şeyi sokar: DUA. Müminin mümine olan duası, sadece o "ŞEFAAT" makamı yerine geçer. O LAİK kanala, sadece o dua girebilir. Hüsnü Duanın tersi ise BEDDUAdır ve Beddua O kanala girmez... O "KUL HAKKI" olarak ya da iftira olarak defterde yazılıdır. Ama dua var ya... İşte o dua çok önemlidir... İşte ayetlerde belirtilen, “izin verdiği-sözünden hoşlandığı vb. kişilerden başkası şefaat edemez“ ifadesiyle anlatılmak istenen budur. Yani Müminin mümine olan duası bir şefaat kapsamıdır. Allah, bu dualar vesilesiyle dua edilen kişiye şefaat eder. Yani insanların direk kendileri şefaat etmiyor ya da şefaatçi olmuyorlar. Çünkü Eş-Şafii Allah’ın bir adı olup kimse bu adı alıp Allah ile adaş olamaz.  Nitekim Zümer 43-44’de “Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi edindiler? De ki:  Bütün şefaat Allah’ındır…”  buyrulmaktadır. Aksini iddia etmek, Allah’tan başka şefaatçiler olduğunu kabul etmek, Allah’ın kendisiyle çeliştiğini ima etmek olur ki, buda en büyük şirktir.
Ayrıca, Meryem 87. ayete baktığımızda;  “Rahman’ın katında ahid almışların dışında şefaate malik olmayacaklardır” ibaresiyle de cennette dahi devam eden bir şefaatin olduğunu görürüz. RAHMAN Suresi, biliyorsunuz CENNETLERİ anlatır. Bir kişi düşünün cennete gidebilmesi için tek bir sevaba ihtiyacı var. O kişiye, “git, ara” denir. Eğer bir sevap bulup getirebilirsen cennete girebilirsin denir (Bunun temel nedeni şudur: Allah çok merhametli olduğundan, insanları affetmek için bahane arıyor. O kişiyi bu şekilde arayışa sokuyor ki olada bir insan kendi sevabından vazgeçip, o insana vermeyi nefisine yedirirse, o vesileyle o da cennete gitmiş olacaktır. Bu şekilde, Allah şefaatını bu iki kişi üzerinde kullanmış ve her ikisini de affedip cennetine almış olacaktır). O insan sevabı bulur. Sonra Cennet kapısında o insana şöyle seslenilir: "Sizi buraya gönderen günahkâr demişti ki: "Bu bir tek sevabım var, o da bana fayda etmez. Madem günah ve sevabın denkti ve benim verdiğim tek sevap senin lehine olsun, senin olsun”. İşte CENNETe bu yüzden giren ve diğerinin sevabını almış kişiye denir ki, "GİT VELİNİMETİNİ, O CÖMERT İNSANI DA AL GETİR CENNETE"... Ve Gider onu alıp getirir, birlikte cennete girerler. Meryem Suresi 87. ayet bu anlamdadır. Çünkü ayette, RAHMAN KATINDA diyor. Esfeli safilin >>> Dünya yani Mahşer demiyor, SİDRE katında diyor... Bunun anlamı şu: ALLAH ŞEFAAT ETMİŞ ve kullarını Cennet’e almıştır. ŞİMDİ Cennetlik, artık gidip o Cehennem’e giden en umutsuz Müslümanı ALIP GETİRİR… Yani ALLAH ŞEFAATİ mahşerdedir... VE ŞEFAAT TEK ALLAH’TANDIR! Buda Ahirette dahi devam eden bir SINAVIN olduğunu gösterir. İyimiz iyi, kötümüz kötü olarak nasıl öldüysek kaldığımız yerden aynı bilinçle devam edeceğiz.
Birisinin terazide tartısı küçük bir farkla Cehennem’e eğiliyor. O kişi kendini kurtaracak bir TEK milimetrik SEVAB istiyor, arıyor mahşeri, dört dönüyor. Arkadaşları, anne-babası "Bize lazım olacak veremem" diyorlar. Öte yanda ise bir kere “La ilahe illallah” demekten başka hiç bir iyiliği olmayan biri var. O diyor ki, "Gel kardeşim, benim bir tek sevabım var, o da bana hayretmez al senin olsun!". Senin olsun diyor ve Sırat’tan Cehennem’e düşüyor. Bizimki çok sevinçli: Sevabı koyuyor terazi Cennet’e asansör gibi çıkıyor yukarıya. Cennetine giriyor. Ama kapıda bir engel: "Sen buraya giriyorsun ama kimin sayesinde buraya geldin?". "Bir iyi insan sayesinde tek sevabını bana verdi". "O Allah’a BORÇ verdi. Allah sonsuz Rahimdir. Git ve o kardeşini elinden tut getir. Bu Cennet onunki, seninki yan kapı". Adam gider ve Cehennem’de avaz avaz yanan kişiyi alır. Getirir ve Cennete koyar. İkisi de Allah’a şükrederler. Ve bunu nasıl öderiz derler? Rabb’im der ki: "Şefaat yetkimi birbirinize kullandım". Bilmeden birbirinize şefaat ettiniz. İkiniz de CEHENNEM’DEN çıktınız. Rabb’im merhamet etmek için zerrece (fotoncuk kadar) iyiliği AFFETME/Şefaat etme bahanesi ediniyor. Görüldüğü gibi Allah’tan başka bir şefaatçi yoktur. Ayetlerde bahsedilen “izin verdiği-sözünden hoşlandığı vb. kişilerden başkası şefaat edemez“ ifadeleri yukarıda bahsettiğimiz olayları anlatmaktadır. Yoksa mezheplerin ya da tarikatçıların belirttiği gibi şefaat yetkisine sahip olan şeyhlerden, gavslardan değil… Eğer hala şeyhlerin, gavsların ahirette size şefaat edeceğine inanıyorsanız, Allah’ın şu ayetlerini apaçık bir şekilde inkâr etmiş ve küfre girmişsiniz demektir.
Zümer43-44: Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)? De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.
Bakara 123: Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler.
Bakara 254: Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün  (kıyamet)  gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.
En’am 51: Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar.
Artık ALLAH’a HİÇBİR ŞEYİ ŞİRK KOŞMAYALIM! Resulullah’a Kurban oluruz ama o ALLAH değil! Allah’ın ortağı değil! Allah danışmanı hiç değil! Nasıl olacak da şefaat listesi yapılacak? Hadislere bakıyoruz: Günde beş vakit namaz kılıp, sürekli tesbih çekenleri ve sünnet namazlarını hiç aksatmayanları Resulullah cennete götürecekmiş... Buyrun SAHİH hadis... Namaz 5 vakit, sünnet namazlarına devam ŞART… Bunları yapmayanlara Peygamber şefaat etmeyecek ve "Ben buna şefaat etmiyorum, Cennete istemiyorum!" mu diyecektir. Peki, Allah da –hâşâ kuzu kuzu - “Peki Resulüm,  madem istemiyorsun, senin dediğin olsun” mu diyecektir. Hadislere inanmaya devam mı edeceğiz. Hani “kim bir kertenkeleyi görür öldürürse, 7 büyük günahı silinip 7 büyük sevap yazılır" diyen hadisçilere mi inanacağız. Şimdi biz 10 bin kertenkele yetiştirip öldürürsek DİREKT İBRAHİM’in makamına mı gideceğiz…
Neden başkalarından medet bekliyoruz ki, Peygammer(as) (örnek almamız gereken kişi o değil mi?) Allah(cc)’den başka kimseden medet, yardım bekledi mi ki? Allah’tan başkasını veli edinemeyiz, Kur’an’da
Şura 46: Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah'ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur.
Kehf 102: Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. ...
Meryem 81: Kendilerine onur ve destek olsunlar diye Allah dışında ilahlar edindiler.
Ankebût 41: Allah'tan başkalarını veli edinenlerin durumu, bir yuva edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve yuvaların en zayıfı elbette ki dişi örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi!
Zümer 3: Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır. O'ndan başkalarını veliler edinerek, "Biz onlara, yalnız bizi Allah'a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz" diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.
Şura 6: O'nun dışında veliler edinenlere gelince, onlar üzerinde gözcü de Allah'tır. ...
Şura 9: Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. ...
Böylelikle Allah(cc), tarikatçılığı, mezhepçiliği, şeyhlik kurumunu (ruhbanlık) yasaklamıştır.
(Gelenekçiler, Kur’an’da Yunus 62. ayeti referans göstererek Allah’tan başka veliler bulunduğunu ve böylelikle de şeyhlerin, gavsların birer veli olduğunu iddia ederler. Böylelikle de Allah’ın Kur’an’da haşa kendisiyle çelişkiye girdiğini iddia etmiş olurlar. Çünkü Allah, Kur’an’da Şura 9. Ayette, “Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost…” ifadesiyle, kendisinden başka bir veli edinilmemesi gerektiğini belirtir. Şeyhleri, Gavsları vb. leri bir yönlendirici, bağlanılması gereken bir önder olarak görmek, Allah’ı bırakıp onlardan himmet dilenmek, onları birer şefaatçi görmek, imanlı gitmek için mutlaka bir şeyhe bağlanılması gerektiğine inanmak şüphesiz, Allah’ın şu ayetlerini inkâr etmek olur: “Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah'ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur (Şura 46)”, “Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar (Kehf 102)”, “De ki:  Bütün şefaat  Allah’ındır (Zümer 44)”, “Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın (Ali İmran 103)”, “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz (Fatiha 5)”.
Bilgili olan insanlardan tabi ki yararlanmak, onların bilgilerinden istifade etmek gerekir. Ancak bu, Gelenekçilerin yaptığı gibi; İnsanların eteğine yapışma, onlardan himmet dilenme, ellerinden-uzattığı iplere tutunaraktan af dilenme (bir nevi Hıristiyanlıktaki günah çıkarma) şeklinde olmaması gerekmektedir. Olması gereken biçim; okullarda olan hoca-talebe ilişkisi şeklinde olmalıdır. Ayrıca Allah’ın şu ayetlerinin de akıldan çıkarılmaması gerekmektedir:
Maide 15: …Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir.
Maide 16: Allah, Kendi rızasına uyan kimseleri o kitap vasıtasıyla selamet yollarına eriştirir, İlahi izin ve iradesiyle onları inkâr karanlıklarından çıkarıp iman nuruna kavuşturur ve dosdoğru bir yola iletir.
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın.
Bakara 123: Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler.
Zilzal 7: Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir”.
Zilzal 8: Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir”.
Şimdi Gelenekçilerin, şeyhlerin, gavsların birer veli olduğuna kanıt olarak sundukları ayete bakalım :
Yunus 62 : Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
Burada bahsedilen «Veli » kelimesi söylendiği gibi şeyhleri ya da gavsları ifade etmemektedir. Ayetin anlatmak istediği, « vali » anlamındaki « velidir ». Yani ayet, Allah yolunda olan yöneticiler (valiler, bir ülkenin-şehrin-kasabının yöneticisi-hükümdar vb.) için bir korku olmadığını beyan etmektedir. Nitekim, önceki ayetlerde zaten Allah kendisinden başka veli olmadığını belirtmiştir. Eğer buradaki « veli » kelimesinin şeyhleri ya da gavsları anlattığını iddia edersek haşa Allah’ın kendisiyle çeliştiğini iddia etmiş oluruz. Ayrıca, şunu da hatırlamak gerekir ki, Arapça’da bir kelimenin birden fazla anlamı ve de Kur’an’da geçen her kelimenin de iç içe geçmiş 7 anlamı vardır. Dolayısıyla ayetler yorumlanırken bu anlamların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yunus 62. ayette geçen « veli » kelimesi « vali » yani « yönetici » anlamına gelmektedir. Şimdi « veli » kelimesinin geçtiği çeşitli ayetleri inceleyelim ve o ayetlerin gerçekte ne anlatmak istediğine bakalım :
Al-i İmran 28 : Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi kendisinden sakındırır. Varış Allah'adır.
Enfal 73: İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.
Tevbe 23 : Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir.
Tevbe 71 : Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
İsra 33 : Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
Bu ayetlerde geçen « veli » kelimesi, arkadaş, yardımcı, dost, destekçi, düşmana karşı birbirlerini koruma-kollama, birinin bakımını üstlenme-ondan sorumlu olma vb. anlamlara karşılık gelmektedir. Halbuki aşağıdaki ayetlerde belirtilen « veli » kelimesi bir önder, kendilerini kurtuluşa erdirecek, cehennem azabından kurtaracak, onların günahlarını affedecek, onlara şefaat edecek bir kişi anlamına geliyor (günümüz şeyh ya da gavslarına yüklenen özellikler anlamında) :
Şura 46: Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah'ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur.
Kehf 102: Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. ...
Meryem 81: Kendilerine onur ve destek olsunlar diye Allah dışında ilahlar edindiler.
Ankebût 41: Allah'tan başkalarını veli edinenlerin durumu, bir yuva edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve yuvaların en zayıfı elbette ki dişi örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi!
Tüm bu ayetlere rağmen hala şeyhlerin ve gavsların birer veli olduğunu iddia ediyorsanız, onların size şefaat edeceğine inanıyorsanız, sizi cübbeleri altında cennete girdireceklerine inanıyorsanız, ellerine ya da uzattıkları iplere tutunaraktan günahlarınızın affedileceğini umuyorsanız bilin ki apaçık bir şekilde Allah’ın ayetlerini inkar etmiş ve dinden çıkmışsınızdır. Eğer hala: «Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır (Yunus 62 ) » ayetindeki « veli » kelimesini şeyhler, gavslar olarak kabul etmeye devam edecekseniz, aşağıdaki ayette geçen « velileri » kim diye kabul edeceksiniz ?
Al-i İmran 175 : İşte o şeytan sizi velileriyle korkutuyor. Siz onlardan korkmayın. Benden korkun. Eğer gerçek mü’minseniz.
Evet, şeytan bizleri, « bir mezhebe girmezsek, bir tarikata girip bir şeyhe bağlanmazsak cehenneme gideriz, şeyhler bizi çarpar, onların her dediğini yapmamız gerekir » korkusuyla korkutuyor. Allah, ise onlardan değil benden korkun diyor. Sadece Kur’an’ı referans alın diyor. Şimdi kime inanalım… Kur’an’a mı yoksa hadislere mi ?)
Her gün namazda okuduğumuz Fatiha süresini bile idrak edememiş, Allah(cc)’tan başkasını anmanın, O’na eş koşmanın haram olduğunu bilmemize, rağmen hep mürşitlerden, şeyhlerden, velilerden himmet (yardım) dilemiş, onları aracı (put) yapmış, kalbimizde, zihnimizde ruhumuzda hep onları anmışız (rabıta). Allah(cc)’ın indirdiği dinde, İslamiyette; Hıristiyanlıktaki, Yahudilikteki papazlar, hahamlar gibi hocalar, mürşitler, şeyhler, gavslar vb… Allah(cc) ile kul arasına girip, aracı olabilirler mi? Bu şirk değil mi? Allah(cc) ile kul arasına kimse girebilir mi?
Kaf Suresi 16: ...Biz ona şah damarından daha yakınız.
Ayeti apaçık bir şekilde dururken başka birine ihtiyaç var mı?
Fatiha 5: Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.
Gerçekten bu ayeti idrak edebildik mi?
Allah(cc), Kur’an’da Peygamber(as) hiçbir akrabasının kalmadığını soyunun devam etmediğini söylemesine rağmen seyitlerden günümüzde geçilmiyor. Bugün dünyadaki seyit sayısı toplam Arap sayısından fazla ne vahim bir durum…
Ahzap 40: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Ayeti apaçık bir şekilde durduğu halde Allah(cc) adına yalan söyleyenlerin hali:
Allah adına yalan uydurandan yahut onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir?” (Enam suresi 21)
Şeklinde ifade edilmiştir ki bunlara cehennem azabı haktır. [Peygamber efendimizin vefatından sonra ise dinde ilk ayrılıklar ortaya çıkmış, 3. Halife Osman zamanında da Kureyş kabilesinden Ebu Süfyan ve Ümeyye oğullarının başa geçmesiyle dinde bozulmalar, uydurma hadiselerin artması ve gelenek göreneklerin dinin emriymiş gibi gösterildiği dönem başlamış oldu. Karbela faciasında da sahabenin tamamını öldürülmüştür. O öyle bir katliamdı ki, 400 kadar nedime, mabeyin vb. hepsi öldürüldü. Hamileler dahi öldürüldü (Belki Hüseyin’in soyundan hamile kalmıştır diye). Ebü Süfyan ve Ümeyye oğulları, güneşi balçıkla sıvayıp, diledikleri gibi tarihi yazdılar. Şurayı kaldırıp yerine saltanatı koydular. Yahudi olmasa da Yahudileşmiş Kureyş kabilesinin tüm gelenekleri, cahiliye örfleri yeniden diriltildi. Rahibelerin kara çarşafına kadar tıpatıp aynı kaldı... 715 yılında Emevi Halifesi Süleyman, başörtüsü takılmasını ve 743 yılında İkinci Mevran, karaçarşaf giyilmesini yasallaştırdı.  Ve kimse ama hiç bir kimse demedi ki: "Bu rahibe kıyafetidir". Bu arada Şiilerin neden 3 vakit kıldığını (Karbela olayından sonra Muaviye, yeni bir din oluşturdu. Hz. Ali taraftarları ise gerçek İslam’ı yaşamayı sürdürdüler. Fakat sonradan onlarda, Yahudilerin oyunları sonucunda gerçek dinden saptılar. Ancak hala 3 vakit kılıyorlar) neden Cuma namazının farzının 2 rekât olduğunu (Cemaat halinde kılındığından değiştiremediler) ve neden Hac’da 5 vakitin 3 vakite indirildiğini de sormak lazım (sözde cem ediliyormuş)].
Fussilet 43: Sana söylenen, senden öncekilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Muhakkak ki senin Rabbin, mağfiretin ve elîm azabın sahibidir.
Mü’minun 52: İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslamdır…
Enbiya 92-93: İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslamdır… Fakat insanlar tevhid dinini parça parça ederek aralarında ihtilafa düştüler…
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki; Peygamber (as) yeni bir din getirmedi. Hz. İbrahim’den beri süre gelen İslam’ın kendisini, tekrardan insanlara tebliğ etmiştir. Din demek Allah(cc)’un tüm emir ve yasaklarını içerdiğinden, Hz. Musa, İsa, İbrahim, hangi namazı kılmışsa, hangi orucu tutmuşsa ve din adına onlar ne yapmışlarsa (Bakara 83) Hz. Muhammed(sav)’de aynısını yapmıştır. Nitekim kendisi de namazı, Allah(cc)’un belirttiği tarzda 3 vakitten 2 rekât olarak kılıyordu ve de hep öyle kılmıştır. Dini bozmaya çalışanlar ise Mirac’tan sonra 5 vakit kılmaya başladı diyerekten Allah(cc) ayetlerine karşı gelmiş ve bu dini bozmuşlardır. Nitekim Allah(cc) söylediği zaman en mükemmel bir biçimde söyler ki, O’nun emirlerinde asla bir değişim olmaz (Secde13).
Allah(cc), zaten İslam dinin parçalanacağını mezheplere, tarikatlara bölüneceğini önceden haber vermiştir (Enbiya93). İnsanlar bu kargaşa ve bozulan din içinde Allah(cc) kitabına sarılıp onu tek rehber edinmelidir. Nitekim
ZUHRUF 44: Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Ayeti gereği Kur’an hepimize indirilmiştir. Sadece din adamlarına değil (İslam’da ruhbanlık yoktur). Herkesin onu inceleyip, Allah(cc) ayetleri üzerinde düşünüp ondan öğüt alması gerekmektedir. Aksi halde şu anda bulunduğumuz yanlış din üzerinde ölüp, Allah(cc)’un azabına ve şu ayete maruz kalmamız içten bile değildir.
Furkan 30: Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Aynı şekilde tüm mezhep imamları, tarikat şeyhleri, mürşidler Kur’an da önceleri recm ayeti olduğunu daha sonradan Kur’an’dan çıkarıldığını iddia ederek recm i Allah(cc)’un bir emri olarak gösterdiklerinden ki, bu şekilde Kur’an’ın değiştirilebileceğini savunduklarından dolayı, dinden çıkmış, Allah(cc)’ın Kur’an’ın değiştirilemeyeceği sözünü inkâr etmişlerdir. [Hâlbuki recm Yahudilikten İslam dinine girmiş ve sonraları uydurma hadislerle İslam’ın bir emri olarak telakki edilmiştir, birçok konuda olduğu gibi…] Tarikat olayı ile de güya İslam’ı daha iyi anlamak için İslam’ın emirleri dışında, vird, hatme, rabıta gibi alternatif emirler getirerek Allah(cc)’un emirleri dışında uyulması gereken kurallar oluşturup, Allah(cc)’a adaş olmaya, O’nun gibi emirler silsilesi oluşturmaya çalıştılar (bilerek yâda bilmeyerek ama hata hatadır). Hâlbuki din adına her emir, her ayet sadece Allah(cc) tarafından konabilir (Allah’tan başka kimse fetva vermeye yetkili değildir). Kimse din adına, Allah(cc)’un Kur’an da belirtmiş olduğu emirler dışında İslam’a hadis, sünnet, vird, hatme, rabıta gibi ekstra şeyler koyamaz. Çünkü din Allah(cc)’undur. Ve kurallar sadece kendisi tarafından konur. Kimse dine çeşitli şeyler ilave ederek Allah(cc)’a eş olamaz.
Not: Ayrıca unutulmamalıdır ki; keramet/mucize (doğaüstü olaylar) sergilemek asla kişinin hak yolda olduğunu, Kur’an’a göre hareket ettiğini, Allah’ın emirlerini, tam anlamıyla yerine getirdiğini göstermez. Çünkü Budistler, yogalar ve dünya genelinde binlerce inançsız insan da mucizeler (doğaüstü güçler) gösterebilmektedir. Belki bu tip insanların yaptıklarını şeytani, şeyhlerin ya da din adamlarının yaptıklarını da ilahi bir kudret olarak görüyor olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, var olan her özellik-kudret insana Allah tarafından verilir ve şeytanın insan üzerinde, vesvese dışında, hiçbir etkisi yoktur. Dolayısıyla diyebiliriz ki, bir inanç ya da bilgi, kişilerin doğaüstü güçlerine/kerametlerine göre değil, Kur’an’a göre, doğru ya da yanlış olarak arz edilebilir. Yani referans, Kur’an ayetlerine uyum ya da uyuşmazlıktır… (ANKEBUT 49-50-51)
Peygamber Kur’an dışında bir şey (hadis) söylememiş, Kur’an da olmayan hiçbir namazı (sünnet) kılmamış(sadece kendine farz olan namazları kılmıştır), Kur’an da belirtilenin aksini yapmamıştır. O halde mezhepsiz, tarikatsız, sadece Kur’anı referans alarak ve sadece Allah(cc)’ın ipine sarılarak Hz.Muhammed(sav)’e indirilen gerçek din olan Hanif dine uyalım.
Bakara 135: ...De ki: Hayır, biz Hanif olan İbrahim'in dinindeniz.
Ali İmran 67: İbrahim, ne Yahudi, ne Hıristiyan'dı; o Hanif dinindendi. 
Ali İmran 95: ...De ki Allah gerçekçidir. O halde, İbrahim'in dini olan Hanif'liğe uyun...
Nisa 125: Kim vardır ki, ondan daha güzeli var olsun? İyilik halinde, tam bir ihlas ile kendini Allah'a teslim etmiş (Yaratan ile barışmış) ve Allah'ın indindeki en güzel din olan İbrahim'in dini Hanif'liğe tabi olmuştur. Allah İbrahim'i dost edinmiştir.
Enam 79: Kuşkusuz ben her dinden vazgeçip, yüzümü Hanif olarak o gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndüm. 
Enam 161: De ki: Muhakkak Rabbim beni İbrahim'in doğru yoluna dosdoğru olan Hanif dinine iletti. 
Yunus 105: Ey Resul! De ki: Ayrıca yüzünü Hanif dininden ayırma ve sakın ortak koşanlardan olma diye emrolundum. 
Hac 31: ...Allah'a Hanif olarak muhatap olun, habis ortak koşmalardan kaçının. 
Nahl 120: Doğrusu İbrahim Hakk'a yönelen bir kurucuydu. O Hanif idi. 
Nahl 123: Ey Resul! Sana Hanif ol, İbrahim'in dinine uy diye vahyettik.
Beyyine 5: Hâlbuki onlar yalnızca Hanif olmak üzere, dini sadece Allah' a has (özgün kılarak, mezhep imamlarına, şeyhlere, kullara vb. has kılmayarak), Allah'ı bilmekle, salâtı ikame etmekle ve zekât vermekle emrolunmuşlardı. En dosdoğru ve gerçekçi din de işte bu Haniflik'tir.
Yunus 30: Sen artık yüzünü hakka yönelmiş Hanif dine dön ki, Haniflik Allah'ın mayasıdır. İnsanları o maya üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiç bir değiştirme ve değişiklik bulunmaz. İşte En doğru ve en sağlam din Haniflik'tir; fakat insanların çoğu bilmezler.
Yunus 43: Allah katından geri çevrilmez bir gün gelmezden önce, yüzünü Hanif dinine çevir. Ki o gün insanlar bölük bölük ayrılırlar.
Şehleri, hocaları, gavsları vb.leri aradan çekin ve sadece Allah(cc)’un ipine yapışın. Dini bölenler ve Allah’a şirk koşanlar gibi olmayın. Unutmayalım ki Peygamber(as) da dini inen vahiyler sonucunda direk Kur’an‘dan öğrenmiş ve ashabına da bunları öğretmiştir.
Dini emirlerin bir kısmının Kur’an da bulunmadığını iddia etmek, Allah(cc)’un Peygamber(as)’a bildirmiş olduğu dini eksik bir şekilde vahyettiğini iddia etmek olur ki; bu da Peygamberin dahi dini gerçek manada bilmediğini kabul etmek olur. Bu düşünce de “Biz O’nda hiçbir şeyi eksik bırakmadık” diyen Allah(cc)’un ayetine karşı çıkmak demek olur ki, bu da kâfir olmakla özdeştir. Peygamber(as) dini, inen vahiyler sonucunda öğrenmedi mi? O vahiyler, Kur’an’ın kendisi değil mi? O halde bazı dini emirlerin Kur’an’da olmadığını iddia etmek ya da Allah(cc)’un ayetlerinin sadece belli bir sınıfa (ruhban grubu; müceddid, gavs, şeyh vb.) ait insanlar tarafından anlaşılabileceğini, O kişilerin sadece Kur’an hakkında konuşma, düşünme ya da fetva verme yetkisine sahip olduğunu iddia etmek, ruhbanlık kurumunu kabul etmek demek olur. Bu da;
Zuhruf 44: Doğrusu o Kur’an, senin içinde, kavmin içinde bir öğüttür ve siz de ondan sorguya çekileceksiniz.
Bakara 99:  And olsun ki Biz sana ap açık ayetler indirdik.
Fussilet 2-4: Bu kitap, bilen bir topluluk için Allah’ın rahmetiyle müjdeleyici ve Onun azabından sakındırıcı olmak üzere, ayetleri açıklanıp ayırd edilmiş Arapça bir Kur’an olarak Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler; artık hakka kulak vermezler.
Zümer 27: And olsun ki Biz bu Kur’an’da, güzelce düşünüp öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü misali verdik.
En’am 38: Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
Maide 15: …Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir.
Maide 16: Allah, Kendi rızasına uyan kimseleri o kitap vasıtasıyla selamet yollarına eriştirir, İlahi izin ve iradesiyle onları inkâr karanlıklarından çıkarıp iman nuruna kavuşturur ve dosdoğru bir yola iletir.
Diyen Allah’ın ayetlerine karşı çıkmak olur ki bu da kâfirlikle özdeştir.
Kur’an’ın sadece hadislerle anlaşılabileceğini iddia eden ve bu hadisleri de Peygamberin(as)’ın sünnetiymiş gibi kabul eden bir zihniyet de apaçık bir şekilde Allah(cc)’ın ayetlerine karşı gelmiş, Allah(cc) ve Peygamber(as) adına yalan uydurmuş olmaktan öteye geçmez. Nitekim Peygamber(as) Kur’an’da yazılı hiçbir emrin dışına çıkmamış ve Kur’an’a harfiyen uymuştur; ne bir eksik ne de bir fazla. Aksini iddia etmek şöyledir ki; Peygamber(as) adına uydurulan tüm hadisler, O’nun kıldığını iddia ettikleri, Kur’an’ın belirttiği farz namazları dışındaki tüm namazlar ya da sünnetlerdir. Bu düşünceleri, Kur’an ‘da olmadığını bilerekten kabul etmek (Kur’an’da belirtilen bu yalanların hiç biri yok) ve bile bile insanların ortaya atmış oldukları bu iftiraları bir dini inanç olarak savunmak (Kur’an’daki ayetleri hiçe sayarak) gafletin ta kendisidir.
İnsanların dini konularda daha bilinçli olması ve Allah(cc)’un kitabını daha dikkatli bir şekilde okuması gerekmektedir. Nitekim Karbela olayından sonra Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve sahabenin tamamı Muaviye’nin emriyle öldürülmüş ve din,  siyasete alet edilerek uydurma hadisler, Yahudi ve Hıristiyan din adamları, Ebu Süfyan, Muaviye, Yezid gibi, Peygamber(as) ve O’nun ashabına düşman olan kişiler tarafından bozguna uğratılmıştır. (Sahabeleri, Hz. Ali’yi, Peygamber(as)’ın iki gözü olan torunlarını öldüren o kişilerden, o münafıklardan ne beklenirdi ki?). Bu dönemden sonra din içten ve dıştan fitnelerle yıkılmış ve gerçek din öldürülmüş, Kur’an eksenli din anlayışından kul eksenli din anlayışına geçilmiştir. Muaviye-Yezid gibi münafıklar, Emevi ve Abbasiler döneminde de, insanları yönetmek ve iktidar hırsı gibi nedenlerle, uydurma hadisler ısmarlamışlardır. Bu şekilde, hem kendi düşüncelerini hadis kılıfı altında insanlara kabul ettirecek hem de kendi saltanatlıklarının devamını sağlayacaklardı. Bu ısmarlama hadisler, özellikler Hıristiyan ve Yahudi din adamları tarafından ortaya atılmıştır. Neden ise; savaşla yok edemedikleri İslam dinini hadis fitnesiyle içten parçalamaktı. Buhari ve Müslim’in hayatlarına bakın bakalım… Müslüman olduklarını görebilecek misiniz? Kur’an değiştirilemeyeceğinden, dini bozmanın en iyi yolu fitneler üretip dini parçalamak ve insanlar arasında ayrılıklar doğurmak olacaktı. Bu şekilde din parçalanmış ve hakikat ortadan kalkmış olacaktı. Bunu nasıl başaracaklardı. Tabi ki uydurma hadislerle… Düşünün bakalım Peygamber(as) neden hadis yazılmasını yasaklıyor, neden dört halife zamanında bu vasiyete uyuluyor ve ondan sonra bu vasiyet çiğneniyor, neden en çok hadis rivayet edenler, peygambere en yakın olan kişiler değil… Bir düşünün bakalım… Evet, oyuna getirildik… Kandırıldık… Peygamber daha ölüm döşeğinde iken başlayan ayrılıklar, şimdi tamamıyla bozuk bir din anlayışını bize miras bırakmıştır. Sonraki dönemlerde ortaya çıkan bazı şahsiyetler tarafından, bozuk olan din anlayışı bir sistem etrafında toplatılarak daha düzenli bir din anlayışına gidilmiştir. O şahsiyetlerin topladıkları ya da öğrendikleri hadislere, bakış açıları da şimdiki mezhep inanışlarını ortaya çıkarmıştır. Yani, Allah(cc)’un Peygamber(as)’a bildirmiş olduğu emirler, hadisler ışığında farklı anlamlar almış ve yeni dini inanışların (mezheplerin=insan kaynaklı dini inanışların) ortaya çıkmasına neden olmuştur. O şahsiyetlerin en büyük hatası ise dini anlamada sadece Kur’an’ı referans alınması gerektiğini bilmemiş ya da anlamamış olmalarıdır.
Şu anda Türkiye’de en yaygın mezhepler; Şafii, Hanifi, Maliki ve Hanbelî mezhepleri olup bu mezhepler hak mezhepler olarak algılanmaktadır. Neden peki? Çünkü insanların çoğu bu mezheplerden… Şu anda Mekke-Medine toprakları Mu’te nikâhına inanan ve Kur’an’a göre tamamıyla sapık bir inanış olan Vahhabilikle (İngilizler tarafından oluştuşturulmuştur) yönetilmektedir. Neden? Çünkü çoğu insan orada o mezhebe inanmaktadır. Peki, hiç düşündünüz mü sizin inanışınızın Kur’an’da yeri nerede diye? Kul kelamına dayanan hiçbir şey hatasız olamaz. Bir inanış sadece ve sadece Allah(cc) kelamına dayanıyorsa saftır ve tam anlamıyla gerçekçidir. Ve de unutmayalım ki, Allah(cc)’un emirleri kesindir, olasılığa dayanmaz, çelişki içermez, parçalanmaz ve mezheplerde olduğu gibi de mezhepten mezhebe de değişim göstermez. Emir ne ise odur yoruma gerek bırakmaz. Allah(cc)’un Peygamber(as)’a bildirdiği din, insanların eliyle bozguna uğratılmıştır. Dinde olmayan birçok emir dinin emriymiş gibi gösterilmiş, Kur’an kaynaklı din anlayışından, Kul kaynaklı bir din anlayışına gidilmiştir. İşte bu gerçekten dolayı mahşerde Peygamber(as) bize şu şekilde seslenecektir;
Furkan 30: Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
İşte bu ayet, şu andaki din anlayışımızın ne kadar yanlış olduğunun bir göstergesidir. Bu yazılanlara rağmen, hala tarikat ve mezheplerin hak olduğunu, dini anlamanın tek yolunun Kur’an ile birlikte hadisler olduğunu iddia ediyorsanız, aşağıdaki ayetleri tekrardan okuyup üzerlerinde bir daha düşünün.
Maide 15: …Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir.
Maide 16: Allah, Kendi rızasına uyan kimseleri o kitap vasıtasıyla selamet yollarına eriştirir, İlahi izin ve iradesiyle onları inkâr karanlıklarından çıkarıp iman nuruna kavuşturur ve dosdoğru bir yola iletir.
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın.
Ali İmran 105: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
Ali İmran 106: O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın".
En'am 159: Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.
Müminûn 53: Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.
Rûm 32: Onlardan ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinip övünür.
Mü’minun 52: İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslamdır…
Enbiya 92 : İşte bütün bu peygamberlerin getirdikleri din, tek bir dindir ki, o da sizin dininiz olan İslamdır…
Hanif din, sorgulayıcılık üzerine kurulmuş bir dindir. Bu sorgulayıcılık özelliğini, atamız İbrahim(as)’ın Rabbimizi bulmak amacıyla aya, güneşe ve yıldızlara tapması, en sonunda da bunların hiç birinin yaratıcı olamayacağı düşüncesinden sonra gerçek yaratıcı olan âlemlerin Rabbi olan Allah(cc)’u bulması esasına dayanmaktadır. Bütün peygamberler içinde hatta insanlar içinde Allah(cc)’u akıl yoluyla bulan tek insan olduğundan kendisine HALİL (Allah’ın dostu) ünvanı verilmiştir. O’nun dışında hiçbir peygamber Allah’ı aklıyla bulmamıştır. Diğer bütün peygamberler doğdukları anda peygamberlik fıtratıyla doğduklarından hiçbir şeye tapmadan peygamberliklerini beklemişlerdir. İbrahim (as) hariç… O Allah’ı aklıyla idrak ederek buldu ve kendisine diğer peygamberlerden farklı olarak sonradan peygamberlik görevi verildi. Allah onu dost edindiğinden, her dediğini kabul etti. Aya, güneşe ve yıldızlara taptığından kendisine ceza olarak 3 vakit namazı 2 rekâttan farz kıldı.  Sonradan orucu, zekâtı vb… Allah ise bunu tüm insanlara farz kıldı.
Hanif olmak sadece islamın şartlarını yerine getirmek değildir… Düşünmek, tefekkür etmek, bilim yapmak, Allah’ın ayetlerini gerçekten idrak etmeye çalışmak demektir. Bu nedenle Allah, peygamber efendimize “kupkuru Müslümanlıkla yetinme atan İbrahim’in dinine uy” diyor. Haniflik, var olan her şeyi sorgulayarak, idraka ermek demektir. Atalarımızdan gördüğümüz şekilde dine uymak demek değildir. Araştırarak, sorgulayarak, idrak ederek Allah’a ulaşmak demektir. Yoksa Allah, peygamber efendimize Haniflik üzerine o kadar vurguyu neden yapsın ki! Hanif din, peygamber efendimiz döneminden 1420 yıl sonra ilk defa yeniden bizim çağda anlaşılmaya başlanıyor. Hanif din bu çağda anlaşıldı. Bize düşen araştırarak, sorgulayarak, tek ve değişmez tek rehber Kur’an’a uyarak Allah’ın gerçek dinine girmektir. Yunus 43’te belirtilen gibi mezheplere, tarikatlara, cemaatlere bölünmeden tek yürek olalım. Birbirimizden ayrılmadan, kopmadan “biz” bilinciyle Allah(cc) yolunda ilerleyelim. Bakara 170’te belirtilenler gibi olmayalım. Çünkü ayet: Onlara Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) uyun dendiğinde, Onlar “Hayır biz atalarımıza (tarikat şehlerine, mezhep imamlarına, anne-babamıza, cami imamlarımıza, dedelerimize) uyarız” derler. Ya ataları hiçbir şeyi akıl edemeyen ahmaklarsa da mı uyacaklar? Diye aşağılıyor. Evet, Hanif din bu yüzyılda anlaşıldı. Çünkü Allah böyle takdir etti. Nasıl ki, peygamber efendimiz o çağa gönderilmişse, Hanifliğin anlaşılması da bu çağa nasip olmuştur. Bizim çağın insanlarına… Allah böyle uygun görmüştür…
Yunus 43. ayete dikkat edilirse, mezheplerin, tarikatların arttığı bir zamanda Allah’ın dini olan Hanifliğe uymamızı, insanların oluşturmuş olduğu (mezhep imamları kendi din kurallarını oluşturdular tıpkı tarikat şehleri gibi… Bu şekilde de Allah’ın dinine alternatif din oluşturmuş ve şirke girmişlerdir) dine girmememizi emretmiştir. Tarikat ehli insanlar da kendi kurallarını belirleyerek (hatme, rabıta, vird vb…) güya dini daha iyi anlamamızı ve dini daha iyi yaşamımızı sağlıyorlar. Bu durum Allah’ı eksik görmektir. Ne yani, Allah’ın, Kur’an’da belirttiği ve peygamberin yapmış olduğu ibadetlerle, O’na ulaşılamaz mı? Allah, İslam’ın kurallarını eksik mi belirtmiş? Peygamber, tarikatçıların belirtmiş olduğu emirlerin hangi birini yapmıştır? Gerçekten ibadetin zevkine ulaşmak için tasavvufi emirleri yerine getirmemiz gerekiyorsa, bu durumda indirilen din eksik demektir. İnsanlarda bu eksiği tamamlamak için, vird-hatme-rabıta vb. şeyler ekleyerek bu eksiği tamamlamışlardır. Bu durum ise; Allah’ı eksik görmek ve O’nun emirlerine alternatif emirler getirmek demektir ki bu da şirktir. İnsanlar, Allah’ın ayetlerine gerçekte inanmadıklarından yapmış oldukları hiçbir ibadet onları manevi olarak geliştirmiyor, tatmin etmiyor. Bunun sonucu olarak insanlar manevi duygularını tatmin etmek için tarikatlara yöneliyorlar. Bu durum ise; bir hastalığı olan birinin hastalığını gidermek için almış olduğu yanlış bir ilacın hastalığını daha da artırmasına benzer ki bunun sonucu yok oluştur (Furkan 30). Zamanımızda, tarikata girmek deyimiyle sanki yeni bir dine girmişsiniz imajı verilerek Allah’ın dinine alternatif bir din oluşturulmaktadır.
Kur’an demek peygamber demektir. Kendisinin de vahiy aracılığıyla dini öğrendiği bir peygamber nasıl olurda kendi kendine emirler=sünnetler=Allah’ın farzlarına alternatif emirler=sünnetler getirebilir ki… Atan İbrahim’in dinine uy denildiğine göre, O sadece var olan bir dini, tekrardan yaşama sokmuş ve bunu insanlara öğretmiştir. Kur’an’da hiçbir şey eksik bırakılmamasına ve her tür misalin açıklanmış olmasına rağmen hala dini anlamak için Kur’an’a alternatifler aramaya devam mı edeceğiz? İnsanlar Allah’ın dinini bırakıp, kendi oluşturmuş oldukları dinlere(mezhepler, tarikatlar) inanmaktadırlar ve her grup kendi tarikatıyla, kendi mezhebiyle gururlanmaktadır (Rum 32).
Allah tüm Müslümanları tek çatı altında,  atamız İbrahim’in dini altında toplasın ve bizleri Furkan 30, Bakara 170, Rum 32 ayetlerinde belirtilmiş topluluklardan eylemesin. Allah(cc), bizi son nefesimize kadar imanda bıraksın. Rabb’im bizlere HANİF Müslüman olarak ölümü nasip etsin. Allah’ım bizleri lütfen yalnız bırakma, bizi “sıratel müstakıym”den ayırma. Bizleri rahmetinle kuşat, bize acı ve kaldıramayacağımız yükü yükleme. Bizleri yolunda şehitler kıl. Bizleri dostun, İbrahim’in dostları yap. Bizleri Sabıkun ile kendine yakın tut. Ey bizim Rabb’imiz. Tüm inananlara, ailemize ve bizlere merhamet et. Bizi çetin günden koru. Rabb’im seni daha iyi bilmemiz için İLMİMİZİ ÖZEL olarak artır. Bize özgü artır. Unutulmuş HANİFLİĞİ yeniden verdiğin gibi, BİZLERE MİLLENİUMun ilmini ver. İSLAM olmak yetmedi-yetmeyecek, BİZLERİ HANİF İslam yap. MİSYONUNU BİZE bildir duyur, bize ilet Yarabbi. KUR’AN ile bizi EŞİTLE Yarabbi. Sana sonsuz övgüler bile azdır Yarabbi. Sana şükürler olsun, nimetlerine hamdolsun. Sen bizi öldüren dirilten… Gece canımızı alan ve dilerse bırakan ve kimimizi yeraltında tutan, kimimizi semalarda özgür bırakan... Bizlere bu kerametlerle DEĞER verdiğini bildirensin. Yarabbi, bizleri kibirden uzak tut. Mütevazı kıl. Yoksula yardım etmemiz için fırsatlar ver. Rabb’imiz sana müttekiyiz. Ey Rabbimiz, bizim tüm günahlarımızı ŞİMDİ SIFIRLA. Bizim sadrımızı aç, göğsümüze FETTAH ol! Zihnimiz, senin bize üfürdüğün AKIL ile Kalbimiz senin bize ilham ettiğin İMAN ile MÜ'minül Müheyyimül, Azizül Cebbar sırrına ersin. HANİF İSLAMI, protestantlığımızı mübarek kıl. Sana asla ortak koşmayacağız! Resulullah'ımıza da MAKAMI MAHMUDİYE'yi hibe et Yarabbi! YARABBİ, "BİZLERİ ISLAH ET! Salihlerden kıl. Bizlere bilmediğimizi öğreten en büyük öğretmen olan Rabbimiz bizleri bereketlendir, artır, çoğalt, haniflerinin yalnızlığını azalt. Amma illede illede şu daracık bilgi dağarcıklarımıza maksimum yüklemeni yap. Rabbim sen doyuransın, herkesin rızkını verensin ne olur bizim rızkımızı da fazlası ile ver fakir (cahil) eyleme... Biz haniflerin seni seviyoruz... Sevgiyle... Allah'ın EL MACİD (Mucit, buluşçu) ve ÂLİM (Bilen bilgin) ADLARI REHBERİMİZ OLSUN. Ve ARŞ HOPLATAN ŞU DUALAR HEP AKLIMIZDA OLSUN:
Rabbi Zıdni ilmi/ BİLİM GÜCÜMÜ ARTIR!
Rabbim ilmini artırdıklarının sayısını artır.
Rabbim bana kaldıramayacağım yükü yükleme!
Rabbim beni ekonomiyi düşündürmez kıl!
Rabbim beni Sabıkun'a/Sana al!
Rabbim beni dosdoğru yoldan ayırma.
Şimdi Atamız Hz. İbrahim’in Levhi Mahfuza nakşolunmuş destanını bir seyredelim:
Hz. İbrahim’den kurtulmak için dev bir ateş ve mancınık hazırlatan Nemrut, Halkını da toplamış kibir ve gurur içinde son defa İbrahim’e teklif ediyor.
- Bak diyor etrafına bak, ateşe bak… Ve benim kudretime bak! Görüyorsun ki seni bu akibetten kimse kurtaramaz. Ancak ben kurtarabilirim. Sana tekrar bir fırsat veriyorum; Ancak iki üç dakikalık vaktin var. Gel bu fırsattan istifade et. Dininden dön bana tap ve helak olmaktan kurtul!
Hz. İbrahim tebessüm ediyor ve:
- Ey nemrut diyor mademki iki üç dakikalık ömrüm kaldı, ondan sonra beni bulamayacaksın gel, sen bu fırsatı kaçırma istifade et. Beni dinle putları ve ilahlık davasını terk et. Âlemlerin Rabbına iman et ve ebedi zabtan kurtul.
Nemrud hem öfkeli hemde perişan bir şekilde söyleyecek söz bulamıyor putperestler hayret ve dehşet içindedirler. Bu ne cesaret! Bu ne pervasızlık! Hep birden bağırıyorlar. O’ nu ateşe atalım,  ateşe! Nemrud yine böbürlenmiştir:
- Duyuyormusun,  ateşe atılacaksın diyor.  Hz. İbrahim yine tebessümle cevap veriyor.
- Allah yolunda dünya ateşi, iş mi sanki? Eğer ben Allah aşkının tutuşturduğu sinemdeki ateşten bir kıvılcım size sıçratsam ne siz kalırsınız ne de ateşiniz. Fakat ben Allah’ımın takdirine razıyım,  dilediğinizi yapmakta serbestsiniz.   Kâfirlerin feryadı,  tekrar ortalığı çınlatıyor.  Ateşe, ateşe atın… Ve nemrud emrediyor.  Ateşe atın! 
Kâfirler,  İbrahim’i ateşe atmak üzere manivelaya doğru götürüyorlar.
Hz. İbrahim İlahi aşkın en büyük zevki içindedir. Bu sırada bütün Melekler Cenab-ı Hakka yalvarıyorlar;
- Ya Rab Kulun ve Resulün İbrahime seni zikrettiği için kâfirler zulmediyorlar.   O’nu kurtar bize izin ver onu senin emrinle kurtaralım. Haktan nida geliyor.
- O sizin yardımınıza iltifat etmiyor. İsterseniz gidin ona sorun. Melekler İbrahime manivela yolunda yetişirler.
- Ya İbrahim derler,  Rüzgâr bizim emrimizde yeter ki sen iste, Hakkın izniyle ateşi söndürelim, sular bizim emrimizde sen iste bu ateşi şu anda su ile söndürelim, yer bizim emrimizde sen iste bu ateşi yere geçirelim, toprağa yutturalım.   Hz. İbrahim tebessüm ederek Meleklere cevap veriyor;
- DOST İLE DOST ARASINA GİRMEYİN RABBİM HAKKIMDA NE DİLEDİYSE O OLUR. Eğer Hâlas ederse lütfundandır, şükrederim. Nemrudun ateşi ile yakarsada,  benim kusurumdandır, SABREDERİM.
Melekler dönüyorlar, Cenabı Hakka secdeye kapanıyorlar.  Ya Rab kusurumuzu affeyle. Böyle bir kulun ve Resulün için sana yalvarmak bize düşmezmiş.
Kâfirler İbrahim’i manivelanın bir ucuna oturttuktan sonra bırakıverdiler. İşte Allah Resulü, havada uçarak Nemrudun ateş dağının ortasına dogru gidiyor. O anda Cenabı Hak,  Cebrail (as) a emir veriyor. Derhal koş, İbrahim ateş yolunda onu havada tut ve de ki ben Cebrailim benden bir dileğin var mı?  Diye sor. 
Cebrail yetişiyor ve soruyor: ben Cibrili Eminim Hakkın emriyle sana geldim. Bir arzun varsa benden iste.  Hz İbrahim’in yine tebessümlü cevabı,
- Benim dileğim, Allah’tan olur. Sana ihtiyacım yoktur ya Cibril.  Derhal Allah’tan Cebraile hitap erişiyor
- Ya Cebrail, İbrahim benim HALİLİMDİR. BUNU İbrahim’e bildir. Cebrail gider. Ya İbrahim, der. Rabbin seni kendine, Halil seçti. İhtiyacını Rabbinden iste.
HalilulRahman cevap verir, Rabbimden ne isteyeyim?
-  Nefsini iste 
-  Nefsim kusurludur. Kusursuz Sultandan nefsimi istemek ayıptır.
-  Ruhunu iste.
-  Ruhum emanettir. Emanet sahibinden istenmez.
-  Kalbini iste.
-  Kalbim, Rabbimin hakkıdır. Nasıl isterim?
-  Ateşe karşı Allah’tan yardım iste
-  Ateşi kim yaktı?
-  Nemrud.
-  Kimin emriyle yaktı?
-  Huyunun emriyle.
-  O huy Celil olan Rabbimin emri. HALİL, CELİL EMRİNE RAZIDIR…
İbrahim ‘in bu son sözü üzerine Cebrail (as) titreyerek elini İbrahimden çeker.  Ve Allah Resulü “ SüphanAllah, SüphanAllah“  diyerek dev ateşin tam ortasına düşmüştür. Fakat o anda da Cenabı Haktan o korkunç ateşe şu hitap erişmiştir
- Ey ateş! Halilim İbrahime serin ve selametli ol! Ve olan olmuştur. Şimdi Nemrudun ateş dağının tam ortasında, İbrahim ‘in düştüğü bölümdeki ateşte bir kıvılcım bile kalmamıştır. Rabbi İbrahime Ateşi GÜLLÜK GÜLİSTANLIK yapmıştı. Tıpkı bir Cennet bahçesi gibi ortasında bir ırmak etrafı çeşitli ağaçlar, güller çiçeklerle süslüdür. HalilulRahman da, bu bahçenin ortasında Alemlerin Rabbına karşı secde-i Şükrana kapanmış ağlıyor.
O anda olanları emir ve irade sahibi Allah ve Halili İbrahim biliyor. Semada melekler, Yerde Müminler, Allah Resulünün ateşe atılışına sessiz sessiz ağlıyorlar.  Allah Meleklere hitaben;
- Ben insanı yarattığım zaman, siz telaşa düşmüştünüz. İnsan bana kulluk da, ibadette Rızada kusur eder diye ve sizde Ya Rabbi, biz seni tesbih ediyoruz, sana hamdediyoruz, seni takdis ediyoruz yetmez mi? Demiştiniz. Ben de size sizin bilmediğinizi ben bilirim demiştim. Şimdi gördünüz mü?
YARATTIĞIM İNSAN BENİ NAR İÇİNDE TESBİH EDİYOR. SİZLER İSE NUR İÇİNDE TESBİH EDİYORSUNUZ?
Bütün Melaike secdeye kapanıyor. Ya Rabbil Âlemin bizi affeyle. Hikmetinden sual olunmaz. Cenabı Hak, tekrar meleklere hitap ediyor, gidiniz Halilim İbrahimin halini şimdi görünüz…
Evet dostlar, Kaskatı bir Hakikat olan bu hikayeden anlıyoruz ki; HANİFLİĞİN SİMGESİ VE BAŞI İBRAHİM İSE, BELGESİ DE ATEŞTE YANMAMAKMIŞ...
Demek ki Emremiz YUNUS cennet cennet dedikleri, bir kaç köşkle, birkaç huri isteyene ver onları, BANA SENİ GEREK SENİ...  Derken boşuna dememiş o da Atası İbrahim’den kalan miras olan Hanifliği üstü kapalı dile getirmiş.
Sanmayalım ki KEMAL’ e talip Hanif Müminlerin cennetinde Köşkler,  bağ,  bostan ve zevkü sefa var.  Onların cennetinde bütün bunları hak ettikleri halde Allah için terk etmek var.  Cefayı zevk etmek var.  Onların Kulluğu ne cennet zevki için nede cehennem korkusu için değildir.   Onların Cennetinde NAR içinde dahi Allah’ı tesbih etmek var. Bir müslümanın hanif olması için iki kez Allaha iman etmesi için her fedakârlığa razı olmak zevki var…
Rabbim bizleri bu Ahlakla Ahlaklananlardan eylesin
Rabbim bizleri Hanif olarak seçtiklerinden eylesin
RABBİM İLMİMİZİ GAYP DOLUSU ARTTIRSIN.
Bizler Allah'ın dostunun DOSTLARIYIZ. Bunun anlamı dolaylı olarak Allah dostuyuz! Bizler İbrahim Milletindeniz. Bunun anlamı Allah'ın katındaki en güzel ve tek EMREDİLEN din olan Hanif Müslümanların oluşturduğu bir millettiz! Bizler Hanif'iz! Bunun anlamı PROTESTANT MÜSLÜMANLARIZ. Sanatsal iman ile bilimsel imanı birleştirip ikiye katlamış bir görüşün ÖNCÜLERİYİZ! Bizler aklen ve tahkiken iman eder/inanırız. Muhakkikiz! Akiliz!



Haniflik, Aklen ve tahkiken araştırmak demektir. Bir tür Anarchisme felsefesi ama o felsefedeki gibi SERTLİK yok! Yerine BARIŞ var! Nasıl bir barış? Sivil toplum örgütleri gibi BARIŞÇIL davranan bir barış sistemi! Bu sistemde, anarşist ve terörist (Canlı intihar bombaları) ve Horrorist (şeriat cinayetleri) yoktur! İslami Protestanlık bir SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ ile özdeştir! Soylu amaçları vardır. Askeriye ve polisiye benzeri bir statükocu örgütlenmenin içinde zinhar bulunmazlar. Hep barışçıdırlar. Önce birbirlerine karşı-ki örnek olacaksın-sonra da kendi hempalarına karşı!
Cahilse yüz çevir dön, selam bile verme! Bulaşma! Yarı cahil ise bir tek SELAM ver ve güzellikle vedalaş! Dalaşma! Eğer bilginin nuruyla ışıl ışıl ise ona selam ve selam diyerek yakınlaş. YAKLAŞ! Yakınlaştığına çok kibar ve müşfik ol ki o senin artık arkadaşındır! Propaganda etmeden sadece ve sadece gerçeği göstererek, beğenisine sunarak, bir öğretmen gibi değil; bir araştırmacı gibi olun! "Ben senden ÖNCE ve DAHA ÇOK biliyorum" demeyiniz! Şeytan da Âdem için AYNI şeyleri söyledi! "Paylaşalım, imece yapalım, ortaklaşalım, mutmainleşelim birlikte" diyerek bir arada olun. Peygamberler gibi ne o sizden üstündür, ne de siz ondan! Dünya hayatında yarışmayın! Üstünlüğü tescil edecek merci Ahırette ve sadece ALLAH'tır! O beratı alınca kimin ne kadar üstün olduğu O DİN gününde ortaya çıkacaktır. Burada ise asla çıkmayacaktır! Son nefeste bir tüyo dışında hiç kimse sizi öteki SİZ'den üstün olarak ilan etmeyecektir. Son nefese kulak verin! O son nefes, aslında ebedi hayatın İLK nefesidir, yeniden bir doğumdur ebediyete ve hiç ölmemecesine... Cennet'te, Naim'de ya da Cehennemde... Ama ebedi ölümsüzlüğe ilk doğuştur.
Mütevazı olun "Kendisine BEN demeyen BİZ diyen" Rabbiniz ahlakıyla ahlaklanın. Üsvei Hasene, "Rabbinin ahlakıyla ahlaklanan peygamber ahlakı"demektir. O peygamber ALLAH ahlakının yeryüzündeki TALİMİ ve GÖSTERGESİDİR. ÖRNEKTİR! O Ahlak "BİR ANA KİTAPTA YAZILIDIR". Kur'an ile bizlere de indirilmiştir. Salih amellerden ve iman edenlerin yapmaları gereken şeylerden ibarettir. Salih amelleriniz, SOMUTTUR! İman ise soyuttur! İmanı iki kez yapınız: Duygusal klasik iman ve bilimsel iman. Birincisi Aşk ehlinin yaptığı sanattır! Ata mirasıdır. Miraskonduculuktur! İkincisi ise MİRAS değildir, siz üretirsiniz! Sizin alın terinizdir. HELAL kazancınızdır. Takva elbisenizdir. O iman atanızdan değil, sizin İBRAHİM gibi kendi doğrunuzu mutlak olarak HAKİKAT ile bulmanızdan doğan katmerli bir imandır. Atanızın dininden ve cennetinden ötede Ataların atası İbrahim'in milletinden ve özel cennetinden olmanızı umut etmek size farz kılınmıştır!
İki kez iman ediniz ki Allah sizden siz Allah'tan razı olasınız. Ve karşılıklı rıza için "İki kere barışık olun". Hem kendinizle hem de komşunuzla ve diğerleriyle! Bir kez değil İKİ KEZ selam verin! Selam dosdoğrudan karşılığı BARIŞ olduğu için, Allah bu selamınızı sizi daha BARIŞIK yapmaya ıslah edecektir. Selam ve selam demek bir salâttır. Çünkü Haniflik bir sanattır! BARIŞ sanatı! Hep barış ve barış! Diğerleri sizi sevmese de siz seviyorsunuz-Allah öyle diyorsa bu doğrudur- Eminim seviyorsunuz. Eminim mümkün olan en uzak noktaya kadar barış diyorsunuz! Nereye kadar BARIŞ ve BARIŞ! GELECEK'DE Bir gün GELECEK ve Allah sizlere bildirecek! "Kininizle geberin, yetti artık!" o gün işte Süfyani ve Mehdi savaşı start almıştır. Torunlarınız savaşçı Bedir Aslanları! Sizler de onların GÖREMEDİKLERİ ama yanlarında olan ŞEHİDLER! Rütbeli-üniformalı-işaretli ve düzenli asker gibi şehidler!
Sizler iyiliği emreden kötülüğü yasaklayan bir grup olarak klasik imandan ayrıldınız. Ayrıldıklarınızı da seviniz. Onların ağzından öfke taşsa da, tırnaklarını kemirseler de siz onları sevin! Ta ki dokunulmazlık sınırına kadar! SAVUNMA hakkı sizin YAŞAM hakkınızdır. Canınız yandı mı, SALDIRIN! Ama savunmak için saldırın. Bunun dışında barış ve barış diyen bir HANİF'e "Ruhsat" yoktur. Diyoruz ya, Hanif Müslüman, anarşist, terörist ve horrorist yani SAVAŞÇI olan değildir. Bilincinizin üstü ve altı bu olmalıdır. Allah'ımızın adı ES-SELAM=Barışçıl değil midir? Allah AHLAKI bu değil midir? Günü gelince rabbim KAHHAR olacaktır. Yani sonsuz/ezeli/ebedi zaman içinde BİR KEZ VAHİD (Tek ben) VE KAHHAR (ebediyete doğurtucu) ve MALİKÜL MÜLK (Mülkün ilk ve tek sahibi)olmak üzere savaşacaktır. (Kıyamet) Ama ondan önce olduğu gibi; ondan sonra da EBEDİYEN yine ES SELAM=BARIŞÇIL olarak BİZLERİ diriltecektir. BARIŞ gezegeni Cennetler! Ve zalim savaşçıların GEZEGENİ cehennem! Birer yol ayrımı/yol çatalı... Tercih NEFSLERİMİZİN! Nefs ise ÖZGÜR iradenin tek adresidir. Özgür iradeniz ise Allah'ın size ÜFLEDİĞİ kendi ruhudur.
HANİFLİKTE yalan, riya, mübalağa vb. yoktur. Haniflik bozulmamış tek BAKİR dindir. DİNDEN öte Allah dostluğudur. Ona hiç bir abartı ve yalanı ya da yakıştırmayı koymamalıyız. Hanif olmanın inanılmaz ağır bedelleri vardır. Bunlardan ilki "KATIKSIZ" olmaktır. İman ile yalan bir arada durmaz. Kaldı ki "İki kez iman eden" Hanif'in, yalanlarını da iki kez süzmesi gerekir. Buna günlük beyaz yalanlar da dâhil… Başka din ve bağlı alt kurumu yoktur. Varsa yoksa İbrahim atamızın DİNİ vardır. İbrahim atamız üç yalan söyledi. Bizim buna yakın derecede doğru ve >>> ALLAH dostu olmamız gerekiyor. Günde üç yalandan başka SÖYLEMEMELİYİZ. Kendimizi günde üç yalan ile TERBİYE edelim. Atamız ömrünce üç yalan söyledi. Biz bari günde üç yalana inelim.
Aranızda kim nefsini ıslah ettiyse bilsin ki HIZIRın bu gölgesinden öte KENDİSİNİ görecek ve ŞEHİT olacaktır. Şehitliği ölüm olarak algılamayın, ölüm zaten başımıza gelecek. Şehitlik ise ÖLÜMDEN SONRA DİRİ KALMAK gibi inanılmaz bir ayrıcalıktır. Islahı nefs olan kişiye HIZIR değmiştir. Bir tenha zamanda ve KENDİ DİLİYLE konuşan bir yabancı erkek... Bunu yaşayan kişilere böyle siluet gölge olarak Hızır görünmüştür. Hızır bilgidir, rahmettir ve sürprizdir. Hızır kimseye para vermez AMA duvarı onarır ve PARANIZI günü gelince ortaya çıkarıverir. Islahı nefs olanlar kesinlikle DUVARLARI doğrultulmuş insanlardır. Yaşayıp göreceksiniz. Hızırdan KALPAZANLAR gibi para basmasını beklemeyin. Hızır odur ki: DUVARIN altındaki parayı vermek için size TERS işler yapan bir insandır. Hızır için ZAMAN ve zamanın çakıştığı MEKÂN bir sorun değil. Hızır size TAHTI getirir ama satmanız için değil! Hızır onu daha yüce bir amaç için yapmıştır. Melike Belkısı şaşırtmaktan öte... İFRİTLERE insanın dominant olduğunu göstermiştir... Ve Allahın MUCİZESİNİ yapan majisyendir. İfa eden Majisyen. Hızır anlatılamaz ve anlaşılamaz. O nevi şahsına münhasır/özgün biridir. Onu anlatmak için onun GİBİ olmanız ve analoji kurmanız gerekir.
ALLAH'ı hissediniz. İLİMLE KORKUN,  DUYGUYLA SEVİN ALLAH'ıKormazsanız, sevmeye hakkınız yok!   Salt sevgi olmaz.  Korkarak  SEVİNİZ ALLAH'ı... Resulullah'tan  KORKMAYIN, O'nu sadece sevin.  Ama ALLAH'tan önce KORKUNKorkudan  sonra  sevme  hakkınız  doğacaktır. Önce  korkun! Korkunun  şartı şu: Kulları içinde SADECE BİLENLER (Âlimler) ALLAH'tan korkar!  O zaman bir şeyler BİLECEĞİZ.  NE BİLECEĞİZ?  ALLAH'IN BİLDİRDİĞİNİ?  O NE?  KUR'AN… Yani Allah Lafzı, Kelamullah, Allah'ın SESİ…  Ayrıntılı, her şey içinde, tek kılavuzumuz…  Kur'an'ı nasıl bileceğiz?    Müteşabihiyle bilmeye çalışacağız, PARANORMALİTESİYLE...
"Allah bu MİSALLERİ tüm insanlara verdiği halde sadece ALİMLER'den başkası asla anlamaz"
İşte bu sırra yani Müteşabih/misal olan bu SIRRI anlayacağız. Onu anladık mı, KORKU  başlar. Allah'tan sadece âlimler korkar. Herkese açıktır ÂLİMLİK yolu... Böylece BİR TEK insanda; HEM AŞK EHLİ, hem BİLİM EHLİ  yani ikisi…  Hem sanatçı, hem Bilge… Bunun ikisi aynı insanda olduğunda; HEM ÂŞIK OLUP GÖRÜR, HEM BİLGİNDİR, GÖRDÜĞÜNE KÖR DEĞİLİDİR. İkisi aynı kulda ise; artık âşık gibi SUSMAZ, mükaşefesini BİLGİN olduğu için ANLATMAKLA yükümlüdür.
Allah'ımız, HER HANİF kulunu, HEM AŞK HEM İLİM EHLİ yapsın. Bu çifte zaferdir. İki kere iman gibi… İlahi sanatın sanatçısına ÂŞIK diyoruz. İlahi Sanatçı ALLAH… ALLAH SANATÇIDIR.  Cennet sesleri MÜZİKTİR. Allah bestekârdır…  Kalbinizin ve kalbi  zikrin TEMPOSUNU  tutturan  da odur. Ötekiler gibi (Şuara) DELİ ŞAİR olup, vadi vadi dolaşanlardan değildir HANİF ozan!"
Allah resullerine VAHY fakat TÜM KULLARINA ilham verendir. Elham+d demek ilham vermek, esinlendirmek, kişisel diyalog demektir. Böylece Âşık olacak ve La Mevcude İlla HU" diyeceksin ama aynı zamanda ÂLİM olacaksın ve "LA İLAHE İLLALLAH"ın da DİGİTAL matematiğini bileceksin! Ondan RAKİM Rakim'den KEHF çıkaracaksın. Kehf (Mağara) in sonunda, KALBİN olduğunu görecek ve yeniden "La mevcude illa hu" diyeceksin.  Ama şu farkla ki: "Artık sonsuzda bir  noktacıkların  yani  hiçlik=Esir'in de ne olduğunu  bileceksin… Daha  doğrusu  hiçbir şeyin  OLMADIĞINI, MEVCUD olmadığını bileceksin
İşte ültimatom, işte manifesto, işte protesto, işte sloganlar
MİLLETLERE İSTİKLAL
İNSANLARA HÜRRİYET!
KİŞİ HAKLARINA SAYGI
CANLIYA YAŞAM HAKKI
ÇEVREYLE YEŞİL BARIŞ
MİLLETLERE İSTİKLAL: Ulusal bağımsızlık kavramı şu sorunun yanıtında saklıdır: “Devlet mi millet için vardır; millet mi devlet için vardır?” “Millet Devlet için var” diyenler, düzenin düzenbazlarıdır. Devlet baba, millet anadır “diyenler ya zarbo ya zorbadır.
İNSANLARA HÜRRİYET : İnsan en temel değerdir, hürriyetleri ise en temel hakkıdır! Kişinin özgürlük düzeyi şunu orta yerde söyleyebilmesidir: “Ben hür bir ülkenin özgür yurttaşıyım, avukatımı isterim.” Bunları söylemekten kaçınan ya dilsiz şeytandır ya da köle…
KİŞİ HAKLARINA SAYGI : Kişi temel haklarıyla kaim olup, hayvandan farkı, saygıdır! “İnsan doğuşta eşit, sonra çeşit çeşittir” diyen insan değildir! Özlükhakları demokraside: hak verilmez alınır biçimindedir! “Hak verilir alınmaz” diyene sorun: Hangi legal çetedensiniz?
HAYVAN HAKLARINA SAYGI : Yaşam hakkı her canlı için kutsaldır. Önce ormanlara sığındılar, onları yoketmek üzereyiz, çocuklarımıza artık ansiklopedilerden fotoğraflarını gösterip, “Bak bu balina, bu fok, bu tilki, bu kurt” diye göstereceğimiz günlere çeyrek kaldı, vahşi onlar değil biziz! Bir kısmı yabandan geldiler, evcilleşip beldemize-bize sığındılar. Kedi ağaca çıkıp kurtuldu, kurtulamayan sadık dost köpeklerdi! Onlar sokakta, İskenderun’da, beyaz ekranlarda içimizi sızlattı! Artık itlafçı, cani, katil belde başkanlarını seçmezsiniz değil mi? Hemen şimdi “Hayvan hakları” üyesi olun, hayvan çiftliklerine yardıma koşun, katil başkanlara engel olun, siz beslemeseniz de, alın ellerinden o zavallıları, sivil örgütlerin hayvan barınaklarına bırakın. Onlar size Allah’ın emanetidir, emanete ihanet edilmez! Düşündüm de, ya ben köpek yaratılsaydım? İnsan insaf bilmez… Ya katil bir başkanın çöp kamyonu presinde diri diri öldürülür, ya havladığıma korkan, hastalık paranoyakları şikâyet etti diye üzerime benzin dökülür ve diri diri yakılırdım. Asıl hayvan kim! Ne Şiiler tavşanı ne de Şafiiler köpeği lanetlemesin artık!
ÇEVREYLE YEŞİL BARIŞ : Yüzmilyonlarca yılda insan dışında hiç bir canlı başaramadı! Doğaya savaş açan barbar insan çeyrek yüzyılda yeşili bitirdi. Deniz sanayii ile kirlendi. Oksijen çarpık müteahhitlerle yitti… Doğa orman ile tutunuyordu dünyaya!... Erozyonla o da bitti! Artık ne yapacağımı biliyorum. Şimdi bir telefon kadar yakın düşük ücretli “ağaç dikme hatlarını” arıyorum. Benim yerime derhal dilediğim kadar fidan dikiyorlar, hiçbir zahmetim yok! Pikniğe fidanlık-seradan aldığım fideleri dikmeye gidiyorum! Vahşi müteahhitlerin, yağmacı zenginlerin, tarla hırsızlarının cahil ihmalcinin, artniyetli sabotajcının, usulsüz kesimcinin ve keçinin, kefaretinden kurtulamayız! Çünkü her bir ağaçta 300 milyon canlı size duacı! Diktiğiniz her ağaçla, Allah’ın Cenneti sizin için yeşeriyor! Yeşil murat rengidir, yeşil Cennet rengidir, yeşil tedavimizdir. Yeşil gölgedir, ferah ve serin, gözlerin şöleni, ruhun doyumu!... Yeşillik seyirliktir, temaşa, sadabad, mesire, yayla ve piknik… Asit yağmuruyla yok ettiğimiz, erozyon ile kıraçlaştırdığımız... Dünyamız akciğer kanseri... Geç kalmaktan kork!
Önce insanız, sonra kadın-erkek! Anne-baba, kardeş-eş tüm bedenler birer fani, geçici emanettir! İns-Cin, bitki-hayvan, melekler, tüm ruhlar cinsiyetsiz kardeştir! Bahçemdeki Yaseminle, şu beslediğim kumrularla, şu çöpçüyle, Kiramen Kâtibin, arkadaşımın kâtibesi, bardaki şantöz kardeşim… Şu cumhurbaşkanı-bu düşmanım, o zenci-moğol ama kardeşim! Kaç karşı cinsimle birlikte olurum, kaç kadını birden sevebilirim? Biri eşimse kalanları kardeşim! Kaç kat elbiseyi üstüste giyerim, aynı anda kaç katta oturup, aynı anda hangi yatta gezinebilirim? “İnsan” olup yaklaşacağımıza, cinsiyet tabusuyla uzaklaşıyoruz! Önce sevgi ile doku, sonra oku! Canlıyla barışırsan, kendinle barışıksındır. Göstergesi tevazudur. Horgörmez, hoşgörürsün; kalleş değil kardeş olursun… Bitkiyi, hayvanı sevmeyen insanı hiç sevemez, tek kendini sever… Çocuk sevmeyen, yetimi sevindirmeyen, kendini sevdikçe sever! Kendini sevdikçe seven birisi yoksul, özürlü, yaşlıdan nefret eder! Allah da öyle bencilleri cimrileştirir ki Cehennem züppesi olurlar. En kötüsü de evreni sevgiyle dokuyan Allah’ın düşmanı kesilirler… Sevgiyle dokuyamayanın kalbi ilk emri, ilk farzına da mühürlenir! Allah’ın ilk indirdiği surenin ilk ayetinin ilk kelimesi “OKU” emridir. Hem de iki kez "İkra" diyerek... Öğrenci okutun, LÜTFEN!
Bendeki biçime değil içime bakın… Âmâ olan göz zarfı-afakı görmese de mektubu-enfusu okuyabilir! Gören göz biçimde, ambalajda, kılıfta, vitrinde, makyajda körleşir. Hüner dışa bakıp içi görmemek mi, çiftini bakmadan görmek mi! Duymadan işitebilirsiniz, içime bakarsanız, beni hissedebilirsiniz. Önce hamdım, tırtıl biçimindeydim. Biçimi değil bilimi koza ördüm kendime, şimdi Kelebek olarak piştim belki de olmaya yüz tuttum. Zarfı mı okursunuz, mektubu mu? Zarf benim biçimim, mazruf ise benim içim, içeriğim, tutarım ve kapsamım, mektubum, mesajım, Bu eserin cildini-kapağını mı okursunuz, yoksa kitabın içini mi?
Câhil ataların olmasın bilmene engel
Kendi aklınla ‘oku’ gerçeğe sen gel!
Özsaygın, özsevginle özeleştirini yapmazsan özünle cebelleşirsin. Bilimle buluşursan, barışla uzlaşırsan özel biri olur ve özelleşirsin. Önce özeleştiri yaparsan kendin ölçüt olursun, öylece güzelleşirsin. Sen en güzel ahlak üzerine, en güzel biçimde yaratıldığını unutma. O seni kendi benzerinde yarattı, O sana kendi ruhundan üfledi, O insana bilmediğini okumayı öğretti ve kalemle de yazmayı öğretti. Hayvana vermediği aklı, emaneti, bilim-teknolojiyi, uygarlık-görgü
ve sanatı verdi. Seni “En şerefli yaratık-Eşrefi mahlukat” diyerekten halifesi kıldı, rızkını verdi, ilmini verdi, icat etti emrine verdi. Bilim ‘Nur’dur, ALLAH nurunu karacehalet üzerine tamamlayacak! Sen bilim yapmaktan korkmazsan, bilim senden korkar, kolaylaşır! Bilim yapmak “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunun tek yanıtıdır. İşin, İbadetin, zikrin ve iyiliklerin kendini kurtarman içindir. O sana gereksinmez. O’nun için ‘oku’rsan, O’na taparsan, bilim yaparsan, Sen elçisi gibi ‘Üsvai hasene’ en güzel ahlâk olan Allah ahlâkıyla ahlâklanmış hanif olursun. Ancak ahlâk’ı sakın hadislerde arama!
Yeniden yapılanmaya
Allah’a Kapılanmaya!
Asla korkma, Evren çok geniştir ama insan aklı ondan da geniştir. En büyük nimet olan aklın ile niyet et ve ”Rabbim ilmimi artır” de! Unutma! Yaratan seni kendine köle değil; kendine kulluk için yarattı! Yaratığın kölesi olursan, Yaratan’ın kulu olmaz; kulun kulu olursun! Ne hoca dediğin maaşlı ruhbana ne şeyh denmiş misyonere değil… ALLAH’ın ipine tutun, HANİF MÜSLÜMAN olarak canını teslim et! Bil ki! Çivisi çıkmış bu tabutluk düzenin, düzenbaz tek sorumlusu, nefret ve taassubla yoğrulu irticacı cehalettir.Tek ilacıysa bilimdir!
Allahın yarattıkları üzerinde düşünün. Kendisini düşünmeyiniz. Bu yüzden sürekli Subhan Allah (Hiçbir şeye benzetilemez, eşsiz benzersiz ve biricik) diyor melekler... Allahın üzerinde düşünmemeliyiz. Allah ile konuşmalıyız. O her yerde… Secde ettiğim YERDE, secde ettiğim seccadede, Allah kulağınız dâhil her şey Allah’ın OL dediği ve kısmen de ÜFLEDİĞİ her şeydir. Allah şahdamarınızdan da yakındır…

Mukallit-takliden, naklen değil; muhakkik-tahkiken, aklen iman et! Asla istibdatçı, taassubçu, bağnaz, yobaz, sofu, softa takımı olma! Onlar ki Cezayir örneği soykıran, Arap örneği kılıçla kelle avlayan... İran-Afgan örneği başına kefen geçirdiği kadını zevkle taşlayarak linç eden, Kur’an’da yer almayan vahşeti ‘Şeriat’ adına yapanlar!... Unutma ki, sen sözde müslüman, güya şeriatçı değil; Sünnetullah (Ey iman edenler bir de aklen iman edin)dan hanif Müslümansın... Allah’tan fazla hiç bir kulunu; Kur’an’dan çok sahte sahih hadisleri, Farzdan fazla sünneti; dinden çok mezhebini asla ve asla sevme!
"Gördünüz mü dini menedeni? YETİMİ itip kakanı? (Maun suresi) ayeti gereği, mutlaka yetimlere yardım et. Onları koruyup gözetle. Maddi açıdan yardım edemiyorsan, en azından ufak tefek şeyler alarak onları ziyarete git ve başlarını okşa… Unutma ki, bu Allah’ın en çok sevdiği JESTtir. Bir yetimin başının okşanması BÜYÜK SEVAPTIR. Bir yetimin KUL hakkının yenmesi ise büyük ÇOK BÜYÜK GÜNAHTIR...
Maide 15: …Gerçekten size bir nur ve hakkı ap açık bildiren bir kitap gelmiştir.
Maide 16: Allah, Kendi rızasına uyan kimseleri o kitap vasıtasıyla selamet yollarına eriştirir, İlahi izin ve iradesiyle onları inkâr karanlıklarından çıkarıp iman nuruna kavuşturur ve dosdoğru bir yola iletir.
Kur’an’ın tamamı inanılmaz şeylerle dolu. Tüm hayvanlarla konuşan Süleyman, kendine uçak yapan Süleyman ve Davut, denizi yaran Musa, suda yaşayan Yunus, güzelliği yüzünden ellerini bıçakla doğrayan kadınların kilitlendiği YUSUF... Yani Kur’ana dikkat ediniz ki, tam bir SCIENCE FICTION (Bilim Kurgu). Onun için Kur’an’a İNANIYORSAK, bu olağanüstülüklere de inanacağız. Kur’an’ın kendisi zaten olağanüstü. “Mucize olarak Kur’an yeter” ayetini anımsayınız. Hayır, bunlara şaşırmayın! Annesiz babasız doğan üstelik cennet diye bir başka evrende yaşayan Âdeme, babasız doğan İsa’ya, inanılmaz bir sabır gösteren Eyyuba, okuma-yazma dâhil konuşmayı ve bildiğiniz her şeyi icat eden İdris’in ölümsüzlüğüne, İbrahim’in ALLAH DOSTU, Allah’ın YEGANE, BİRİCİK dostu olduğuna, Hızır’ın Belkısın tahtını getirdiğine (anında görüntü), Zülkarneyn’in koskoca Yecüc-Mecüc istiasını ertelediğine, hiçbir duası kabul olmayan ve hayatında yaptığı ilk ve son tek bedduası yüzünden TUFAN yağdıran NUH’un öyküsü... Her hayvandan BİR ÇİFT... Hem de kendi kendilerine geliyor ve gemiye giriyorlar... Aslan, yanında zürafa... Kedi fareye binmesi için yardım ediyor... Bunları sakın ve sakın birer FANTAZİ kabul etmeyiniz. KUR’AN BUDUR arkadaşlar ve o kitap o mübarek dostumuz Kur’an asla bir ŞAKA söz, eğlence ve hadis gibi iftira değildir.

Kur’an’ı çok sevin... Çok daha sevin. O ARKADAŞIMIZ, kabir arkadaşımız. Haniflerin NURU olan yalnızlığımızı giderecek mükemmel arkadaşımız. Kur’an varsa yanınızda, sımsıkı sarılın ve GÖĞSÜNÜZE bastırın, kalbinize sokarcasına. Yemin ediyorum en ümitsiz hastaya bile ŞİFA alacaktır. Kur’an bir tanecik dostumuz... Biricik dostum kabrimde... O Allahın sözü... Sarıldığım sayfa, kitap değil ALLAH’IN kelamı. Allah’ı Mütekellimin kutsal DİYALOĞU. Kur’an’ı çok sevin. O Arkadaştır ve CANLIDIR. Çünkü O RUHtur. Melekler ve RUH derken işte bu RUH Kur’an’dır. Kur’an sizin arkadaşınızdır. Onu size başucu kitabı olarak emanet ediyoruz... Sarıp sarmalayıp yukarılara kaldırmayın... Sarılın ve yatın. Gece ola ki/umulur ki KALKIP okuyasınız gelir. Kendinizi bu güzellikten menetmeyin... Onu muska gibi sarıp sarmayamayın, bohça-poğaça yapmayın.
Kur’an A Ç I K bir kitaptır, hatta AP-AÇIKTIR. O halde onu açık tutun ki OKUyasınız... 7 kat muşambadan çıkarıp okuyamazsınız üşenirsiniz... Gerçek ve tüzel bir KİŞİDİR. Konuşur, vefalıdır, şifacıdır. Kötü kulundan davacı olur, Allaha şikâyet eder ve "Yarabbi bu ümmet beni yalnız bıraktı" der... Bu demektir ki Kur’an size "ARKADAŞ"tır. Kâğıt-defter matbu falan değildir.
Kur’an’ı hafızlarımız gibi okumayın. Kur’an’ı KUR’AN DİYE okuyun. Çünkü ilahi buyruk diyor ki: "OKU"yun. OKUyun... Yanüstü sırtüstü, yüzüstü, yerde halının üzerine koyup okuyun. Biz böyle yapıyoruz... Rahlede değil... Yoruldukça uzanıyor ve okuyoruz... Onun, hepimizin kalbinde ve kabrinde aydınlık olmasını diliyoruz. CANIM ARKADAŞIM SEVGİLİ KUR’AN arkadaşımız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder