21 Eylül 2010 Salı

Başı Örtmemek ya da Çıplaklık

Başörtüsü, İslam’daki asıl örtünmeyi de temsil eden bir anahtar kavram olarak kullanıldığı için, özellikle günümüzde tesettür ve örtünme ile ilgili kaleme alınan yazılarda, ‘umum telaffuz edilip husus kastedilmektedir. Umum, örtünme, husus ise, başörtüsüdür. İktidar, siyaset ve farklı bir kamusallık yaratma çabasının bir yansımasına dönüşen başörtüsü, örtünme ve tesettür kavramları içine gizlenerek onlar gibi farz olarak takdim edilmektedir. Asıl yanıltıcı noktalardan birisi budur.
Tesettüre ve örtünmeye riayet etmemek, özellikle günümüz araştırmalarında, başörtüsü örtmemekle neredeyse özdeşleşmiştir. O halde, ilk iki kavramla yapılan açıklamalar ve hükümler, doğrudan doğruya aklımıza başörtüsünü getirmektedir.[1]
Başörtüsü söylemine göre, kadınların tesettüre riayet etmemeleri durumunda, toplumda giderek ahlak bozulacak, iffet ve hayâ duygusu zayıflayacaktır. Tesettürlü kadınlar, erkeklerin sarkıntılığına maruz kalmazken, açık-saçık giyinip başka erkeklere şık görünme hastalığı olan kadınlar, serserilerin saldırılarına hedef olmaktadırlar. Şüphesiz bunda açık-saçık şekilde arz-ı endam etmesinin büyük payı vardır.[2]
Bu yaklaşıma göre, örtülü olanlara kimse saldırmaz. Çünkü örtülü olanlar, açık-saçık olanlar gibi, şık görünmek derdinde değildirler. Böyle olunca, açık-saçık giyinmek, her zaman her yerde ve her kadın için, erkeklere cinsel davetiye çıkaran kadınlardan başkası değildir. Şimdi bu hükmü, mantıksal mı, tarihsel mi yoksa temel İslam düşüncesi ve ahlak ilkeleri açısından mı eleştirmek gerekir? Her açıdan, suçlayıcı, garazkâr ve karalayıcı bir yargı olduğu için, ciddi bir eleştiriye mahal bırakmamaktadır.
Üniversitelerde okuyan başörtülü kız öğrencilere seslenen bir kitapta, örtünme ve tesettürden başörtüsü kastedildiğine açıkça tanık oluyoruz:
“Her şeyi kaybetmeyi göze alıp örtünmenizi istiyoruz. Özellikle başınızı geniş bir örtüyle mükemmelce örtün, başörtünüzü omuzlarınız üzerine indirin.”[3]
Örtüsüzlük yani başını örtmemek, aynı araştırıcıya göre, erkeklerin kadınlarla ilgili olarak girdikleri her türlü günahın ve kötülüğün kaynağıdır. Bizim, tesettür ve örtünmeden başörtüsü kastedildiğine dair saptamamıza esasen en açık kanıtlardan biri bu yazara aittir. Böyle düşünenler, başörtüsünün temel bir dini emir olmadığını herkesten daha iyi bildikleri halde, bunu her insanın asgari koşullarda örtünmesi kılıfında sunmakta ve örtüsüzlüğü, daha açıkçası başörtü örtmemeyi küfür saymaktadırlar. Aynı yazar şöyle diyor:
“Örtüsüzlük, açık-saçıklık hiçbir dine dayanmaz. Tam aksine, vahye kapalı, hatta vahiyle savaşan, vahyi kendisine en büyük düşman ilan eden, Allah ile ilişkisi olmayan seküler, dinsiz bir kimliği temsil eder, böyle bir kimliğin ibrazıdır bu kıyafet. Bir bayanın örtünmeyi terk ettiği durumda, öncelikle Allah’ın bir emrini, tartışmasız ve kesin bir farzını terk etmiştir ve O’nun haram kıldığı bir haramı işlemiştir. Bir bayan örtünmemekle Müslüman kimliğini reddetmiş, başka bir kimlikle tanınmayı tercih etmiştir. Güzelce örtünmüş, tepeden tırnağa örtünmüş bir bayan, ben de Müslümanım deme gereği duyar. Ama açık-saçıklar bunu söyler.”[4]
Akademik ve bilimsel değeri çok tartışma götürür nitelikte olsa da, bu yazara ait eser, başörtüsü söyleminin geri planında hangi niyet, kasıt ve yargıların bulunduğunu açık-seçik ortaya koyması bakımından çok kıymetlidir. Dil ucuyla verilmeye çalışılan yargılar burada çok net bir şekilde dile getirilmektedir. Buna göre, başörtüsü-her ne kadar seyrek telaffuz ediyorsa da- kesin bir farzdır. Yapmamak, haramdır, hatta Müslüman kimliğini reddetmektir. Başörtüsüne uymayan kadın, kâfirdir. Çıkan neticeden çok, açıkça dile getirilen yargılar bunlardır.
Yine başını örtmeyen ve özellikle Üniversiteli kız öğrencileri hedef alan sözlerinde yazar, ağır ithamlar ve hakaretlerle başörtüsünün adeta Kelime-i Şehadet’ten öte bir emir olduğunu iddia etmektedir. Başörtüsüzler ona göre, hiçbir erdeme ve değere sahip olmayan kadınlardır. Bunlardan ne anne, ne ev hanımı ne de gelin olur. Kimsenin yanında yerleri yoktur. Çünkü başı açıklar, bu halleriyle sadece erkeğin bir an için hayvani duygularını kabartan bir mahlûk[5]tan başka bir şey değildir.[6]
Bu ifadeler doğrudan doğruya hukukun ve yargının müdahil olabileceği suçlama, karalama ve hakaretlerle doludur. Ancak konunun bu yönüyle ilgilenmiyoruz. Bununla birlikte, Türk toplumunun, başını örten ve örtmeyenlerin barış içinde birbirlerini eşit kadın statüsünde görerek yaşayabilecekleri muhayyel bir toplum olmadığını, söylemin bu açık yürekli arka planının izharından kolayca anlayabiliyoruz. Baş örtmemenin baş örtmek kadar sıradan bir olgu olduğu gerçeğine inanmadan, başörtüsünü temel insan hakkı olarak savunmak, bu simgede biriken siyasal ve toplumsal ama sözde din ve yapay gelenek kaynaklı öfkenin sabıkasını ortadan kaldırmayacaktır.
[1] Bkz. Abdullah Yıldız, İslam ve Diğer Medeniyetlerde Başörtüsü Dünü Bugünü ve Yarınıyla Başörtüsü, Pınar Y., İst. 2004, ss. 19-25.
[2] Z. Güler, A.g.e., s. 210, 211.
[3] Mehmet Göktaş, Örtünme Çağrısı, s. 25, 26, 27.
[4] Mehmet Göktaş, A.g.e., ss. 48-50, 56.
[5] Başörtüsü söylemini savunan diğerlerinin, çalışmamızın başında kadına “yaratık”, “bir tip insan” dediklerini hatırlayalım. Bu tanımlamalar, acaba, ‘cariye’ sözcüğünü açıkça dile getirememekten mi kaynaklanmaktadır, bunu bilmiyoruz.
[6] Mehmet Göktaş, Örtünmeye Çağrı, s. 58.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder